"Eğer deneyeceksen, sonuna kadar git.
Yoksa, hiç başlama bile.
Eğer deneyeceksen, sonuna kadar git.
Bu kız arkadaşlarını kaybetmek anlamına gelebilir,
Eşini, işini, akrabalarını ve
Belki aklını da.
Sonuna kadar git.
Bu üç dört gün aç kalmak anlamına gelebilir.
Bu parkta,
Bir bankın üstünde donmak anlamına gelebilir.
Bu hapis anlamına gelebilir,
Bu dalga geçilmek anlamına gelebilir,
Küçük düşmek,
Yalnız kalmak da.
Yalnızlık asıl hediye.
Geriye kalanların hepsi,
Direncinin onu
Ne kadar çok yapmak istediğinin sınaması.
Ve yapacaksın,
Reddedilmeye ve en kötü olasılıklara rağmen,
Hayal edebildiğin her seyden
Daha güzel olacak o."
-Charles Bukowski, Roll the Dice
Osman kendisi giydirdiği kuru kıyafetlerle ve bileğime sıkıca sarılmış bandajla birlikte beni yatağımın üzerine bırakırken "Söz ver." diye sayıklamıştım uykulu bir şekilde. "Madem bu işte beraberiz, ben hazır olana kadar bir şey yapmayacaksın."
Yastığa başımı koyup gözlerimi kapadığımda saçlarımda gezinen parmaklarını hissettim. "Tamam, söz veriyorum." diye fısıldadı.
O an bu küçük, gizli anlaşmamız ikimizin de tutunduğu tek şey olmuştu.
Dünyada bu haldeki tek kişi, yani delirmiş tek kişi benmişim gibi hissediyordum. Karşımdaki illüzyon dışında beni anlayacak, empati kuracak kimse yoktu. Zaten psikoloji de böyle bir şey değil mi? Herkese bir hastalık teşhisi konuyordu ama doğrusu şu ki, hiç kimsenin durumu bir diğeri ile tamamen aynı değildi. Kimsenin bir diğerini tamamen anlaması mümkün olamazdı. Herkesin farklı bir hikayesi vardı ve hatta bu tıpkı parmak izi gibi bir şeydi. Aynısını bulabilmeniz imkansızdı. O yüzden benim deliliğimin de kendine özel çizgileri, yolları ve kavisleri olan bir izi vardı.
Bir saniye, en azından delirdiğimin farkında olmam da bir şeydi, değil mi? Hala ufacık da bir aralık duruyordu benim için hayal ve gerçek arasında. Ama o aralık her an kapanabilirdi. Sonsuza kadar sıkışıp kalabilirdim.
Yatağımda uzanırken bazen uyuyor, anlamsız rüyalar görüyor sonra aniden uyanıp düşüncelere dalıyor ve düşüncelere dalmışken tekrar uyuyordum. Bu sonsuz bir döngü gibiydi. Bazen gözlerim açıkken bile rüya gördüğümü hissediyordum. O zamanlar bunu uykumda düşlediğimi sanıyordum ama sonra aslında dakikalardır gözlerimin açık olduğunu ve yattığım yerden karşımda uzanan denizi izlediğimi fark ediyordum.
Sanki gerçeklik ve hayal birbirinden farklı iki uçurumun kıyısı gibiydi. Zamanla ikisi arasındaki boşluk yavaş yavaş kapanıyor ve böylece bir bütün parça oluyordu. Gerçek olan şeyleri hayal, hayal olan şeyleri gerçek sanmaya başlıyordum. Beynim bedenimden fırlayıp uçurumların birleştiği arazide koşuyordu. Ben ise onu sadece izleyebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duman ve Bal [Sinan×Osman]
Roman pour AdolescentsBağımlılık yapan bir şeydi bu adam. Bakışları, gülüşü kafamı güzel yapacak kadar iyiydi. Bir kere dudaklarını tadınca ondan uzak kalmak imkansızdı. Hem tehlikeli hem de iyi hissettiren, tekrar ve tekrar isteyeceğiniz türden bir şeydi. Tıpkı uyuşturu...