20. Bölüm - Son Hayat Bağı

1.3K 67 47
                                    

"Canı isteyen üzülsün, ben bıktım üzüntüden.
Çayırkuşu bahar günü ne kadar neşeliyse, o kadar neşeli olmak istiyorum."
Theo'ya Mektuplar / Vincent Van Gogh

🎵 Lewis Capaldi - Forever

🧡 Hoş geldiniz, Keyifli Okumalar

Acıyı sadece çeken biliyordu. Diğerleri sadece seni dışarıdan görüyordu. Acı çektiğin görüntüsüne hâkim fakat aynı derecedeki hislere sahip değillerdi. Anlıyor gibi davranıyor ama anlamıyorlardı. Acı, bireysel bir histi. Hiç kimsenin acısı, diğer başka hiç kimsede aynı olamazdı. O yüzden bir kişinin acısına anlıyorum diyerek değil, yanındayım diyerek sahip çıkılırdı.

Kaşlarım çatılırken, farkında olmadan kendimi o tarafa doğru yürürken buldum. Yaklaştıkça sesleri bana ulaşmaya başladı.

"Bu devam ederse nelere sebep olacağının farkında mısın?" biraz daha Fırat'a yaklaştı. "Onu da kaybedemem."

"Kimi de?" diye sorarken buldum kendimi. Ağzımdan bir anda çıkmış ve yanlarında yerimi almıştım. Bakışlarımı Fırat'a ardından anneme çevirdim. Bu gergin ortamın sebebi neydi?

Annem cevap vermekte gecikince sorumu yineledim. Derin bir nefes alıp, verdi.

"Kızım senin için diyordum. Senin kaçırılmandan dolayı endişelendim ve o sebeple Ali Fırat'a söylüyordum bunu."

Gözlerimi annemin gözlerinde tuttum. Yalan söylüyordu. Farklı bir şeyler daha vardı. Fakat şu an bunu öğrenmenin sırası değildi.

"Öyle diyorsan." Fırat'a baktım. Ellerini ceplerine sokmuş annemle beni dinliyordu. "Biz hazırız. Gidebiliriz."

Annem ise yüzünde oluşturmaya çalıştığı kocaman gülüşle bana baktı. Tedirginliği hala üstünden gitmemişti.

"Aa harika. Dayın kapıda bekliyor bizi. Onunla gideceğiz."

"Dayım mı?" o da mı buradaydı? "Dayımın burada olduğunu neden söylemedin bana?" dedim sitem eder bir sesle. Onu çok özlemiştim.

"Yeni geldi kızım."

Elimdeki çantayı düzeltip, çıkışa doğru yöneldim. Dayımı görmek için sabırsızlanıyordum. Hastane kapısından çıktığım gibi arabasına yaslanmış olan dayımla göz göze geldim.

Koskocaman bir gülüş yüzüme yerleşirken, adımlarımı hızlandırdım ve ona doğru ilerledim. Benim ona doğru gidişimi beklemeden yarı yolda beni karşıladı. Elimdeki çantayı yere bıraktığım gibi boynuna sarıldım.

"Dayıcım."

"Minik kuşum," Ellerinden birini saçlarıma koyup diğerini belime sardı. "Çok korkuttun bizi." Başımı geri çekip, gözlerime dolmaya başlayan yaşlarla dayıma baktım.

"Seni çok özlemişim." Yaşlardan biri yanağımdan süzülmeye başlayınca hızlıca burnumu çekip, elimi yanağıma götürdüm ve yaşı sildim.

"Ben de özledim güzelim benim." Ellerini kollarımın iki yanına yerleştirdi. "İyi misin? Nasıl hissediyorsun kendini?"

"İyiyim dayı. İlaçlarım var hala kullanmam gereken bir de terapiler devam edecek. Onların dışında kendimi iyi hissediyorum." Başımı eğerek dayımın göğsüne yasladım ve sıkıca beline sarıldım. "Hem seni gördüm daha iyi oldum sanki."

Dayım da kollarını etrafıma sarınca içim huzur dolu bir mutluluğa ulaştı.

"Bu, dayı-yeğen aşkınız öldürecek beni." Annemin sesi tam yanımızdan gelmişti. Başımı yasladığım yerden ayırmadan diğer tarafa çevirdim. Annemin yüzünde bu sefer gerçek bir gülüş vardı.

Saka Kuşu (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin