7. Bölüm

41 5 1
                                        

Özgür gözlerini zar zor açarak duvardaki saate baktı. Sabah dokuz, üzerimde öküz oturuyormuş gibi hissediyorum. Yatağında biraz dönüp yorganı üstüne çekti. Gözlerini kapatıp biraz daha uyumaya çalıştı fakat başaramadı. Yorganı üstünden atıp ağır bir şekilde yataktan çıktı. Aynı ağırlıkta banyoya gidip elini yüzünü yıkadı. Aynaya baktı, berbat görünüyorum. Git gide daha çok zayıflıyorum. Yaren uyanmış mıdır? Mutfağa gidip bir şeyler hazırlasam iyi olur, diye düşündü. Koridorda ses çıkarmadan salonun kapısını araladı. Göz ucuyla Yaren'e baktığında hala uyuduğunu gördü. Yorganı tamamen üstüne çekmişti, dışarı çıkan saçları olmasa orada olup olmadığını anlayamazdı. Ses çıkarmadan kapıyı kapatıp mutfağa geçti. Buzdolabına göz gezdirdi fakat yiyecek pek bir şey yoktu, bir kaç elma, bayatlamış ekmek, peynir... Tanrım bu peynir ne zamandır orada? Derin bir iç çekip odasına geri döndü, cüzdanını ve anahtarı alıp dışarı çıktı. Güneş tepesindeydi ve sabah saatlerinde dışarda oluşan kasveti iliklerine kadar hissediyordu. Hızlı adımlar atarak dün gece girdikleri geniş sokağa sapıp aynı markete girdi. İçerisi dün geceye göre oldukça kalabalıktı. Küçük bir kız çocuğu babasının kolunu çekiştirerek atıştırmalık bölümüne bakıyordu. Babası ise bezmiş bir şekilde kolunu kızdan kurtarmaya çalışıyordu. Yumurtaların olduğu bölüme yürürken küçük kız tiz bir sesle ağlamaya başladı lanet, git ve kızın istediği çikolatayı al ona. Kulaklığımı getirmeyi unuttuğum için çok pişmanım. Çikolata ne kadar ki? İki lira verip sustur şu bozuk sesi... Yumurta aldıktan sonra ekmeklerin olduğu bölüme ilerledi. Ekmek bölümü küçüktü. Ufak bir rafın üzerinde bir kaç çeşit ekmek vardı. Rafın önünde ekmeklere bakan bir kadın olduğundan beklemeye başladı. Kadın iri ve kısaydı. Hadi ama! Neyi inceliyorsun seç bir tane, ekmek almak ne kadar zor bir iş olabilir? Kadın rafın önünde durmaya ve ekmeklere bakmaya devam ettikçe Özgür gerildiğini hissetti ve kıpırdandı ne sorunu var bunun? Altı üstü bir ekmek! Seç işte! Kadın bir ekmeğe elini götürdü ve geri çekti. Sonra o ekmeğin yanındaki ekmeği seçip kasaya ilerledi. Özgür agresif bir şekilde kadının seçmediği ekmeği alıp poşete koydu aldığın ekmekle bunun arasında ne fark vardı sanki. Ekmek kompleksine niye giriyorsun... biraz etrafa bakıp çayların olduğu bölümü aradı. Dün market ufacıktı şimdi ise devasa gözüküyordu. İnsanların olduğu her yer ne kadar büyük gözüküyor böyle, diye düşündü. İçeceklerin olduğu bölüme ilerleyip poşet çay aldı ve kasaya ilerledi. Kasada büyük bir sıra kuyruğu vardı. Sıranın başındakiler oldukça heyecanlı bir hareketliliğe sahipken arkadakiler tam tersine sus pustu. Dünkü kasiyerin kişiliği renkliydi. Dün suratımıza tükürecek gibi bir halin vardı, fazla para kazanacağını bildiğinde ne arsız oldun sen öyle. Sıra azaldıkça ve arkadakiler öne geçtikçe aynı heyecanlı hareketliliğin onlara da bulaştığını fark etti. Yüzünde hafif bir tebessüm oluştu, doğru ya tabi, insanoğlu beklemekten nefret eder. Tatlı küçük egolarının içinde beklemeyi barındırmazlar. Ne kadar şirin bir psikolojimiz var. Sırayı beklemekten bile nefret eden tatlı egomuz...
Eve geldiğinde yavaşça kapıyı açıp mutfağa geçti. Cüzdanını ve anahtarı tezgaha fırlatıp bir tava çıkardı. Yumurtaları gelişigüzel bir şekilde tavaya kırıp ocağı açtı. Ekmeği kesmeden masaya koydu ve su kaynattı. Su kaynayana kadar yumurta pişmişti ve etrafı burada kahvaltı var, diye bağıran bir koku sarmıştı. Tavayı olduğu gibi masaya koyduğunda içerden ayak sesleri duydu. Yüzündeki tebessüm gözlerine bulaştı, demek o kadar acıktın ki kokuya uyandın. Yaren mutfağa girdi ve sandalyelerden birine oturdu "Günaydın." Özgür de aynı şekilde "Günaydın." diyip kaynayan suyu bardaklara doldurdu. Ardından poşet çayları bardağın içine bıraktı ve Yaren'in yanına oturdu.
İkisi de yemeyi bitirdikten sonra Yaren saate baktı "Eline sağlık, henüz daha erken bir yürüyüşe çıkalım mı? Durakların yerini de göstermiş olursun." Özgür "Tabi, olur. Israrcı gibi gözükmek istemiyorum ama hala sana ulaşabileceğim bir yer yok." dedi ayağa kalkıp. Yaren telefonunu uzattı "Numaranı yaz." diyip gülümsedi.
Dışarı çıktıklarında güneş iyice ortalığı kavuruyordu. Beraber yürürken Yaren etrafa bakıp "Sence Selçuk iyi midir?" diye sordu. Özgür, Yaren sorana kadar arkadaşını unuttuğunu fark etti ve telefonuna göz attı "Doğru ya, hiç mesaj atıp aramamış." Selçuk'u aradı ama telefonu meşgule düştü. Biraz daha dar bir sokağa sapıp apartmanların olduğu yola girdiler. Özgür, bir kere daha aradı fakat telefon tekrar meşgule düştü "Belki mesaiye kalmıştır." dedi telefonunu cebine koyup. Yaren onu onayladı. Yola devam ettiklerinde kaotik bir şekilde etraftaki insanların birbiriyle fısıldayarak konuştuklarını fark ettiler. Biraz daha ilerde bir polis şeridi olduğunu gördüler. Özgür kafasını kaldırıp ne olduğunu az çok görebilmek için etrafa dikkatle baktı. Yaren Özgür'ün kolunu heyecanla çekiştirdi "Sence bir cinayet mi?" Özgür, Yaren'in heyecanlı ses tonuna karşılık "Bilmiyorum, ilerde sarı şeritler ve polisler var gibi gözüküyor. Bakalım mı?" diye sordu.
Beraber sarı şeritlerin yakınına geldiklerinde yerde tebeşirle bir insan silüetinin çizili olduğunu gördüler. Sarı şeridin içerisinde dört tane dedektif vardı. Fotoğrafları çekenler her ayrıntıyı titizlikle elden geçiriyordu. Onları izleyen pek bir kalabalık yoktu. Beraber ses çıkarmadan bakarlarken arkalarından bir ses geldi "Size bir kaç soru sormam gerek." Sesle beraber irkilip hızla arkalarını döndüler. Selçuk'la karşılaşmanın şaşkınlığını Özgür gizleyemedi "Selçuk? Yeni bir cinayet mi var? Senin de sorguya katıldığını bilmiyordum." Selçuk aynı şaşkın gözlerle Özgür'e bakarken "Sizin burada ne işiniz var?" dedi, ardından Yaren'e dönüp "Evin buralarda mı?" diye iki soru yöneltti. Özgür "Hayır burada değil, durağa bırakacaktım. O yüzden çıktık. Sonra sarı şeritleri görünce buraya bakmak istedik." Selçuk etrafına göz gezdirip "Tamam, sonra buluşuruz, şimdi gidin. Gerçekten çok yoğunum." dedi, sesi tedirgindi. İkisi de tedirginliğini fark ettikleri için gidip gitmemek arasında ikilemde kaldılar. Selçuk Kerem'le göz göze geldi. Kerem şüpheli bir şekilde kaşlarını çatıp onlara doğru yöneldi. Kerem'in gelişi Selçuk'u heyecanlandırdı, eli ayağına dolanmış bir vaziyette "Neden hala dikiliyorsunuz?" dedi kontrolsüzce. İkisi de gitmek için adım atacakları an Kerem onları durdurdu "Selçuk, yanındakiler bir yere ayrılmasın." diye emir verdi. Emri alan Selçuk Özgür ve Yaren'e dönüp "Durun." dedi aynı emri tekrar ederek. Özgür ve Yaren yanlış bir şey yapmışlar hissine kapılıp huzursuz oldular ve birbirlerine bakıp beklediler. İkisi de tek kelime edemiyorlardı. Kerem, Selçuk'un yanına gelip gözlerini Özgür ve Yaren'e dikti "İfadelerini aldın mı? Not defterine bakabilir miyim Selçuk?" Selçuk özür dilercesine "Hayır, arkadaşlarım olduğu için almadım. Hemen alıyorum efendim." dedi. Kerem memnuniyetle karşılarına dikildi. Selçuk Kerem'in onları izlemesinden dolayı daha fazla paniğe kapıldı. Yanlış bir soru sormak istemiyorum. Lütfen doğru düzgün cevap verin ve buradan uzaklaşın. Selçuk Özgür'e döndü. Özgür Selçuk'u süzdü. Onu hiç bu kadar ciddi görmemişti. Aslında onun ciddi halini hiç görmemişti. Selçuk not defterini açıp "Özgür, benimle gel." dedi. Beraber farklı bir köşeye gidecekleri vakit Kerem onları durdurdu "Özgür'ü ben sorgulayacağım. Sen şuradaki hanımefendiyi sorgula." dedi Yaren'i işaret ederek. Ardından Özgür'ün yanına gidip eliyle sessiz bir yeri gösterdi. Özgür dedektifi takip etti. Selçuk Yaren'e dönüp "Beni takip et." dedi. Yaren Selçuk'un arkasından gitti.
Selçuk not defterini avucunun içine koyup "Ne zamandır olay yerini izliyorsun?" dedi. Yaren bu sorgudan rahatsız olmuşçasına "Çok olmadı." diyip kısa kesti. Selçuk gözlerini not defterinden kaldırıp Yaren'e baktı "Bir zaman dilimi ver." Selçuk'un bu emrivaki tavrı Yaren için sinir bozucu olsa da cevap verdi "Beş dakikadır, taş çatlasa on." Not defterine bir şeyler karalayıp devam etti "İlgini çeken bir şey gördün mü?" Yaren patavatsızca güldü "Gerçekten bizi mi sorguluyorsun sen?" Selçuk öfkelenmeye başladı. Tanrı aşkına lütfen, arkadaşımsın diye böyle davranmaya nasıl cüret ediyorsun. Sormam gereken sorulara bağlı kalmayacağım. Biraz daha farklı sorular sormak istiyorum. Aniden çıkıp Özgür'le bu kadar yakın olması bile garip. Selçuk not defterine biraz bakıp ifadesiz bir suratla Yaren'in suratını inceledi. Dengesiz göründüğünü düşündü, içinde anlamsız bir kuşku oluştu. Oysa kuşku oluşması için hiçbir veri yoktu elinde. Dedektifle bir gün geçirmek onu anlamsız kuşkulara mı itmişti, daha bir günden böyle bir etkiye mi girmişti? İçinde oluşan duyguyu fark etti. Her şeyi sorgulamaya izninin olmasının verdiği üstünlük duygusu... aslında sorular basitti, olay yerinde garip bir şeye rastladınız mı, gözünüze çarpan bir tuhaflık var mı, burada mı yaşıyorsunuz, bu sokaktan sıklıkla geçiyorsanız son zamanlarda yabancı biri gözünüze çarptı mı, gibi klasik sorular... fakat iplerin elinde olmasından mı bilinmez, bu üstünlüğü kullanmak istedi. Beyninde ve vücudunda oluşan tatlı enerji onu ilk defa böyle bir güce itiyormuşçasına zihninden geçirdi; sorularım arasında yabancıya rastladınız mı diyip duruyordum. Şimdi biliyorum ki karşımda küstah bir yabancı var. Bu şansı kullanmak istiyorum. Katil olmasa bile, onu deli gibi sorgulamak istiyorum...
Selçuk not defterinin farklı bir sayfasını açıp "Evet, sorguluyorum. Ne de olsa ben bir polisim, zorluk çıkarmadan sorularıma yanıt ver lütfen. Dün gece 3 ve 4 aralıklarında neredeydin?" Yaren dün akşam gördüğü heyecanlı, çekingen Selçuk'un aksine kontrollü bir Selçuk görmenin verdiği garip hisle birlikte kollarını göğsünde birleştirdi "Özgürle birlikteydim. Onun evinde." Selçuk not defterine bir şeyler karaladı "Erkek arkadaşın mı?" Yaren gözlerini yere dikti "Hayır, değil. Yeni tanıştık." Selçuk kalemini not defterinden kaldırıp Yaren'e dikkatle baktı, ne yapıyorum ben... bu kızdan haz etmediğimden dolayı onu böyle sorgulamam ne aptalca... profesyonel hareket etmek yerine boş sorular soruyorum... Selçuk utancını saklamak için kalemini cebine koydu ve arkasını döndü "Tamam, yeterli. Gidebilirsin." dedi ve hızlı adımlarla oradan uzaklaştı. Yaren olanlara anlam veremeden Selçuk'un gidişini seyretti...
Kerem kalemini cebine koyup Özgür'e teşekkür etti ve oradan ayrıldı. Selçuk, Yaren'in Özgür'ün yanına gidişini izleyip iç çekti. Bir şeyler mırıldanıp olay yerinden uzaklaşıyorlardı. Bedenini utanç kaplarken Kerem'in ona yaklaştığını fark edip toparlanmaya çalıştı. Kerem "Arkadaşlarını sorgulamak zorunda kalmak talihsizlik gibi mi geldi?" dedi kaşlarını kaldırıp elini uzatarak. Selçuk not defterini Kerem'in eline bıraktı "Evet, biraz." Kerem not defterini açıp incelerken "Kadında bir tuhaflık mı sezdin?" diye sordu. Selçuk nefesini memnuniyetsiz bir biçimde dışarıya verdi "Aslında hayır. Sanırım o kızdan hoşlanmadım, bu yüzden derin bir sorguya çekmeye çalıştım. Sonra aptallık yaptığımı fark ettim." Kerem "Eğer hoşlanmadığını yeni düşünmeye başladıysan gözlerini ondan ayırma. İlk şüphelerimiz her zaman bizi yanıta yaklaştırmaya başlar. Yeter ki zihnini hep onunla meşgul tutma, eğer yanıt onda değilse diğer seçenekleri görmeni engelleme." dedi Selçuk'u destekler bir ses tonuyla. Selçuk bu cevabı beklemiyordu. Bu yüzden gözleri parladı "Nasıl yani?" Kerem gülümsedi ve olay yerine baktı "Yani, içgüdülerine güven ama mantığından fazla güvenmeye kalkışma." Kerem olay yerine ilerlerken Selçuk, Kerem'in gidişini izledi. Ne tuhaf bir adam. Bu kadar özgüvenli doğmak nasıl bir histir acaba? Sadece özgüvenli değil, destekleyici, planlı, soğukkanlı, yakışıklı. Eğer bastığı yerlerden çiçekler açmaya başlasaydı garip durmazdı.

PençeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin