OB | 2 - 33 | Savaş Meydanı

262 20 16
                                    

Selamm bayram şekerlerim, ben geldim! Bayrama özel iki bölüm arka arkaya atacağım, sonraki bölümü atlamayın ballar. Keyifli okumalar dilerim, oy ve yorumlarınızı dört gözle bekliyorum.

Öpücükler! :*

▪️▫️

Kaybetmekten nefret ederdim, çünkü çok şey kaybetmiştim. Hayatım oyunu kazanmak üzerine kuruluydu. Hırsa büründüğüm birçok zaman olurdu ve kaybetmeyi yediremezdim. Bu yüzden her daim oyunu bozmayı tercih ederdim. Babamı kaybettiğim gün o kaybı yedirememiştim, işte bundan ötürü bozmuştum bu oyunu ve o günden sonra oyunbozana çıkmıştı adım. O günden sonra her oyunu bozmaya ant içmiştim, bir daha kaybedemezdim.

Güney'le el ele toplantı odasından içeriye girdik. Uğultu kesildi. Oyuncuların gözleri bizi buldu, daha doğrusu beni. Çoğu kişi simsiyah giyinmişti; Nejat Atay'ın cenazesinden geldiklerini belirtircesine yakalarına onun resmini asmışlardı ve esasen Nejat Atay'ın düşmanı olsalar da bana inat onu seviyormuş ve ölümüne üzülmüş gibi görünüyorlardı. Yalandı bu. Nejat'tan kurtuldukları için, piyasadaki rakiplerinden en azılı olanı öldüğü için hepsinin içi rahattı aslında. İki yüzlülerdi. Nejat ölmeden önce onlar sorsam Nejat'a günahımı bile vermem, derlerdi ama şimdi sırf benim karşımda olmak için Nejat'ın ölümünden beni suçluyorlarmış gibi bakıyorlardı. Herkesin gözlerinde öfke vardı. Buram buram öfke. Ama bu öfkenin nedeni Nejat falan değildi: bendim. Benden nefret ediyorlardı. Bir gün Nejat'ın yerinde olabilecekleri ihtimalini düşünüyor ve belki de Nejat yerine ölen biz olabilirdik, diyorlardı. Haklılardı. Eğer o gece bana meydan okuyan kişi Nejat değil de onlardan biri olsaydı o kişi de çoktan ölmüş olurdu. Olay zaten Nejat'ın deli öfkesi değildi, bana saygısızlık ettiği için, silahını doğrulttuğu ve beni öldürebilecek kadar aptalca bir cesarete sahip olduğu için öldürülmüştü. Aslında sadece Domino'dan atılabilir, mal varlığına el konulabilir ve yasadışı işleri ifşa edilerek hapse attırabilirdi ama Yavuz onu öldürmeyi tercih etmişti. Diğerlerine ibret olsun diye... Çünkü bu insanlar benden, beni gözlerini bile kırpmadan öldürebilecek kadar nefret ediyorlardı. Nejat sadece yem olan bir piyondu; amacı diğerlerinin akıbetini göstermekti.

Bu yüzden herkes dersini almış olsa da kimse delirmemişti. Zaten böyle insanlar, yani mafya insanları her daim soğukkanlı olurdu. Ben deliydim, fevrilikte sınır tanımazdım ama onlar benden farklıydı. Yıllardır bu camianın içindelerdi. Benim gibi yüzlerce düşmanları olmuştu. Yine de kimsenin karşısında sinirlenmez, öfkelerini gizli tutar ve vakti geldiğinde saldırmak için kullanırlardı.

Çoğu zaman düşman taraflar aynı masada oturur, karşılıklı kadeh tokuştururlardı ama aynı esnada birbirlerinin gözlerinin içine bakarak, seni vakti geldiğinde öldüreceğim, derlerdi. Çünkü bu dünya ve yaptıkları karanlık işler duygu kabul etmezdi. Öfke çok güçlü bir duyguydu, eğer anlık bir öfkeye kapılırlarsa mantıklarıyla kurdukları planların hepsi bozulurdu ve ucunda ölüm olabilirdi; tıpkı Nejat Atay'ın yaşadığı gibi.

Bu nedenden ötürü şu anda düşmanlarımın hepsi sakin, soğukkanlı ve duygusuz görünüyordu. Robot gibi. Ama bugün delireceklerdi.

"Başınız sağ olsun," dedim inadına ve gülümsedim.

Kimsenin mimiği bile kıpırdamadı. Hepsini gelişigüzel bir şekilde süzdüğüm sırada geniş odanın kenarındaki parıldamayı gördüm; bir çelenk. Hem de adamlarımdan benim adıma göndermemi istediğim çelenkti bu. Odanın köşesinde, pencerenin kenarında duruyordu ve parıl parıl parlıyordu. Rengarenkti, tüm cırtlak renkli çiçekler bu çelenkte toplanmış gibiydi ve daha beteri, çiçeklerin üzerine altın yaldızlı simler dökülmüş, tüm odayı kaplayan ağır ve çirkin bir koku sürülmüştü. Çiçekler bile o yapay parfüm kokusunu bastıramıyordu. Kesinlikle cenazeye uygun değildi. Orta çağda saraylarda yapılan baloların süslemesinde kullanılan türde çiçeklere benziyordu. Abartılı ve absürttü. Çelengin altındaysa bunun benim eserim olduğunu belirten iki satır yazı yer alıyordu.

OYUNBOZANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin