18.Bölüm

125 15 12
                                    

~Yazar~

Yoongi dehşet içerisinde Jungkook'un yere yığılan bedenine baktı. Kendi acısını unutmuş, hızla Jungkook'un yanına doğru sürünmüştü. Jungkook'un yarı açık gözleri ve acıdan buruşan yüzüne karşı gözleri dolmuştu.

- Jungkook, Jungkook gözlerini kapatma.

Jungkook gözlerinden düşen yaşlarla Yoongi'ye baktı. Canı yandı o an. Bıçağın açtığı yara değil, hyunguna yaptığının verdiği acıydı bu. O an ölmeyi diledi. Yakınlarına yaşattıklarının film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmesine karşı ölmeyi diledi.

- Ö..özür dilerim. Ö..zür d..dilerim hyung. Yemin e..ederim isteyerek yapmadım. A..affet beni.

Yoongi dikkatle dediklerini dinlemiş, gözünden düşen yaşlarla saçlarını geriye doğru taradı. Direkt olarak telefonunu cebinden çıkarmış, Seok Jin'in numarasını anında bulmuştu. Vakit kaybetmeden onu arayıp gelmesini söylediğindeyse, Seok Jin'in yanındaki Aria ve Taehyung dikkatle Seok Jin'in ağzından çıkacak kelimeleri bekliyordu. Ancak Seok Jin sadece 'gidelim' demekle yetinmişti...

- Hyung, iyi m..misin?

Jungkook'un sorusuyla Yoongi bir kez daha anladı. O asla kendini düşünmeyen ve sürekli olarak pişmanlığıyla yanan biriydi. Ama şu an kafayı yemek üzereydi. Çünkü Jungkook'un nefesi git gide azalıyor, nabzı yavaşlıyordu. Yoongi bir kez daha Tanrı'ya dua etti. Annesi gibi onu da kolları arasında kaybetmemek için...

- İyiyim ben. Nefesini boşa harcama. Lütfen uyuma Jungkook.

Jungkook, Yoongi'nin eline on yedi yaşında gelmişti. On yedi yaşındaki çocuğu korkulu bakan gözleri, parıltısı sönen irisleriyle tanımıştı. O yaşta biten mutluluğu, bazı zaman oluşan agresif, bazı zaman oluşan tatlı tavırlarıyla karşı karşıya kalmıştı. Yoongi bizzat üstlenmişti onun sorumluluğunu. Bizzat kendisi bakmıştı Jungkook'a. Abisinin yakın arkadaşı olan hatta onunda 'hyung' diye seslendiği Yoongi, Jungkook'un o zamanlarda parıldayan gözlerini çokça yakından tanıyordu...

Şimdi elleri arasındaydı Jungkook'un yaralı bedeni. Annesi gibi onunda yaralı bedeni kucağında duruyordu. Belki o da annesi gibi son nefeslerini alıyordu...

- T..teşekkür e..ederim hy..hyung. B..bana da..dayandığın v..ve sürekli y..yanımda olduğun için.

Yoongi'nin gözyaşları yere sertçe çarparken Jungkook daha fazla dayanamayacağını hissediyordu. Hyunguna yaptıkları için pişmandı. Yakınlarına, nişanlısına yaşattıkları için pişmandı. Ama en çokta, dünyaya geldiği için pişmandı.

- Di..diğerleri..ne de onları s..sevdiğimi söyle. A...Aria'ya da o..onu çok sevdiğimi s..söyle.

'Bitti.' dedi Jungkook içinden. 'Gidiyorum.' dedi. Karın üzerinde tek başına kalan o yaprağı ezdiler, şimdi ise karın içine gömülerek kayboluyordu...

- H..hyung. Ü..üzgünüm. A..ma dayanamayacağım.

Yoongi başını kabullenemez şekilde iki yana salladı. Kabullenmek istemiyordu. O yeri gelince tatlılık yapan, yeri gelincede asileşen o çocuğu bir daha görememe gibi nir düşünceyi kabullenmek istemiyordu.

- Jungkook, sakın. Jungkook hayır!

Jungkook'un gözleri kapanmış, başı kendini serbest bırakmıştı. Yoongi şaşkınlıkla ona bakarken Seok Jin kapıyı açmış, birlikte onları aramaya başlamışlardı. Yoongi'nin sesiyle hepsi birbirlerine bakmış koşarak mutfağa ilerlemişlerdi.

- Jungkook hayır dedim! Aç gözlerini seni lanet olası! Böyle kolay pes edemezsin!

Kapının önünde beliren üç bedene baktı Yoongi. Aria'nın kalbi koşarak Jungkook'a gitmek istercesine atıyordu. Taehyung şaşkın bakışlarla olayı idrak etmeye çalışıyordu. Seok Jin ise, abisinin ona emaneti olan Jungkook'un cansızca yatan bedenine bakıyordu.

Bipolar | JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin