19 - yarabandı

280 25 23
                                    

"Seni sevmediğimi nasıl söylersin, zalim?

Benliğimden vazgeçtim katılmak için sana.

Kendimi unuturken seni düşünmez miyim?

Sen zorbasın, varlığım sana feda, baksana!

Ben dost belledim mi ki senden nefret edeni?

Hiç bağrıma bastım mı senin hor gördüğünü?

Asla! Her surat asıp horladığında beni,

Hemen kendimden, yasla, almadım mı öcünü?

Bende saygı duyduğum bir erdem var mı, söyle,

Sana hizmetten nefret edecek kadar mağrur?

Sendeki kusurlara taparım var gücümle;

Gözünün her bakışı, benim için buyruktur.

Var, nefret et aşkım, ben seni apaçık gördüm:

Sen ancak görenleri seversin, bense körüm. "

-William Shakespeare, Sonnet 169



Gözlerimi açtığımda yabancı bir odanın içinde, hiç bilmediğim bir yatakta ağrılar içinde yatıyordum. Başımda elindeki dosyaya notlar alan orta yaşlı, saçları beyazlamış bir doktor vardı. Onun hemen arkasında ise mahçup bir şekilde, kızarmış gözleriyle Doğan duruyordu.

Doktor ifadesiz bir sesle, sol bileğimin burkulduğunu, kaburgamın çatladığını ve sağ omzumun yerinden çıktığını söyledi. Her gün muhtemelen bir sürü ölüm haberi verdiği için bunları söylemek artık onun için gittikçe daha da duygusuz bir şekilde yaptığı bir rutine dönmüş olmalıydı. Vücudumdaki ve yüzümdeki onlarca yaradan bahsetme gereği duymamıştı. Bileğim sargıdaydı ve omzumda ben baygınken yerine takılmıştı. Bunun düşününce içim buz gibi oldu. İyi ki ben baygınken yapmışlardı da o acıyı hissetmemiştim.

En az bir gece hastanede istirahat etmemi söylemişti. Ailemin gelip gelmeyeceğini sordular, ben de yurtdışında oldukları için gelemeyeceklerini söyledim. Yapayalnızdım işte, yine hiç kimsem yoktu.

Bari Osman yanımda olsaydı. O olmayınca kendimi iyice yapayalnız hissediyordum. Eminim şu an bu halde olduğumdan haberi bile yoktu.

Hastane odasının tavanını izlerken gözlerime yaşlar dolmuştu. Hiçbir şey hissedemiyordum artık ama yine de ağlıyordum. Sessizce, çıtım çıkmadan bir köşede sızlanıyordum. Güçlü kalmak istiyordum ama bedenim bana ihanet ediyordu. Bir çocuk anneme sarılıp ağlamak istiyordum. Odanın içinde öylesine bir ölüm sessizliği vardı ki, kendi nefesimin sesi duvarlara çarpıp yankılanıyordu sanki.

Bir ruh gibi, yanı başımdaki sandalyeye ters bir şekilde oturmuş, yüzünün yarısını sandalyenin arkasına dayadığı kollarının arasına gömmüş olan Doğan boğuk bir sesle konuştu. "Özür dilerim, hepsi benim yüzümden oldu."

Hıçkırarak ağlamaya başladım. Gerçekten ağlamamın sebebini bile bilmiyordu. Kimseye anlatamamıştım.

Mavi gözlerinin yüzümde dolaştığını hissettim. Bir kez daha "Özür dilerim." diye fısıldadı. "Çok üzgünüm."

Kısık bir sesle ona doğru bakıp fısıldadım.  "Özür dileme, sen hiçbir şey yapmadın. Ben sadece kendi hatalarımın bedelini ödüyorum." dedim. Bu söylediğimin altındaki gerçek nedeni bilememesi kendimi yeniden bir sahtekar gibi hissetmeme sebep olmuştu. Yalanlardan yüzüm okunmuyordu.

Duman ve Bal [Sinan×Osman]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin