- Şu boya kovasını kafandan aşağı dökeceğim göreceksin!
Dudaklarımı büzüp, oturduğum yerde bağdaş kurdum. Niye izin vermiyordu ki? Pis hyung. Onunla yaşamak çok sıkıcıydı. Çok kuralcıydı ve sadece basketbol izleyip duruyordu. Bana kızıp duruyordu.
- Hep kızıyorsun bana!
Bakışları bana dönerken gülmüş, hastalığın etkisinde olduğumu anlamasını sağlamıştım. Kafayı yemiş gibi manik atak geçiriyordum. Yaklaşık bir ay öncesine kadar, Aria'nın gidişinin ardından ise depresif ataklarımla uğraşmıştı Yoongi hyung. Gerçekten fazlasıyla yormuştum onu da.
Şimdi ise manik ataklarım yüzünden kafayı yemişti. Onu da delirttim sonunda! Açıkçası yalnız olmadığını bilmek güzel bir duyguydu. Deli delinin halinden anlar hesabı.
- Jungkook, şu fırçayı verir misin?
Bodrum katı için olan fikrimi hayata geçirmiş, Yoongi hyung ile boşaltmıştık. Güzel bir temizlikten sonra sıvasını yaptırmış, şimdi ise boyasını yapıyorduk. Ama Yoongi hyung yapamadığımı ve oturmamı söyleyip duruyordu.
Emekleyerek küçük fırçayı almış, gülerek Yoongi hyunga bakmıştım. Tabikide ayağıma kadar gelen şansı geri çevirmeyecektim!
- Bana da yaptırırsan neden olmasın?
Oflayarak elimdekini sertçe çekmiş, boyaya batırmıştı. Gözlerim dolduğunda aynı anda ağzımdan ufak bir hıçkırık kaçmıştı. Hep böyle yapıyordu, pis hyung.
- Jungkook, hadi ama. Ağlama. Ağlamazsan bir tabak banana kick ve muzlu süt vereceğim.
Gözlerimi büyültüp, yanına emekledim. Bana sorgular bakışlar atması komiğime gidiyordu. Aslında Yoongi hyungun konuşması bile komikti bana göre. İstemsizce kahkaha atasım geliyordu.
Tabi bu gıcık olduğu gerçeğini değiştirmiyordu!
- Yemin et.
Göz devirmiş, elindekileri düzgünce bırakmıştı. Kolumdan tutup kaldırdığında birlikte mutfağa gitmiştik. Tabağa döktüğü banana kickleri önüme bıraktı. Ben onlarla aşk yaşarken muzlu sütümü de vermişti. Soğuk kahvesiyle karşıma oturup beni izlemeye başladı.
- Aria'yı yollaman doğru muydu? Yani gerçeği bilmiyor bile. Hastalığın olmasa güldüğünü bile göremeyeceğim.
Tüm duygularımın iğneyle çekildiğini hissetmiştim. Aria benim her şeyimdi. Ve insan sevdiğine zarar gelsin istemezdi. Belki de daha çok üzülmüştür. Ama benim ona olan sevgim, zarar verdiğim gerçeğini değiştirmiyordu. Onun canını yakmaktansa benden uzak olmasını tercih ederdim.
- Hyung. O farklı. Yani böyle bir hastalıkla başa çıkmak zordur. Ailem bile beni istememişken birkaç kişinin her daim yanımda olduğunu görmek benim için. Çok farklı bir duygu. Bunu anlatamam. Herkesin dayanacağı bir şey değil hyung. Onun biraz daha zarar görmesine izin veremezdim. Hem Taehyung'a güveniyorum. Ona en iyi şekilde bakıyordur.
Başını anlamışçasına salladığında derin bir nefes aldım. Doğru ya da yanlış. Verdiğim karardan vazgeçebilecek bir durumda değildim. Ona son kez sarılmak istiyordum. Ama sarılırsam, kokusunu duyarsam asla bırakamayacağımı da biliyordum. Sevdiğim insana en çok zararı yine ben veriyordum. Bunu kaldırabilecek bir psikolojim yoktu. Onun her seferinde iyi hissetmesini istiyordum. Her zaman mutlu olsun üzülmesin istiyordum. En çokta.
Bana acımasını istemiyordum.
- Gideceğimi hissediyorum hyung. Bedenimin kaldıramadığını hissediyorum. Çok zamanım yok gibi geliyor. En azından ona bir hediye bırakmak istiyorum. Bu zamana kadar bana yaptıklarını, hissettirdiklerini karşılamasada benden ona kalan bir şey olsun istiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bipolar | JJK
FanfictionBen ondan, o benden kurtulmaya çalışıyordu. Ondan kurtulmak zordu. O kadar zordu ki. Çevrendeki kimseyi gözün görmüyordu. Kendine geldiğindeyse, asla hissetmediğin o lanet pişmanlıkla ölmek istiyordun...