Son iki gündür aynı mesajı inceliyordum. Artık mesajdaki cümleleri ezberlemiştim. Hatta ona o kadar alışmıştım ki Amy'nin mesajındaki yazım yanlışlarını bile yadırgamamaya başlamıştım. Aslında benden mesajı saatlerce izlememi değil, ona geri dönüş bekliyordu. Bense cevap vermeyi sürekli erteliyordum.
Yine mesajı izlerken Sunday, elimden telefonu çekip aldı. Kaşlarını çatıp telefonumun ekranına bıkkınlıkla baktı. Ardından gözlerini bana çevirdi.
"Artık mesaja cevap vermelisin, kurabiyem."
Yüzümü buruşturup avucumu ona doğru açtım. Sunday telefonumu bana geri vermek yerine yanımdaki boşluğa sıkışıp, benim gibi yatağa yüz üstü uzandı.
Kollarından destek alıp hafifçe doğruldu. Ben de ellerimi yüzüme yaslayıp yüzümü astım.
"Nasıl olsa hafta sonu aileni görmeye eve gidecektin, o yüzden pazar gününün bir kısmını lise arkadaşlarına ayırabilirsin."
Dört senedir aynı odayı paylaştığım ve hayatımın her anında benimle olan arkadaşım Sunday, benim neden bu kadar düşündüğümü de biliyordu. Başka birine göre bu buluşma ufacık bir olaydı. Belki gününün bir ya da iki saatini çalacak kadar küçük bir olay.
Fakat benim için durum hiç de öyle değildi. Ani kararlar veren ben, günlerdir orada yaşayabilecekleri düşünüyordum.
"Sence gelir mi?"
Sunday, sözlerime gülüp kendi omzunu benimkine dokunurdu ve bir süre yasladı.
"Bilmem. Sence gelir mi?"
Bahsettiğimiz kişiyi hatırlayınca, onu düşündüğüm zamanlarda olduğu gibi aptalca gülümsedim.
"Gelir muhtemelen. Luke ve arkadaşları lise hayatımız boyunca o kadar popülerdi ki onlar gelmezse buluşmanın bir anlam ifade edeceğini sanmıyorum."
Sunday, imalı bir biçimde gülüp örgüsünden kaçan turuncu bir tutamı kulağının arkasına attı.
"Luke ve arkadaşları, ha. Bence o, bunu duysa çok kırılırdı."
Omuz silktim.
"Benim düşüncelerimi umursayacağını sanmıyorum. Aramızda hiçbir şey geçmedi. Ayrıca lise biteli dört sene oldu. Beni çoktan unutmuştur."
Sunday, telefonumu açıp mesaja olumlu yanıt yazarken mavi gözlerini bir anlığına bana çevirdi.
"Sana her laboratuvar günü çiçek hediye eden, doğum gününde sana özel şarkı yazan, öğle aralarında seninle birlikte kitap okuyan biri hakkında böyle konuşman hiç doğru değil."
O günleri hatırlayınca kalbim tekledi. Dört seneye rağmen hâlâ ondan etkileniyor olmam akıl alır gibi değildi. Onun nasıl bir hayata sahip olduğuna ya da nasıl göründüğüne dahi bakmamışken böyle etkileniyor olmam inanılmazdı doğrusu.
"Bence sırf sayısal derslerinde ona yardımcı olmam için böyle davranıyordu. Ayrıca evlenmiş ve çocuk sahibi bile olmuş olabilir."
Sunday telefonumu yatağa bırakıp ayağa kalktı ve dolabına gidip içinden havlusunu çıkardı. Saçlarının örgüsünü açmaya başladı. Turuncu saçları dalgalar halinde sırtına yayıldı.
"Evlenmemiş. Çocuğu da yok."
Aniden yatakta zıplayarak doğruldum ve dizlerimin üzerine oturdum.
"Nereden biliyorsun? Instagram profili gizliydi."
Sunday, kendimi ele vermemin şerefine bana doğru dönüp dişlerini göstererek gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Where I End And You Begin
FanfictionBir yetenek, iki kişi, ortak bir kader. Ophelia Robinson, her şey olabilirdi. Bir bilim insanı, bir yazar, bir eleştirmen ya da bir TV yıldızı. Fakat o, asla ulaşamayacağı bir şey olan müziği seçti. Lise hayatı boyunca yaşıtları parlak geleceklerine...