Kalbine göre hoş bir meseleydi, hayal gücüne göre oldukça tuhaf. Aklına, mantığına göre ise tam bir bulmacaydı.
Jane Austen❝
🎵 Feridun Düzağaç - Gözlerinden Anlarım
Not: Bu bölüm biriciklerim olan The Karabey's grubuna ithaf edilmiştir. Kızlar bu bölümü seveceğinizi düşünüyorum. Umarım öyle olur. Tabi bu arada sadece bir kişi canıma okuyacak. Ona da razıyım :) Seviyorum kocaman 🧡
🧡 Hoş geldiniz, Keyifli Okumalar
❝
Bazı anlar, bazı sınırlar vardır. Her şeyi sorguladığımız, bir bir peşine düştüğümüz. Yapmasaydım dediğimiz ve asla pişman olmadığımız. O sınır bizim neden arkamızı dönüp, geçmişe bakmamıza sebep oluyor ki. Neyin farkına varıyoruz o sınırda? Yaşarken, normal bir anda neden böyle sorgulamalar umurumuzda olmuyor. Kapıya dayanınca mı her şey? Boğazımıza kadar batınca mı?
Fırat'ın yüzündeki gülümseme silindi ve benim panik halimi gördüğü için ayaklanıp, ellerimi tuttu. Elleri o kadar büyüktü ki benim ellerim arasında kaybolmuştu. Başımı kaldırıp, gözlerimi Fırat'a ulaştırdım. Tüm canlılık ve yoğunluğuyla bana bakıyordu.
"Sakin ol. Ben halledeceğim." dedi, yatıştırıcı bir tonda.
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Başımı hafifçe yana eğerek nasıl olacak bu der gibi baktım.
Ellerinden birini kaldırıp, okşar gibi yanağıma yasladı.
"Halledeceğim." başını ufak bir hareketle bana biraz daha yanaştırdı. Yüzü, yüzümün bir nefeslik ilerisindeydi.
"Ali Fırat, haydi." Sibel kollarını önünde bağlamış ve usanmış bir şekilde Fırat'ı bekliyordu. "Daha fazla kapıda bekletemeyiz."
"Tamam geliyorum. Sen git." Fırat yüzünü, gözlerini benden ayırmadan cevap verdi ve Sibel başka bir şey söylemeden direkt çıktı.
"Zeynep, sakin. Tamam mı? Sen burada bekle beni sorun olmayacak." onay bekler gibi bakıyordu.
Gerçekten sorun olmayacak mıydı?
Başımı aşağı yukarı salladım ve onayladım. Fırat, yanağımdaki elini yavaşça çekti. Onaylayan yüzüme son bir kez bakıp, kapıya doğru ilerledi ve çıktı. Ardından kapıyı da kapatmıştı.
Ellerimi önümde birleştirip, parmaklarımı birbirine geçirdim. Burada bekleyecektim ve Fırat halledecekti. Öyle olacaktı. Sorun çıkmayacaktı.
Bakışlarımı kapıya çevirdim. Bekleyecektim. Koltuğa baktım. Beklemeliydim. Sonra dönüp kapıya ilerledim. Bekleyemeyecektim. Ne konuştuklarını duymak istiyordum. Ses çıkarmadan kapıyı açıp, çıktım. Parmak uçlarımda merdivenin oraya doğru yürüdüm. En azından seslerini duyabileceğim kadar.
Trabzanları tutup, iyice yanaşarak sesleri duymaya çalıştım. Fakat hiçbir ses yoktu. Kapı tam aşağıda kalıyordu. Konuşmaları duymam gerekiyordu. Neden hiç ses gelmiyordu? Yavaşça yerimde hareketlenip, merdivenlerden inmeye başladım. Merdivenin sonuna geldiğimde son basamaktan inmedim sadece kapıya doğru başımı uzattım.
Kapı kapalıydı. Dışarıda konuşuyorlardı herhalde. Kapının iki yanında dışarıyı gösteren pencereler vardı. Son basamağı da inip, görünmemeye çalışarak pencerelerden birine ilerledim. Dışarıyı kontrol ettiğimde, Fırat'ın iki polisle hararetli bir şekilde konuştuğunu gördüm. Kendi aralarında bir şey konuşup halletmeye çalışıyorlardı. Yani öyle görünüyordu. Fırat, söylediklerini desteklemek maksadıyla ellerini kullanıyordu. Konuşulanları duyamıyordum ve bu benim merakımı iyice arttırıyordu. En son Fırat, elini polislerden birinin omzuna koydu ve bir iki kere hafifçe vurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saka Kuşu (Askıda)
Fiction généraleBir dedektiflik şirketinde çalışan Zeynep, daima işlerini tek başına halleden biriydi. Onlarca iş yapmış ve sadece kendi çalışmıştı. Hepsinin de başarıyla sonuçlanmasına sebep olmuştu. Fakat bir gün başka bir iş geldi ve bu sefer biriyle birlikte ç...