Yine uzun bir aradan sonra tekrar merhaba. Muhtemelen bazılarının hoşuna gidecek, bazılarının da kızacağı bir bölüm oldu. Bu yüzden yorumlarınızı merakla bekliyorum. Ve daha önce de söylemiştim ama dikkate alınmadığı için tekrar bir ricada bulunmak istiyorum, lütfen tek işimin bu hikayeyi yazmak olduğunu düşünmeyin ve bir hayatım olduğunu unutmayın. Hikayeyi bırakmadım, hala yazıyorum ama gecikiyorsa elbet bir sebebi var. Bu yüzden tüm yorumlar "yb, nerde kaldı, yb lütfen, kaç gündür bölüm yok" temasında olmazsa, hikaye hakkında yorum yaparsanız benim için daha yararlı olur. Şimdiden teşekkürler ve iyi okumalar.
--
Kısa süren bir sessizliğin ardından Selim, başını kaldırıp dolan gözlerini silmek için yüzünü hafifçe sağa çevirdi. Bir anda donup kalırken zar zor mırıldandı. "Ş-Şebnem..."
Şebnem dolan gözlerini gizleme gereği duymadan -istese de gizleyemeyeceğini biliyordu- Selim'e baktı. Ne o bir tepki verebilmişti, ne de Selim bir şey diyebilmişti. Aralarındaki ölüm sessizliğini Şebnem'in arkasında beliren Almilla bozdu. "Şebnem, niye burda bekliyorsun?" diye sordu neşeyle. Özgür de hemen arkasından gelip "N'oluyor?" diye sordu anlam veremezken. Ama kimseden ses çıkmıyordu. Tahmin yürütebilen Özgür, Can'a soran gözlerle baktı ilk önce ve Can'ın gergin bakışları tahminlerini güçlendirdi.
Şebnem, gözlerini Selim'in üstünden çekip Almilla'ya dönerek elindeki tabakları uzattı. Yanaklarına akan yaşları hızla sildikten sonra "Ben gidiyorum, size iyi eğlenceler." diye mırıldandı.
Selim bir an ne yapacağını bilemese de hızlıca karar verip Şebnem'in peşinden gitti. Onu kapıdan çıkmış, montunu giymeye çalışıp bir yandan da yürürken gördü. Montunu bile almadan çıktı evden. "Şebnem!" diye seslendi biraz arkasından, Şebnem durmayıp adımlarını hızlandırarak yürümeye devam etti. Bir an önce yola çıkıp geçen ilk taksiye binmek istiyordu ama yağmur yağarken taksi bulabilir miydi, emin değildi.
"Şebnem!" Selim tekrar bağırdı ama cevap alamayacağını biliyordu, koştura koştura gidip Şebnem'i kolundan kendisine doğru çevirdi. "Gitme n'olur." dedi nefes nefese.
Şebnem sırılsıklam olan, yüzüne yapışmış saçlarına aldırmadan sinirle Selim'e baktı. "Selim bırak!" diye bağırdı kolunu kurtarmaya çalışırken.
"Konuşmamız lazım." dedi Selim daha sakin bir sesle. "Gitme."
"Benim seninle konuşacak hiçbir şeyim yok!" diye bağırdı Şebnem. Selim'in bir anlık boşluğundan faydalanıp kolunu kurtarmayı başardı ama bu tekrar yakalanmasına engel olmamıştı. Selim bu defa Şebnem'in iki kolunu birden tutup kendisine yapıştırdı. Sanki yeterince gergin bir durumda değillermiş gibi "Hasta olacaksın." dedi yumuşacık bir sesle, kendine bakmadan. "Evde konuşalım lütfen. Her şeyi anlatıcam sana."
"Ne anlatacaksın mesela?" dedi Şebnem sinirle gülerken. "Beni bir kez bile düşünmeden bırakıp gidişini mi? Bir kez bile aramayışını mı? En komiği de bunu bana aşık olduğun için yaptığını söyleyerek kendini haklı görüşünü mü?"
"Şebnem..." dedi Selim afallayarak.
"Şebnem, Şebnem, ne Şebnem? Anlat bekliyorum, hadi! Anlatacak bir şeyin bile yok dimi? Ben öğreneceğimi öğrendim az önce, hiç kafanı yorma!"
Şebnem, Selim'in hayal kırıklığıyla dolup taşan gözlerini görse de aldırmamaya çalışarak, kollarını kurtardı. Daha fazla durmak istemediği için hızlı adımlarla yürümeye devam edecekti ama Selim'in sesiyle olduğu yerde kaldı.
"Şebnem, ben sana aşığım."
Şebnem bir an ne yapacağını bilemese de, öylece durmaya karar verdi. Ayakları sanki oraya çivilenmiş gibiydi, ne bir adım atabiliyordu gitmek için, ne de dönüp Selim'e bakabiliyordu. Zaten Selim'in yüzünü görmek istediğinden emin bile değildi. En kötüsü de Selim'in biraz arkasında kapının önünde durmuş onları dinleyen arkadaşlarını görmemiş olsa da varlıklarını tahmin edebiliyordu. Tahmini de doğruydu üstelik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarım Kalan Hikaye (ŞebSel)
FanfictionYolları tekrar kesişen Şebnem Gürsoy ve Selim İnan'ın hikayesi...