"Yaşanmamış gibi"
Seungmin kendinden kısa olan çocuğun elinden tutmuş bir şekilde onu okulun arka tarafına doğru çekiştiriyordu. Bir yandan ise etrafına bakınıp kimsenin onları görüp görmediğini kontrol ediyordu. Changbin ise durmuş ve sadece Seungmin'in ne yaptığını izliyordu şu an ne ona karşı gelecek gücü vardı ne de hesap soracak. Sadece peşinden ilerliyordu çocuğun.
Arkasını sürekli konrtol edişini fark etmişti mesela ama susmuştu. Demek istediği çok şey varken susmuştu. Mesela benimle birlikte gözükmekten bu kadar mı korkuyorsun demek istedi ya da benden o kadar mı nefret ediyorsun da yanımdayken seni birinin görmesini bile istemiyorsun. Ama sadece sustu. Bir önceki geceden o kadar yorgundu ki nefes almaya bile enerjisi yoktu.
Bu yorgunluk fiziksel bir şey sayılmazdı. Tabii fiziksel yorgunluğu da vardı, tüm gece ayakta kaldığı için yorgundu. Ama daha çok duygusal olarak yorulmasıydı konuşamıycak kadar kendisini yorgun hissetmesinin sebebi.
Seungmin sonunda kimsenin onları görmeyeceği bir yer bulduğunda Changbin'in fark etmeden de olsa sıkı sıkı tuttuğu elini bırakmıştı. Kısa olan ise bu hareketle saniyelik de olsa bir boşluğa düşmüştü.
Seungmin gencin tam karşısına geçti ve derin bir nefes aldı. Konuşmak istiyordu ama nasıl başlaması gerektiğinden emin değildi.
"Hatırladın değil mi?"
Changbin davranışlarından az çok ne hakkında konuşacağını anlamış ve karşısındaki çocuğa konuşmayı başlatarak bir yardımda bulunmak istemişti.
Belki de dün geceden beri daha da kötüleşen hayatı Seungmin'in o geceyi hatırlamasıyla düzelirdi, belki artık ona olan inadını bırakırdı diye düşünüyordu. Şu zamana kadar belki de ona en çok ihtiyacı olduğu dönemlerden birindeydi.
Seungmin kafasını olumlu anlamda sallamıştı. "Seninle bu konu hakkında konuşacağım." Sesi öyle sakin ve yumuşaktı ki Changbin sadece bir anlığına aralarında geçen olayların hiçbiri yaşanmamış gibi hissetti. Sanki eskiden tanıdığı o Seungmin ile konuşuyormuş gibi. Ve bu ses tonu onun içini rahatlatmıştı. Çok da düşük bir ihtimal olsa da belki de Seungmin inadını kırmıştır diye düşünmüştü.
Ama yanılmıştı.
"Bak sarhoşken bir şeyler yaşanmış ve kendim de değildim tamam mı? Yani söylediklerimi ciddiye alma."
Changbin güldü kendi kendine, ne beklemişti ki? Seungmin'in onun kollarına atlayacağını mı? İkisinin arasında bir şeyler olabileceğini düşünmesi bile saçmaydı olan onca şeyden sonra, yaptığı onca şeyden sonra bunu düşlemesi bile komikti.
Bir şey söylemek istemedi, sadece başını olumlu anlamda salladı. Ne söyleyebilirdi ki zaten, söyledikleri bir şeyi değiştirmeyecekti. Seungmin asla inadından vazgeçmeyecek ve asla onu dinlemeyecekti, ikisine de bu şekilde işkence etmeye devam edecekti. Ama aslında olanların hepsi onun suçuydu, o eğer onu yapmasaydı. Azıcık daha cesareti olsaydı ve babasından bu kadar korkmasaydı şu an bu halde olmayacaklardı.
"Jisung'dan da gördüklerini kimseye anlatmamasını rica et insanların yanlış şeyler düşünmesini istemiyorum."
Changbin derin bir nefes vermiş ve tekrar kafasını sallamıştı, bir şey söylemek istemiyordu şu an. Sinirliydi, kendine sinirliydi o aptal hatayı yaptığı için, Seungmin'e sinirliydi bir kez bile olsun onu dinlemeyecek kadar bencil ve kendini düşünen biri olduğu için, o kahrolasıca kendi kininde ve kıskançlığında boğulmasını dilediği üvey kardeşine kızgındı tüm bunlara sebep olduğu için, babasına sinirliydi bu kadar yobaz ve yönelimini kabullenemiycek kadar geri kafalı olduğu için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
five oh five || seungbin
FanfictionChangbin ve Seungmin o olaylardan sonra birbirlerinden ölesiye nefret etmişlerdi. En azından onlar böyle sanıyordu.