"Hiç kimse bilemez beni
Senin bildiğin kadar.
Gözlerin, içinde uyuyup
Koyun koyuna uyandığımız gözlerin,
Ağarttı dünyanın tüm gecelerini.
İnsan parıltılarınla senin.
Gözlerinden başladı yolculuğum,
Dünyalar ötesine anlamlı bir güzellik
İçinde binbir hevesle uçtuğum gözlerin. "
-Paul Eluard, I Cannot Be Known
Akşam eve geldiğimde Osman'ı kanepede, köpeğim Yogi'yle birlikte battaniyenin altında otururken buldum. Bira içip cips yerken televizyonun ışığıyla aydınlanan karanlık salonda heyecanla film izliyordu. Çocuksu göründüğü sayılı anlardan birisi dahaydı bu.
Anahtarımı çantamın içine tekrar atarken parmaklarım artık soğuktan uyuşmuştu. Dışarıda oldukça soğuk bir hava vardı. Eve gelene kadar resmen donmuştum.
Sıcacık salona geçtiğimde Osman gözlerini filmden ayırıp ancak bana bakabilmişti. Karanlıkta yüzümü tam olarak göremediğini biliyordum ama yorgun ve bitkin halimi fark etmiş olmalıydı. Doğan'la olan konuşmamdan sonra söyledikleri aklımdan hiç çıkmamış, beni cidden darmadağın etmişti.
"Sen iyi misin?" diye sordu Osman. Yüzüne yansıyan hafif ışıktan endişeyle baktığını görmüştüm.
Ben ise karanlıkta bir silüet gibi duruyordum ve hiçbir şey söylemiyordum. Çantamı ve montumu bir kenara bırakıp ben de battaniyenin altına oturdum. Aramızda Yogi duruyor, tüylü vücudunu bana yaslıyordu. Bir yandan onun başını okşarken diğer yandan boş gözlerle, titremeye devam ederek filmi izlemeye çalıştım. Fakat yaptığım şey izlemek değildi, sadece bakıyordum.
Gözlerim yaşlarla doluydu ama üzgün olduğumdan mı, soğuktan yaşardığından mı yoksa ikisi yüzünden de mi olduğunu bilemiyordum. Kızarmış yanaklarım ve sulu gözlerimle berbat durduğumdan emindim.
"Sinan neyin var?" dedi Osman bana dönerek. Yüzünün sadece bir tarafı aydınlıktı.
"Bilmem, her zamanki bunalım krizlerimden birisi galiba." diye cevapladım ölü gibi bir sesle. Elinde tuttuğu biraya uzanıp hiç düşünmeden kafama diktim. Boğazımdan aşağı kayıp giden tat yüzümü buruşturmama sebep olmuştu. Eğer düşüncelerime hakim olabilseydim alkolik bir serseri olmayacağım kesindi. Unutmak, uyuşmak, düşüncelerimi durdurmak için içiyordum.
Eğer konuşursam ağlamaya başlarım diye susmaya karar verdim ama onun dikkatli filmden bana doğru kaymıştı bile. "Aç mısın?"
"Hayır." dedim gözlerimi televizyondan ayırmadan.
Bir süre sessizce otururken köpeğim kucağımda uyuyakalmıştı. En sonunda battaniyenin altında ısınmayı başarmıştım.
Osman bir anda "Seni bir yere götürmek istiyorum." dedi. Ayağa kalkıp ışıkları açarken filmi durdurmuştu. "Benimle gelir misin?"
Yara bere içindeki yüzüne bakarken gözlerim ışıktan dolayı kamaşmıştı. "Olur." dedim hiç düşünmeden. Zaten başka bir işim falan da yoktu.
Beraber üstümüze montlarımızı giyip, bere, atkı ve eldivenlerimizi taktık. Dışarı çıktığımızda o tanıdık soğuk hissi bedenime çarparken Osman'ı takip etmeye başladım. Havanın bu haline bakılırsa yakında kar yağacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duman ve Bal [Sinan×Osman]
Teen FictionBağımlılık yapan bir şeydi bu adam. Bakışları, gülüşü kafamı güzel yapacak kadar iyiydi. Bir kere dudaklarını tadınca ondan uzak kalmak imkansızdı. Hem tehlikeli hem de iyi hissettiren, tekrar ve tekrar isteyeceğiniz türden bir şeydi. Tıpkı uyuşturu...