Ağzımdan gitmeyen metalik tad suratımı buruşturmama neden oluyordu. Küçüklüğümü aklıma getiriyordu. Ağaçtan düştüğümde patlayan dudağımı pansuman edemeyecek kadar yalnız ve küçük olduğum aklıma geliyordu. Çaresiz kaldığım anlarda yanımda kimsenin olmayışı geliyordu. Herkes tarafından küçük görüldüğüm geliyordu. O yüzden her şeyi kendi başıma halletmeye çalışıyordum. Tabi şu an için aynısı geçerli mi bilemiyorum.
- Yemek yemediğinden kan kustun Jeon! Hasta ettin kendini!
Aria'nın konuşmasını takmadan arkamı dönüp, gözlerimi kapattım. Onunla konuşmak bana iyi gelmiyordu artık. Sürekli yapıklarımı hatırlıyordum. İstemeden de olsa yapıyordum ve telafisi yoktu bunun. Ona bu hayatı yaşatan bendim, şimdi yüzsüz gibi sırnaşamazdım.
- Jungkook, önemli bir şey konuşuyorum burada! Ya sen beni takmıyor musun?!
İç çekip, önümde dikilen bedene göz devirdim. Bu kızın inatçılığı asla değişmiyordu. Asla pes etmeyeceğini biliyordum. Acaba korkutup, kaçırsam mı? Hastalığım da bir halta yarar.
Bir anda sırıtarak ona baktığımda göz devirip, kafama vurmuştu. Hey! Senin buna inanman lazım!
- Numara yapma. Hastalığın etki göstermeye başladığında gözlerin kızarmaya başlıyor. Yemem bunları.
E oha ama!
Senden zekiyse demek ki.
Hay senin kafana...
Jungkook benim kafam falan yok. Sadece sesten ibaretim.
Göz devirerek ayağa kalktığımda o da hemen yanımda bitmişti. Oflayarak aşağı inmeye başladığımda kuyruğummuş gibi peşimden geliyordu. Evde niye tekmiş gibi hissediyorum ben! Çıkın şu lanet odadan hyung!
- Aria salsan mı beni?
Bıkkınca konuştuğumda omuz silkip, sarılmak için hamlede bulunmuştu. Hızlıca mutfağa ilerleyip, buzdolabından muzlu sütümü aldım. Dolaptan çıkardığım bardağı doldurduğum sırada belime sarılan kollarla kaskatı kesilmiştim. Tanrı aşkına ben senden kaçıyorum, sen niye bana yaklaşıyorsun! Geri çekildiğimde dolan gözlerini görmüştüm. Emin ol Aria, bu senin için en iyisi olacak.
Gözlerimi kaçırıp, mutfaktan çıktım. Bahçeye çıktığımda pes etmeyip tekrar yanıma gelmişti. İç çekip, bahçe koltuklarından birine oturdum. Bardağı masanın üzerine koyduğumda yanıma oturmuştu. Şu kaçan kovalanır sözünü kim buldu?! Hayır getirin, sadece konuşacağım. Söz!
- Jungkook, benden kaçıp durma.
Niye, daha fazla zarar görmen için mi? Saçmalık. Kendimi kaybediyordum. Hayır ne yaptığımı bile bilmiyordum ben! Hatırlama bile hatırlamıyordum. Ölümden dönmüşsün bana kaçma diyorsun!
- Aria.
Bakışları bana döndüğünde gergince bir nefes aldım. Bitirmek en mantıklısıydı belkide. Onun için çok çok daha iyi olurdu. Aklım onda olmazdı hem. İstediğinide yapabilirdi.
- Nişanı atalım.
Hışımla bana baktığında bakışlarımı masadan çekip, ellerime çevirdim. Biliyorum, saçma geliyordu ama başka bir çözüm yolu yoktu. Bana çok bile katlanmıştı.
- Sen delirmişsin.
Deliydim zaten! Psikolojik sorunu olan bir manyaktan başka ne bekleyebilirdi ki? Deli olmamasını mı?
Pekala. Sanırım doğru kararı verdin.
Eyvallah.
- Jungkook ne diyorsun sen?! Kafayı mı yedin, nasıl koskoca altı yılı tek bir anda silebilirsin?!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bipolar | JJK
FanfictionBen ondan, o benden kurtulmaya çalışıyordu. Ondan kurtulmak zordu. O kadar zordu ki. Çevrendeki kimseyi gözün görmüyordu. Kendine geldiğindeyse, asla hissetmediğin o lanet pişmanlıkla ölmek istiyordun...