"Tatlı hırsız, yine de bağışlarım suçunu
Sen varımı yoğumu aşırsan bile benden;
Oysa daha acıdır, sevenler bilir bunu,
Sevginin haksızlığı nefretin sillesinden.
Güzel sürtük, kötülük iyi görünür sende;
Biz düşman olmayalım canevimi söksen de."
-William Shakespeare, Sonnet 40
Kalbim sanki göğsümden fırlayacak gibi atıyor olsa da koridorda yürürken kendimden emin adımlar atıyordum. Aklımın köşesinde bir yerlerde karlı, soğuk sabaha gözümü açtığımda Osman'ın beni izleyen görüntüsü vardı. Küçücük yatakta yanımda uzanırken elini çenesinin altına yaslamış nefes alıp verişimi izliyordu. Keşke o huzurlu ana dönebilseydim.
Bunu aklımdan silmeye çalışıp merdivenleri tırmandım. Az önce ders zili yeni çalmıştı. Şimdi etraf sakindi, herkes sınıftaydı ve benim okulun içinde tek başıma dolaşırken malzemeleri almam için fazla vaktim yoktu. Saatime tekrar göz attım, iki dakika sonra laboratuvara girmiş olmalıydım. Malzemeleri toparlamak için beş dakikam olacaktı.
Osman'a güvenlik kameralarını nasıl halledeceğimizi sormuştum. O da direkt okulun elektriklerini keseceğini söylemişti. Bodrumdaki büyük jeneratörler beş dakika sonra devreye girecekti. Bu süre benim için çok kritikti.
Bunu nasıl yapacağını sormuştum ama Osman "Sen orasını merak etme." demişti. Muhtemelen uyuşturucu sattığı öğrencilerden yardım isteyecekti. Artık her yerde bir sürü adamı var sayılırdı.
Laboratuvarın olduğu koridora çıkmadan önce kameraların beni göremeyeceği bir köşeye sinip beklemeye başladım. Birazdan koridordaki büyük ışıklar söndüğünde artık etrafta sadece pencereden gelen gün ışığı vardı. Koşarak yerimden çıktım ve etrafı kolaçan ederek hızla laboratuvardan içeri girdim. İçeride ders olup olmayacağını uzun süredir araştırıyordum ve tam da tahmin ettiğim gibi içerisi şu an boştu.
Boydan boya uzanan, okul sıralarından çok daha farklı duran yüksek, beyaz masalarının altında kutular vardı. Ya içleri malzeme doluydu ya da boştu. Boş olan kolilerden bir tanesini alıp masanın üzerine koydum. Bir yandan kapıyı kontrol ederken diğer yandan kutuların içini araştırıyordum. Sanki daha önce defalarca bunu çalışmış gibi ne yaptığımı biliyordum.
Kutuların içinde duran bazı ölçekli cam kaplardan, pipetlerden, balon jojelerden ve daha bir sürü farklı çeşit ekipmandan aldım. Hepsi farklı şekillerdeydi. Birkaç ısıtıcıyla birlikte ne olur ne olmaz diye laboratuvar gözlüğü de alıp kutunun içine koydum. Şimdi asıl kısım başlıyordu. Kimyasal malzemelere ihtiyacım vardı.
Laboratuvarın arka kısmında bir kapı vardı. Burası ufak bir depo kısmı gibiydi. Kullanılmayan maketler ve kimyasallar vardı. Odadan içeri girdiğimde rutubet kokusu beni karşıladı. Oldukça küçük ve basık bir yerdi.
Elime bir eldiven geçirip dolapları açıp karıştırmaya başladım. Neler aradığımı biliyordum ama o karışıklıkta bulması kolay olmamıştı. Kimi katı kimi de sıvı olan, üzerilerindeki etiketlerde formülleri yazan kimyasalları dikkatle kutunun içine koydum. İki dakikam kalmıştı.
Formülleri yazmayan malzemeleri göz kararı tanımaya çalışıp kutunun içine yerleştirdim. Az sonra işim bittiğinde eldivenleri de çıkarıp kutunun içine attım ve ağzını kapattım. Nefes nefese kalmıştım. Her an birisi gelip beni yakalar diye panikliyordum. Hatta ellerim titriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duman ve Bal [Sinan×Osman]
Teen FictionBağımlılık yapan bir şeydi bu adam. Bakışları, gülüşü kafamı güzel yapacak kadar iyiydi. Bir kere dudaklarını tadınca ondan uzak kalmak imkansızdı. Hem tehlikeli hem de iyi hissettiren, tekrar ve tekrar isteyeceğiniz türden bir şeydi. Tıpkı uyuşturu...