Bizim evde yemekler el birliğiyle yapılırdı. Levi bile bilgisayarının başından kalkıp akşam yemeği için bize yardım etmek zorundaydı. Bu düzenin içinde büyüdüğüm ve iş bölümüne alıştığım için de misafir olduğum evlerde sadece kadınların yemek yaptığını görmek beni çok şaşırtıyordu. Birkaç kere amcamla bu yüzden tartışmış ve onun ataerkil sistemi körü körüne savunmasından nefret etmiştim. Ona göre erkekler evi geçindirmekle, kadınlar da çocuklara bakmak, yemek pişirmek, temizlik gibi çeşitli ev işlerini yapmakla yükümlüydü. Ayrıca matematik bölümünde okuyor olmama rağmen karşıma geçip sayısal zekanın sadece erkeklere has olduğunu savunuyordu. Bölümümü dondurup müziğe yöneldiğimde de kendisi haklı çıkmış gibi, "Günümüzün kadınları zaten sadece dans edip eğlenmek için yaşıyorlar. Onların matematiğe kafaları basmaz," demişti.
Eh, bu sözlerinin üzerinden bir sene geçmeden tüm parasını kumarda kaybeden bir adamın sözlerinin doğruluğuna ne kadar güvenilir tartışılır ama o gün beni Jack Torrence'e çevirdiğini itiraf etmeliyim. Sadece elimde bir balta yerine ne yazık ki bir spatula vardı ve bu yüzden beni pek de ciddiye almamıştı. O an bir baltaya sahip olmayı çok isterdim.
Neyse ki babam abisine hiçbir şekilde benzemiyordu. Hatta ailesindeki hiçbir erkeğe benzemiyordu. Bunda annemin ev işlerinde berbat olmasının bile etkisi yoktu. Babam mantığını kullanabildiği yaşa geldiği andan beri kadınları destekleyen, her bireyin eşit hakka sahip olmasını savunan harika bir adamdı. Parfüm üretmeye duyduğu ilgi ailesindeki erkeklerle arasını daha fazla açmıştı ama babam bundan da oldukça memnundu. Bize, sürekli kurduğu ve kendisinin de hayat tarzı olarak belirlediği bir söz vardır.
"Düşüncelerini tam tersini savunduğun halde başkalarının düşüncelerine uydurmaya, onlar tarafından kabul görmek için kendini değiştirmeye çalışırsan öz benliğini kaybedersin."
Babam ve annem sayesinde kardeşim ve ben kendi düşüncelerimizi hiç çekinmeden dile getiren bireyler olmuştuk. Aile bakımından kesinlikle şanslı birer çocuktuk. Ya Tim amcanın kızı olsaydım? Herhalde dayanamayıp evi ateşe verirdim. Düşüncelerim üzerine bıçağımı bırakıp hızla Calum'a döndüm.
"Sizde bir balta var mı?"
Calum, sessizliği bir anda böyle tuhaf bir soruyla böldüğüm için şaşırarak mantarları doğramaya ara verip bana doğru döndü.
"Bu tuzak bir soru mu? Can güvenliğim tehlike altında mı?"
Cevap olarak sadece geniş bir tebessümle ona baktım. Kaşlarını kaldırdı ve başını sağa sola salladı. Mantarları doğramaya geri dönerken sorumu cevapladı.
"Bir çiftliktesin, Ophelia. Elbette birkaç tane balta var ama Jack Torrence gibi elinde bir baltayla etrafta koşturacaksan işçilerden onları kaldırmalarını isteyeceğim."
Düşünüyor gibi yaparak bıçağı elime aldım ve kaldığım yerden yeşil biberleri doğramaya devam ettim. Elime bir balta almayı düşünmüyordum çünkü bazen sakarlığım tutabiliyordu ama Tim amcamı balta ile kovalama fikri kulağa çok cazip geliyordu. Hayali bile beni mutlu etmişti. Ayrıca onun çiftlik evinin Southsage'e yakın olduğunu hatırlıyordum. Ailem herhangi bir sorun çıkması halinde ona ulaşmam için Southsage'e gelmeden önce bana amcamın evinin adresini ve numarasını vermişlerdi. Ona muhtaç kalmadığım için şükrettim.
Ardındansa yüzümü buruşturup başımı sağa sola salladım. Babam gibi eşitlik inancını taşıyan ve şu an üzerinde çilek desenleri olan beyaz bir mutfak önlüğüyle yemek hazırlayan Calum'ın yanında çürümüş zihniyete sahip akrabalarımı düşünmek Calum'a yaptığım bir haksızlık gibi geldi. Bu yüzden konuyu değiştirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Where I End And You Begin
FanfictionBir yetenek, iki kişi, ortak bir kader. Ophelia Robinson, her şey olabilirdi. Bir bilim insanı, bir yazar, bir eleştirmen ya da bir TV yıldızı. Fakat o, asla ulaşamayacağı bir şey olan müziği seçti. Lise hayatı boyunca yaşıtları parlak geleceklerine...