- Aria! Hadi oyun oynayalım.
Elinde ahşap arabalarla gelen Jungkook'a tebessüm ettim. Dün geceden sonra onu bu şekilde görmek beni daha da üzüyordu. Neler yaşamıştı öyle. Kim bilir anlatamadığı daha neler vardı. Üzerine gitmemiştim, yeterince üzülmüştü zaten. Hele abisini anlatırken parıldayan gözleri...
- İlk önce yemek yiyelim mi koca bebeğim?
Başını gülerek olumlu şekilde sallamış, koşarak mutfağa gitmişti. Peşinden gidip, Amber'ın hazırladığı sofraya oturmuştum.
- Ben bunu sevmem.
Yüzünü buruşturarak tabaktaki sebze yemeğini ileri doğru iten Jungkook'a gülmüştüm. Tabağı önünden alıp, kimchi kasesini önüne koyduğumda ellerini çırpmış yemeye başlamıştı.
- Jungkook, yavaş ye.
Dolu olan ağzıyla bana göz ucuyla baktığında sevimliliği yüzümde koca bir gülümsemeye neden olmuştu. Bu halleri gerçekten çok tatlıydı.
- Karışma bana.
Dolu olan ağzı dediklerini daha da komik bir hale getirmişti. Yoongi ve Amber'da geldiğinde hepimiz -Jungkook hariç- sakince yemeğimizi yemeye başlamıştık. Jungkook Yoongi'nin ona karşı olan bakışlarını fark ettiğinde durmuş, ona bakan Amber ve bana bakmıştı. Dolu ağzı yüzünden büzülen dudaklarına karşı gülme isteğimi bastırdım.
- Ne bakıyorsunuz öyle? Zıkkımlanın işte.
Yoongi kafasına vurduğunda elindeki çubukları masaya bırakmış, arkasına yaslanmıştı. Ağzının etrafına bulanan soslara karşı kıkırdarken, o elini kafasına koymuş Yoongi'ye karşı mızmızlanıyordu.
- Yeter artık be! Kafamda beyin hücresi kalmadı. Ne vuruyorsun!
Yoongi göz devirdiğinde ona burun kıvırıp, yemeğini yemeye devam etmişti. Yoongi ise derin bir nefes aldı.
- Yarın Aria'yla spor yapmaya gideceksin. Eve geldiğinde sana bir program vereceğim. Bundan sonra yediğine içtiğine, uyku saatini, yapacağın aktiviteleri gün gün düzenli bir şekilde yapacaksın. Hafta da bir kez de şirkete gideceksin.
Jungkook şaşkınca büyülttüğü gözlerini ona diktiğinde Yoongi omuzlarını silkmişti. Bundan benim bile haberim yokken çocuğun şaşırması gayet normal.
- Ya! Üşengecim ben! Yapamam spor falan! Şirkete de sen git, banane!
Yoongi yine sertçe kafasına vurdu Jungkook'un. Jungkook ise dolan gözlerinden yaşları akıtmıştı. Bana dönüp, parmağıyla onu gösterdi.
- Vuruyor bana!
Yoongi'ye kaşlarımı çattığımda omuz silkmişti. Yan tarafımda duran ufak şişeyi kafasına fırlattığımda isabetli atışım Jungkook'un kahkahalara boğulmasına neden olmuştu.
- Bu çocuk gittikçe deliriyor.
Amber'a uyarıcı bakışlar attığımda sevgilisi gibi omuz silkmişti. Hah. Tam birbirlerini buldular. Mükemmel!
- Jungkook yemeğini ye.
Kahkahasını durdurup, bana sertçe baktığında Yoongi elini alnına vurmuştu. Ne bipolarmış arkadaş. Anamızı ağlattı burada!
- Sana, bana karışmaman gerektiğini söylemiştim güzelim. Derdin ne?
Sinirli sesine karşı gittikçe gerilirken bir anda tekrar kahkaha atmaya başlamıştı. Tanrım! Kafayı yemek üzereydim!
- Suratı! Suratını görmen lazımdı!
Kahkahası kapının çalmasıyla daha da artmıştı. Aptal çocuk. Ayağa kalkıp, kapıyı açtığımda Seok Jin, Jungkook'un kahkaha sesleriyle göz devirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bipolar | JJK
FanfictionBen ondan, o benden kurtulmaya çalışıyordu. Ondan kurtulmak zordu. O kadar zordu ki. Çevrendeki kimseyi gözün görmüyordu. Kendine geldiğindeyse, asla hissetmediğin o lanet pişmanlıkla ölmek istiyordun...