2

406 53 18
                                    

haziran, 1972

Minho'nun lise yılları hep zorbalıkla geçmişti. Ayağı ve ailesinin ölümü ile.

Zorbalık gördüğü zamanlar yanlarında her zaman, Felix, Chan, Hyunjin, Seungmin, Changbin ve Jeongin vardı.

Onlardan başka arkadaşı yoktu. Istemiyorduda. Iyice içine kapanık birisi olmuştu.

Ama artık 24 yaşında bir yetişkindi. Bu zamana kadar anneannesi ve dedesinin yanında kalmıştı. Onlarında yaşı geldiği için artık ölmüşlerdi.

Tek başına büyük bir evde kalıyordu. Fazla büyük olduğu söylenemezdi. Piyano çalmayı ve çiçekleri çok severdi. Neredeyse evinin her yerinde bitkiler ve çiçekler vardı.

Piyanosunu çalarken annesiyle ve babasıyla çekindiği son ve tek fotoğrafa baktı. Zorbaların ona dediği bir söz aklından hiçbir zaman çıkmıyordu.

1964
Büyük zorba, Minho'nun yakasını tutup boğazına bastırdı. Nefesini zar zor alıyordu. "Yapayalnız yaşamak nasıl bir şey? Annen ölmüş, baban ölmüş, sen de ölmek üzereymişsin. Ayrıca hiç arkadaşın yok."

Chan elleri cebindeyken konuştu. Rüzgarda gömleği ve saçları savruluyordu. "Hiç arkadaşı yok mu?" Arkasında, Hyunjin, Seungmin, Changbin, Felix ve Jeongin vardı.
"B-bu, müdürün oğlu!" Koşarak sokak arasından çıktılar.

Chan bir eli cebindeyken, Minho'nun demir bastonunu yerden alarak uzattı. "O zorbalar adına özür dileriz. Senin için zor olmalı." Bastonu aldı ve eğilerek teşekkür etti. Felix gülümsedi. "Nasıl hiç arkadaşın olmaz! Artık biz varız."

"Ben Felix."
"Jeongin!"
"Chan."
"Hyunjin."
"Changbin." Seungmin eğilerek konuştu, "Kim Seungmin." Kravatını düzelterek kalktı.

Onlara güvenip güvenmeyeceğini bilmiyordu. Ama iyi insanlara benziyorlardı. "Lee Minho." Eğildi.

O günden sonra hep birbirlerinin yanlarında oldular. En kötü ve en iyi günlerinde.

haziran, 1972

Zorbaların dediklerini hatırlaması ile gözünden yaş geldi. Daha sonra arkadaşları ile tanışmasını hatırlayınca gülümsedi. Aslında çok duyguluydu. Bunu ondan başka kimse bilmiyordu. Bir de çiçekleri. Onlar her şeyi biliyorlardı.

Kapının çalması ile bastonunu yasladığı piyanosundan alarak kapıya ilerledi.

Kapının ardından Hyunjinin şikayet edişi duyuluyordu. "Hadi Lee Know-ya!" Kapıyı açtı. "Aptal Hyunjin, ben topalım. Bunu unutup durma!" Arkadaşlarını içeri davet edip bahçeye çıktılar.

"Eh, ne yapıyorsun Minho? Bizi gördüğüne sevinmemiş gibisin." Bitkisinin yanında su ile duran şişeyi aldı ve çiçeklerine döktü. "Denize mi gitsek?"
"Tsk... hiç denize girecek havamda değilim." Şişeyi tekrar yana koydu.

Sandalyeye oturdu ve bastonunu masaya yasladı. "Evinin yanındaki çiçekçiye yeni bir personel gelmiş."
"Hmm?" Hyunjin hafif alkollü içkileri bardaklara doldurdu. Yazın soğuk içki gerçekten çok iyi gidiyordu.

"Onun gelişi ile yeni çiçeklerde gelmiş."
"Birazdan gidecektim. Karanfil almam gerekiyor." İçkisini yudumladı.

Changbin elindeki bardağı ağzına götürürken konuştu. "Personel güzelse bana haber ver." Sırıttı. Felix kaşlarını çattı. "Changbin!"
"Tamam güzelim, dalga geçiyorum sadece."

Minho içkisini bitirdi ve bastonunu alarak kalktı. "Bu ne sıcak ya!? Piştim resmen."
"Daha dur Jeongin, bunun daha temmuzu ağustosu var." Minho bahçenin çıkış kapısına ilerlerken onlara döndü. "Ne garip çocuklarsınız. Kış gelince şikâyet, yaz gelince şikâyet."
"Doğanın kanunu bu Lee Know."

Başını iki yana sallayarak çıktı.

Evi genellikle bu altılıya bırakıyordu.

picture // minsung (1972)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin