Selim yaklaşık bir saattir arayıp aramamakla ilgili tereddütlerini en sonunda bir kenara bırakmıştı. Saniyelik gelen bir deli cesaretiyle rehberden Şebnem’i buldu ve ekrana dokundu.
Şebnem’in ‘alo’sunu duyduktan sonra ne yaptığını anca anlayabilmişti. Zar zor cevap verdi. “Şebnem, uyandırdım mı?”
Şebnem gülümsedi ama yine de sesi sertti. “E yani Selim! Saat kaç farkında mısın ya, horozlarla beraber mi başlıyorsun güne sen?”
“Yok aslında ben kahvaltıya çağıracaktım da o yüzden erken oldu, geç arasam saçma olur diye düşündüm.”
“Kahvaltı mı?” diye sordu Şebnem.
“Evet, valla Özgür bir sofra hazırlamış parmaklarınızı yersiniz. Arkadaşlarını da alıp gelsene.” dedi Selim korka korka. Kızın ters bir tepki vermesinden korkuyordu.
Şebnem telefona kulağını dayamış, konuşmaları anlamaya çalışan Kainat’la Almilla’ya baktı. İkisi de aynı hızla başlarını salladı kabul etmesi için. Zaten Şebnem’in de içinden geçen oydu. “Olur.” dedi kısaca.
Selim’in yüzünde engel olamayacağı bir gülümseme belirdi bir anda. “Geliyorsun yani?” diye sordu emin olmak için. Sevincinin sesine de yansıdığına emindi ve Şebnem bunu anlardı.
“Evet Selim, daha fazla soracak mısın yoksa ben sana zahmet vermeden vaz mı geçiyim?”
“Yok yok…” dedi Selim panikle. “Görüşürüz o zaman, bekliyoruz.”
Şebnem cevap verme gereği duymadan telefonu kapattı. Heyecanlanmamış numarası yapmakta zorlanıyordu. Sakin gözlerle önce Almilla’yı, sonra Kainat’ı süzdü. “Neyse…” diye mırıldandı. Bir anda ayağa fırlayıp “Hemen hazırlanmam lazım!” diye banyoya doğru koştu.
Kainat ve Almilla arkasından gülerek baktılar…
“Valla ben bu çocuğu çok merak ettim.” dedi Almilla. Kainat da başıyla onayladı.
———
Selim, Şebnemlerin gelmesini beklerken salonda ordan oraya yürüyüp duruyordu.
Can en sonunda tepkisini gösterdi. “Abi başım döndü ya, otursana şuraya…”
Selim onu dinlerken masadaki salamlardan birini ağzına attı. Anında da içeri giren Özgür’e yakalandı. “Bozma lan masayı, kızlar gelsin öyle oturulacak…”
Selim de ikisine de ters ters baktı. “Gerildim işte lan, idare edin beni.”
Sonra zil sesini duydu ve hızlı adımlarla kapıya doğru ilerledi. Kapıyı açtığında ilk Şebnem’i gördü gözleri… Sonra da arkasındaki iki kıza baktı hızlıca. Gözleri tekrar Şebnem’e döndüğünde Şebnem’in yüzünde yapmacık bir gülümseme ve aşağılayıcı bir ifade vardı, Selim’e bakıp içeri girdi hiçbir şey demeden. Selim de aldırmadan kızlara döndü.
“Merhaba, Selim ben.” Elini önce henüz tanımadığı, kıvırcık saçlı kıza uzattı.
Kız da sıcakkanlı bir şekilde elini uzattı. “Almilla ben.” Sonra konuşmaya devam etti. “Senden çok pozitif bir enerji aldım, koç burcu musun?”
Selim şaşkınlıkla kıza bakarken başını salladı. “E-evet…”
Almilla konuşmaya devam etti. “Negatif enerjilerden arınmak için üstünde bir ametist taşı bulundurmanı öneririm, ama önce 12 saatliğine taşı toprağa gömüp arındırman lazım.”
Selim gülmeden edemedi, aslında böyle bir şeyle uğraşmayacağına emindi ama yine de “Olur…” demeyi ihmal etmedi.
Kainat gülerek Almilla’yı dürttü. “Kuzum biraz sakin olsana biz alıştık da çocuğu korkuttun…” Sonra gülerek Selim’e döndü. “Kainat ben de.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarım Kalan Hikaye (ŞebSel)
FanfictionYolları tekrar kesişen Şebnem Gürsoy ve Selim İnan'ın hikayesi...