"Geleceğim, bekle dedi.
Ben beklemedim, o da gelmedi.
Ölüm gibi bir şeydi,
Ama kimse ölmedi."
-Atilla İlhan, Bekle
-1998 Mart -
İçimde aynı huzursuzlukla uykumdan uyandım o sabah. Tabi acı içinde kıvranarak geçirdiğim o anlara uyku diyebilirsem. Doğru düzgün uyuyamamıştım bile.
Daha güneş henüz doğarken ve gökyüzü geceden sabaha yeni dönerken evin önündeki banka oturmuş denizi izliyordum puslu gözlerle. Tam boğazımın ortasında bir yumru vardı. Her şeyin nasıl tam da güzel gittiğini düşündüğüm anda yine öylece mutsuzluğa gömüldüğünü düşünüyordum. Osman'ın geçen gece kapıma geldiğinde ağlayarak bana sarıldığı, iyilikle dolu, saf bakışlarının aldığı çaresiz hali defalarca tekrar tekrar yaşıyordum. O enerjiyle ve mutlulukla dolan ruhunun yerini ağır bir sakinlik almıştı.
Son zamanlardan benden uzaklaşmasının, benimle daha az görüşmesinin, neredeyse tüm gün okulda yanımda otururken soğuk ve mesafeli durmasının sebebinin benden sıkılması olduğunu düşünmüştüm. Artık benimle pek fazla konuşmuyor, bir sorun olmadığını söylemesine rağmen hep düşünceli duruyordu.
Halbuki daha yeni sayılırdı ilişkimiz. Birkaç aydır beraberdik ama sonuçta zor bir insandım ben. Ne birini sevmem ne de birinin beni sevmesi kolay değildi. Hırçındım, sessizdim, çoğu zaman dilimi tutamaz, insanları kıracak şeyler söylerdim. Osman diğerlerinin aksine beni bu halimle yargılamaz, olduğum gibi kabul ederdi.
Yine de o böyle davranınca sorunun bende olduğunu düşündüm. Ne yapsam bir türlü ağzını bıçak açmamıştı. Sonra ben de yolun sonuna geldiğimizi hissettim. Kavga etmemiştik, hiçbir sorun yoktu ama bir anda büyü bozulmuştu işte. Yan yana durmamıza rağmen gün geçtikçe iki yabancı gibi oluyorduk. Onu hala deliler gibi severken, neden bu hale geldiğimizi düşündüğüm sırada kendimi paralarken bir gün çıkıp ayrıldığımızı söylemesini bekliyordum. İlk ayrılan ben olmak istemiyordum, o yüzden onun bir şey yapmasını bekledim.
Birkaç gün önce gecenin bir yarısı kapıma geldiğinde berbat bir haldeydi. Ağlamaktan helak olmuştu adeta. Onu öyle gördüğüm ilk anda yüreğim yandı. Haftalar sonra bana gerçekleri karşımda ağlama krizlerine girerek anlattığında ise ayrılacağımızı söylemesini tercih ederdim. "Keşke ayrılacağımızı söyleseydi ama başına bu gelmemiş olsaydı." dedim içimden. O an gözüme her şey çok değersiz gözüktü. Boşuna kuruntu yapmıştım çünkü mesele bizimle ya da benimle ilgili değildi. Sadece Osman'la ilgiliydi. Onun başına bir bela açılmıştı.
"Ne sana ne arkadaşlarıma ne de aileme bir türlü anlatamadım ama hayatım cehenneme döndü resmen Sinan." demişti kızarmış gözleriyle. "Beni nerden buldular bilmiyorum, ben onları tanımıyorum bile. Ama sanırım ticaret işleriyle ilgilendiğimi bir şekilde duymuşlar. Maç, konser biletleri sattığımı, kantinlere yemek dağıttığımı, bahis işleri yaptığımı öğrenmişler. Bu işlerde ne kadar iyi olduklarımı duyunca beni istemişler. Onlar için çalışmamı istiyorlar."
Elini tutarken endişeli gözlerle onu izlemiştim. "Kim onlar için çalışmanı istiyor Osman? Tane tane anlat."
Derin bir nefes almıştı. Sanki ciğerlerine hava zar zor doluyormuş gibi duruyordu. "Uyuşturucu çetesinin biri işte. Çetenin başındaki adam kendine 'Akrep' diyor. Etrafında bir sürü silahlı adamı var. Sırf benimle görüşmek zorla okul çıkışı alıp onun yanına götürdüler. Adam bana kafayı takmış. Bu iş için en uygun kişi olduğumu, eğer teklifi kabul edersem bir kamyon para ödeyeceğini falan zırvaladı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duman ve Bal [Sinan×Osman]
Teen FictionBağımlılık yapan bir şeydi bu adam. Bakışları, gülüşü kafamı güzel yapacak kadar iyiydi. Bir kere dudaklarını tadınca ondan uzak kalmak imkansızdı. Hem tehlikeli hem de iyi hissettiren, tekrar ve tekrar isteyeceğiniz türden bir şeydi. Tıpkı uyuşturu...