İzmir, 2006
Şebnem şoktan kurtulup gülümsemeye çalışmıştı, yapmacık bir kahkaha atmayı da ihmal etmedi. “Şaka herhalde? Yine komik olmamak konusunda sınırları zorladın Selim.”
Selim kızın inanmak istemeyen bakışlarını görebiliyordu ama geri adım atamazdı. “Ben çok ciddiyim.”
“Nerden çıktı?” dedi Şebnem. Sonra tabiki duramayıp sorularını arka arkaya sıralamaya devam etti. “Yani ne alaka? Niye gidiyorsun ki? Bana niye daha önce söylemedin?”
“Yeni belli oldu sayılır aslında.” dedi Selim. Uzun zamandır düşünüyordu aslında bunu, yeni falan belli olmamıştı ama Şebnem’in tepkisini olabildiğince geciktirmek istemişti. “Babamlar öyle istiyor. Okula orada devam edecekmişim.” Bu da söylediği ikinci yalan oldu. Tamamen kendisinin verdiği bir karardı, hatta ailesini ikna etmek de oldukça zor olmuştu. Kendisi yurtdışına gitmeyi bile düşünmüştü aslında.
“Neden peki?” dedi Şebnem tatmin olmayarak. “Yani okul için mi?” Selim başını sallayacak gibi olunca ona fırsat vermeden devam etti. Biraz da gözleri dolmaya başlamıştı ama belli etmemeye çalışıyordu. Karşısındaki en yakını olsa bile, her zaman güçlü durmak isterdi, çocukluğundan beri. “Ya ben anlamadım ki üniversite için olsa neyse. Lisedeyiz biz daha, ne eğitimi?”
Selim de ona hak veriyormuşçasına başını salladı. “Ben de öyle söyledim ama ikna olmuyorlar. Başlarından atmaya çalışıyor da olabilirler.” dedi topu biraz da ailesine atarak. Bu da söylediği üçüncü yalandı, bu konuşma daha uzarsa Selim Şebnem’e hayatında hiç söylemediği kadar yalan söyleyebilirdi. Gerçi en büyük yalanını yıllardır söylüyordu bu kıza… Bu dedikleri pek de birşey değildi.
Şebnem gözlerinin dolduğunu daha fazla saklayamadı, üstelik sesi de titreyecekti ağzından çıkan ilk kelimeyle. Adı gibi emindi ama konuşmadan da duramazdı. “Biz ne olacağız?” dedi sesindeki hayal kırıklığıyla. “Ben ne olacağım?” diye devam etti. “Ya beni hiç mi düşünmedin?”
Selim kızın halini görünce bir an bir şey diyemedi. Nefes almasını engelleyen bir güç varmış gibi hissediyordu, göğüs kafesinin sıkıştığına yemin bile ederdi. Toparlanmaya çalışıp gülümsedi. Çok gerçekçi olmasa da yapabildiğinin en iyisiydi bu. “Benim elimde değil ki.” dedi yalanını sürdürerek. Kendini savunma ihtiyacı duyuyordu. “Hem ‘biz ne olacağız’ ne demek? Hiçbir şey değişmeyecek ki. Yani her gün konuşuruz zaten, sonra sen gelirsin, ben gelirim…” Bu da dördüncü yalanı olmuştu. Belki de daha fazlası. Saymakta zorlanıyordu artık. Hiçbir şeyin değişmeyeceği bir ihtimali düşünmek bile istemedi. Sırf bu kızdan uzaklaşmak, onu unutmak için gitmiyor muydu zaten? Ama yalan söylemek zorundaydı. Şebnem’e gerçeği söyleyemezdi. Ne şimdi, ne sonra. Bu hayatta Selim İnan’ın da cesaret edemediği şeyler olabiliyordu.
“Söz veriyor musun?” dedi Şebnem toparlanmaya çalışarak.
“Söz veriyorum.” Artık yalan söylemek sıkıcı bir hal almıştı.
Kız ellerini tekrar en yakın arkadaşının boynuna doladı ve derin bir nefes aldı. “Keşke gitmesen…” diye fısıldadı.
———
Çok geçmeden Özgür, kapının önüne çökmüş, sabit bakışlarla duvarı izleyen Selim’i fark etti. “Sen n’apıyorsun lan orda?” diye sordu şaşkınlıkla. “Biz de hala Şebnem’le konuşuyorsun sandık.”
Selim sanki ona çok yabancı bir dil konuşuyormuş gibi arkadaşına baktı boş gözlerle… Anlaması için beyninde cümleleri toparlaması gerekti. Sonra zar zor cevap verdi. “Dalmışım öyle.” Ayağa kalktı, Özgür’ün peşinden salona doğru ilerledi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarım Kalan Hikaye (ŞebSel)
Fiksi PenggemarYolları tekrar kesişen Şebnem Gürsoy ve Selim İnan'ın hikayesi...