OB | 11 | Düşman

787 48 23
                                    

Selam Oyunbozanlarım! Ben geldimm!

Ufak bir duyuru yapacağım; biliyorsunuz, Oyunbozan epey uzun bir kurgu olacak, bundan sonra her hafta cuma günleri yeni bölüm atmaya karar verdim. Böylece sırayla ve özenle gidebiliriz. Panoda da duyurusunu yapacağım zaten.

Keyifli okumalar dilerimm...

Bir Oyunbozan'a, bin öpücük!

▪️▫️

Uyku tutmuyordu. Güneş doğmadan uyuyamamak gibi bir huyu olan kız kardeşim Çisem'le yaklaşık bir saat boyunca görüntülü konuşmamıza rağmen aklım hâlâ Güney'deydi. İçim rahat değildi. Ensar'dan haber aldığıma göre herkes güvendeydi ve Kuzgun bir işler karıştırmıştı ama ne olduğundan haberdar değildik.

Sabah olmak üzereydi. Güney'in odasındaydım. O var mı yok mu, izin verir mi ya da sinirlenir mi, diye umursamadan yatağına uzanmıştım.

Beklemediğim bir anda açılan kapıya kaydı gözlerim. Odaya giren Güney'i görünce içim rahatladı, endişem uçup gitti.

Yorgun görünüyordu. Gömleğinin tüm düğmeleri açıktı; saçları daha önce hiç görmediğim türden dalgalanarak karışmış ve alnına dökülmüştü. Alamadım gözlerimi üzerinden. Oysa o beni görmemişti. Bu yöne dahi bakmadan Rönesans resminin çizili olduğu duvarın önündeki içki masasından bir bardak viski doldurdu.

''Neden uyumadın?''

Kaşlarımı çattım. ''Burada olduğumu nasıl bildin? Bakmadın bile...''

''Odam senin gibi kokuyor, Nisan,'' dedi kuru bir tonda. Sonrasında bana baktı. Lacivertin maviye en yakın tonunda olan gözleri yatağına yerleşmiş olduğumu görünce lacivertin en koyu tonuna erişti. Bana yaklaştı. Uzandığım yatağın ucunda durduğu an, ''Kokunu tanıyorum,'' dedi. ''Ne zaman etrafımda olsan tanırım ve asla unutmam.''

Ağır ağır yutkundum. Bana bakarak viskisini içmesi dünyanın en rahat yatağı diye nitelendirdiğim yatakta diken üzerinde olmamı sağlıyordu. Çünkü yanıma gelmesini istiyordum.

''Kuzgun kim?''

Beklediğimin aksine bir cevap vermedi.

''Neredeydin?'' diye sordum bu sefer de.

Yine sessiz kaldı. Ama beni izlemekten de vazgeçmiyordu.

''Yorgun görünüyorsun,'' diye konuşmaya devam ettim inatla. ''Viski içme bence.''

Herhalde diline kilit vurmuştu, niye konuşmuyordu?

''Sen yokken etrafı karıştırdım,'' dedim yüzsüz gibi. ''Sonra da mutfakta bitki çaylarının olduğu rafı keşfettim. Yani, ölsem inanmazdım senin böyle antin kuntin bitkilerle işinin olduğuna. Şaşırdım biraz. Ama yine de işe yarar çok bitki vardı. İstersen sana zencefil çayı yapabilirim. Viskiden daha iyi... Üstelik başının ağrısını da alır. Yorgunluğun geçer, kasların gevşer.''

İnatla konuşmama rağmen hâlâ sessiz kalması inadımı kabarttı.

"Yapayım bence sana zencefil çayı," dedim ısrarla. ''Hem bak sadece baş ağrısı da değil. Birçok—''

''Olur, Nisan, tamam,'' dedi sabır ve sükunetle. ''Zencefil çayı içerim, olur.''

Yavaşça yatağından çıktım. Ona yaklaştım. Elindeki viski bardağını aldım ve viskinin hepsini tek dikişte içtim. Yine sabretti. Onu arkamda bırakıp odasından çıktıktan sonra hızlı adımlarla mutfağa indim.

OYUNBOZANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin