12. Bölüm

39 4 6
                                    

Selçuk karakola geldiğinde ofis kapısının önünde bir yemek poşeti gördü. Kaşlarını çatıp poşeti kapının önünden aldı ve içine baktı. Sonra geçen gün sipariş ettiği yemeği hatırlayıp yüzünü buruşturdu, akıl mı kaldı sanki unutmuşuz ikimizde, diye geçirdi içinden. Yemek poşetini alıp ofise girdi. Çöp kutusunun yanına düşen kağıt tomarlarının içine poşeti atacaktı ki içinden ufak bir kart ayaklarının dibine düştü. Poşeti çöpe atıp kartı eline aldı. Beyaz bir kartın üstüne siyah keçeli kalemle çizilmiş "x" işaretinden başka bir şey yoktu. Aklına bahçenin önündeki cesedin alnına kazılmış çarpı sembolü geldiğinde huzursuzca koltuğa oturdu. Kartı elinde çevirip başka bir şey aradı fakat bulamadı. Ayağa kalkıp çöpe attığı poşeti eline aldı ve içini kurcaladı. Geçen gün sipariş ettiği yemekten başka bir şey yoktu. Kartı kendi masasının üstüne koydu ve Kerem'i beklemeye başladı.
Yaklaşık yarım saat sonra Kerem içeri girdi ve siyah ceketini çıkartıp sandalyesinin arkasına astı "Günaydın Selçuk." dedi ardından. Selçuk elinde eğip büktüğü kartı Kerem'e uzattı "Dün sipariş ettiğim yemek poşetinden çıktı." diye karşılık verdi. Kerem kartı eline alıp önüne arkasına baktı "Çarpı işareti mi... bunu adli tıpa gönder. Ne olur ne olmaz." saçlarını tokayla toplayıp "Bugün ofis telefonları hakkında bilgi elimize ulaşacak." dedi sakince. Selçuk kafasını sallayıp ofisten çıktı ve merdivenlerden indi. Dün olan olaydan dolayı bütün memurlar sessiz sedasız etrafı kolaçan ediyordu. Herkes diken üstündeydi. Kanıt odasının önündeki çalışma arkadaşına kartı uzattı "Bu kartı adli tıpa gönder. Bilmeden üstüne çok dokunduk bir şey çıkmayacaktır fakat yine de tedbir alalım." dedi. Polis kafasını sallayıp kanıt odasına girdiğinde Selçuk kendi ofisine gitmek için arkasını döndü. Gürkan amiri bir memurla konuşurken görüp yanlarına gitti. "Amirim bir sorun mu var?" diye sordu Selçuk. Kerem'in teşkilat içinden şüphelenmesinden sonra herkes hakkında bilgi toplamaya çalışıyordu. Gürkan amir kendi elinde tuttuğu şeffaf dosyayı Selçuk'a uzattı "Bu dosyayı sizin odanıza gönderecektim. Al götür ve inceleyin. Sonra odama gelin sıkı bir denetime başlanacak, güvendiğim birkaç kişiyle konuşmak zorundayım. Başka kimseye bir şey söylemeyin." diye tembihledi. Selçuk "Emredersiniz." diyip merdivenleri hızlı hızlı çıkarak odaya girdi "Kerem sonuç gelmiş." diyerek dosyayı Kerem'e uzattı. Dosyanın içinde CD ve bir rapor vardı. CD'i bilgisayara takıp beklemeye başladılar. Ufak bir cızırtıdan sonra dün şüpheli şahısla olan konuşmaları kulaklarına doldu ikisinin de. Selçuk konuşmaları hatırladıkça tekrar tekrar ürperdi. Kerem ise elini yumruk yapmış sıkıyordu. Kayıt bitince raporu açıp okumaya başladılar. Seste düşünüldüğü gibi bir oynama yoktu. Adam sesini herhangi bir programla değiştirmemişti fakat bu kayıt amirin odasındaki ofis telefonuyla yapılmıştı. Gün içinde amirin ofisine giren ve siber saldırıdan anlayan herhangi biri zamanlamayla o kayıdı telefona kaydetmişti. Teşkilat içinde katilin ses tonuna benzeyen bir sese sahip kimse yoktu. Kamera kayıtlarının silinmiş olma olasılığı bu yüzden oldukça yüksekti fakat karakola giren yabancı biri de hiç göze çarpmamıştı. Bir süre öylece durduktan sonra Selçuk "Gürkan amir çağırdı." dedi ve ayağa kalktı. Kerem de Selçuk'un peşine takıldı. Amirin odasına girdiklerinde içeride kendileri dışında biri dedektif, biri siber polis, biri de sivil polis olmak üzere üç kişi daha vardı. Gürkan amir ikiliye eliyle bir köşeyi işaret edip "Geçin, tanıştırayım." dedi. Selçuk ve Kerem önlerindeki koltuğun arkasına geçtiler. Gürkan amir siber polise bakıp "Bu Sercan. Siber ekipte beş yıldır profesyonel olarak çalışıyor. Her hafta gecekondu mahallesinin disklerini inceleyecek. Eğer diskte bir oynama varsa bulacaktır. Bize faydası çok olacak." dedi. Selçuk Sercan'ı süzdü. Kısa boylu, tombul, kel ve gözlüklü tipik bir bilgisayar başı adamıydı. Sercan gülümsedi "Memnun oldum." Kerem ve Selçuk'ta gergin bir gülümsemeyle karşılık verdi. Gürkan amir ortada duran hiperaktif kadını işaret etti. Çekik kahverengi gözleri Kerem ve Selçuk'un üstünde gidip geliyor, sol bacağını titretiyor ve parmaklarını bacaklarına dayamış ritim tutuyordu. Uzun ve yapılı bir kadındı. Platin sarısı saçlarını ensesinde topuz yapmıştı. Günlük hayatta kolay dikkat çekebilecek bir tipti. Dış görünüşü özenliydi. "Bu Seda, sivil polis. Olası yerlerde araştırma yapmak adına oldukça yararlı olacağına inanıyoruz." dedi. Seda bacağında ritim tuttuğu parmaklarını nihayet serbest bırakıp tok sesiyle "Memnun oldum." dedi. Kerem ve Selçuk "Biz de." diyip gözlerini sona kalan adama çevirdiler. Bu adamda dikkat çeken ilk yer kıpkırmızı olan yanakları ve burnuydu. Üstüne üstlük yanaklarından burnuna, burnundan alnına kadar turuncu çiller uzanıyordu. Gözleri açık mavi, dalgalı saçları ve köse sakalları da çilleriyle aynı tonda turuncu olan bu adam fırçayla boyanmış gibi gözüküyordu. Gürkan amir "Bu da Umut. Kerem gibi dedektif fakat Kerem kadar deneyimli değil. Hem Kerem'in himayesinde öğrencilik yapacak hem de olay yeri incelemede yardımcı olacak." Kerem kırmızı ve maviyle süslenmiş tupturuncu adama gülümsedi "En çok sana memnun oldum, sözüm ona yanlış anlaşılmasın." dedi gözlerini diğer iki polis memuruna çevirip. Umut denilen dedektif heyecanla "Ben de." dedi. Bu kısa tanışma faslından sonra amir kapıyı açıp "Kerem sizin ofisiniz oldukça sıkışık olduğundan bodruma geçeceksiniz. Beş kişi sıkış tıkış çalışmayın." dedi ve kapının yanındaki anahtarlıktan bir anahtar aldı. Anahtarı Selçuk'un eline tutuşturup çıkmaları için müsaade etti. Eline tutuşturulan anahtarı parmaklarının arasına alıp hızlı adımlarla bodrum kata indi. Peşi sıra Kerem ve yeni çalışma arkadaşları da onunla gitti. Bodrum kata açılan kapıyı aralayıp ışıkları açtı ve anahtarı köşede duran ufak masanın üstüne bıraktı. Bu ofis kendi ofisleriyle kıyaslanacak olursa dere ve deniz karşılaştırmasıyla eşdeğer olurdu. Ofisin duvarları boş panolarla kaplıydı. Her panonun altında bir çalışma masası, masaların üstünde kalemler, kağıtlar, tutkal ve sarı bantlar vardı. Tabureler köşede üst üste dizilmişti. Ofisin ortasında üç tane bilgisayar masası ve donanımı diziliydi. Bilgisayar masalarına birkaç adım uzakta ise şeffaf kapıları olan 3 tane tek kişilik oda bulunuyordu. Odaların içinde çalışma masası, daktilo, kağıt gibi araç gereçler, ufak bir koltuk ve su ısıtıcısı vardı. Ofisin sağ üst köşesinde ise bir tane klima mevcuttu. Tek bir dava için yapılan bunca düzenek bir yandan hoşlarına gitmiş bir yandan da ağır bir sorumluluk taşıdıklarını tekrar hatırlatmıştı beş iş arkadaşına. Seda bilgisayar masasına kurulup bilgisayarı kurcalamaya başladı. Aynı tok sesiyle "İşe koyulalım mı?" diye sordu diğerlerine. Selçuk onaylayıp bir panonun altına yerleşti. Kerem çizgi filmlerden fırlama dedektifi kenara çekmiş hararetli hararetli bir şeyler anlatıyordu. Göz ucuyla Sercan denilen adama baktığında pür dikkat kendini izlediğini fark etti. Yorgun gözleri Selçuk'un üstünde geziniyordu. Selçuk'un gözü istemsizce Sercan'ın kafasına kaydı ve genzine doğru kaçan bir kıkırtı çıkardı. Tepeden vuran beyaz ışık Sercan'ın kel başında beyaz disko topu gibi koca ve hareketli pırıltılar bırakıyordu. Sercan gözlerini tepeye dikip "Çocuk gibi kelliğimle uğraşacaksın öyle mi?" dedi iğneleyici bir tavırla. Selçuk kaşlarını çatıp gözlerini Sercan'dan ayırdı ve önünde duran boş kağıtlara kafasını çevirdi, kısık bir sesle "Özür dilerim." diyip kabalığını kabul etti. Sercan homurdanarak önündeki kağıtları kurcalarken Selçuk ayağa kalkıp Keremle Umut'a yaklaştı "Konuşmanıza dahil olabilir miyim?" diye sordu. Kerem Selçuk'un omzuna elini attı "Gecekondu mahallesinin sadece kameralarla incelenmesini konuşuyorduk. Sence de yetersiz değil mi?" diye mantıklı bir soru yöneltti. Selçuk düşünmeden atıldı "Evet, gidip gözlem yapmak daha mantıklı olur." Kerem Seda'ya dönüp "Haftada bir kez gecekonduları kolaçan edelim mi?" dedi. Seda kafasını kurcaladığı bilgisayardan kaldırıp Kerem'e "Mantıklı, ofiste tıkılı kalmayı da sevmiyordum zaten. Kimler gelecek, kimler ofiste kalacak?" diye sordu. Kerem eliyle çenesini sıvazlayıp boş kağıtları kurcalayan Sercan'a döndü "Ofiste mi kalacaksın?" Sercan kağıtları masaya rastgele dağıtıp "Ben kayıtlar dışında buradayım ama not tutmak için birine ihtiyacım var." dedi kesin bir dille. Selçuk'un heyecanlı yüzü aniden ekşidi. Not tutmak onun göreviydi. Heyecanlı işlere girişmeye alıştığı için ofiste tıkılı kalma fikrini beğenmedi. Belki Umut kalır, düşüncesinin umuduyla gözlerini Kerem'e çevirdi. Göz bebekleri neredeyse dile gelecekti Lütfen Kerem beni ofiste bırakma, Umut daha çaylak sorun çıkartır, ben sizinle geleyim, diye bağırıyordu gözleri fakat Kerem çoktan kendi öğrencisinin üstüne titremiş olacak ki "Selçuk'un görevi not tutmak ve analiz etmek. Selçuk'la ofiste kalırsınız biz de yarın rapor verip gecekondulara gideriz." dedi keskin bir dille. Selçuk sıkıntıyla iç çekip masasına oturdu ve Sercan'a gözlerini kısarak baktı. Durumdan hoşnut olmadığını gözleriyle anlatmaya çalıştı fakat Sercan boş kağıtları kurcalamakla meşguldü. Selçuk ikinci defa görmezden gelinmenin sıkıntısıyla kollarını masanın üstünde birleştirip kafasını kollarına deve kuşu gibi gömdü. Yarın olabilecek şeyleri ölesiye merak ediyordu.
Özgür psikolog seansı için bekleme koltuğunda oturuyordu. İçerideki hastanın süresi on dakika önce bitmişti fakat hala içerideydi. Sıkıntıyla iç çekip etrafa baktı. Özel hastane olduğundan dolayı pek kimse yoktu. Oturduğu koltuğun hemen yanında sekreter vardı ve o da telefonuna gömülmüş bir şeylere bakıyordu. Duvarlardaki gümüş detaylı anlamsız tablolar psikiyatri alanını daha neşeli göstermek adına yerleştirilmiş gibi duruyordu. Hemen önündeki kapı açıldığında bacaklarını birleştirip oturduğu koltukta biraz doğruldu. Kısa kızıl saçlı kadın kimseyle göz teması kurmadan hızlı adımlarla oradan uzaklaşırken asistan olduğunu düşündüğü çocuk eliyle içeriyi işaret etti "Buyrun seans sırası sizde Özgür Bey." Özgür ayağa kalkıp içeri geçti. Oda oldukça genişti. Kapının hemen ilerisinde doktorun masası vardı. Masanın üstünde nostaljik figür araba, birkaç dosya, mürekkep ve beyaz ufak Truva atı heykelciği vardı. Psikolog masasının hemen karşısında kahverengi uzun bir koltuk, koltuğun yanındaki duvarda işlemeli çiçek desenler bulunuyordu. Tavandaki ışık sarıydı dolayısıyla göz yormuyordu. Saçları gür ve beyazlamış olan doktor asistanına çıkmasını söyleyip önündeki koltuğu işaret etti "Rahat davran." Özgür koltuğa oturup arkasına yaslandı. Tahmini kırklarında olan bu adam oldukça ciddi duruyordu. Gözlüklerini düzeltip Özgür'ü baştan aşağı süzdü "Eskiden hastanede yatmışsın ondan birkaç ay sonra tedavi almayı bırakmışsın. Seni tekrar psikoloğa getiren şey nedir?" Psikoloğun sorduğu soruya nasıl cevap vereceğini bilemedi. Kafasını sağa yatırıp ahşap yeri izledi "Bilemiyorum... aslında her şey düzelmişti. Bu yüzden tedavi almayı bırakmıştım. İlaç tedavisini de öyle fakat son iki aydır sanrılarım ve ataklarım tekrar başladı." doktor bir süre sessiz kalıp önündeki not defterini açtı "Not almam seni rahatsız eder mi?" Özgür not defterine göz ucuyla bakıp "Hayır, sorun değil." diye karşılık verdi. Doktor kaşlarını kaldırıp derin bir nefes verdi ve devam etti "Pekala, sanrıların ve ataklarından bahsedebilir misin, ne zamanlarda olduklarından, neden başladıklarından..." Özgür kafasının içinde derin bir yolculuğa çıktı "İnsanların bana zarar vermesi gibi paranoyalar... bir şeye sinirlendiğimde etrafımdaki insanları aşağılayıp öfkeleniyorum. Ayrıca kalbim yerinden çıkacak gibi atıyor. Öldürmek hakkında düşüncelerim yoğunlaştı aslına bakarsanız..." biraz durup kafasında söyleyeceklerini tartıp devam etti "Aslına bakarsanız öldürmekle alakalı hiç düşüncelerim yoktu. Hatta intihara meyilliydim fakat bir kadınla tanıştım. Çizdiği resimler ve ona karşı duyduğum hisler sebepsizce beni öldürme dürtüsüne yöneltti." Doktor not defterine bir şeyler karalayıp sayfaları kapattı. Gözleri ve kulağı artık sadece Özgür'e odaklıydı "Öldürmekle ilgili düşüncelerin kendinden ayrılıp başkasına yöneldi öyle mi? Bana biraz tanıştığın kadından bahset." Özgür pür dikkat dinlendiğini fark ettiğinde rahatladı "Bir barda tanıştım. Yaren diye bir kadın. Karanlık sanat denilen çizimlerle uğraşıyor ve yalan değil ondan hoşlanıyorum ama arkadaşım bana iyi gelmediğini söylüyor." doktor ellerini masada birleştirdi "Sen ne düşünüyorsun?" Özgür'ün kafası karıştı "Bilemiyorum. Yani o dünyada gördüğüm en özgüvenli ve umursamaz kadın olabilir. Oysaki çizdiği resimler öylesine delice hikayeler barındırıyor ki... yani bilirsiniz bana gösterdiği karakteri ve çizimlere yansıttığı karakteri bazen çelişiyor." doktor güven vermek istercesine gülümsedi "Bana bahsetmek istediğin bir şey var değil mi? Gözlem çok yapıyorsun ve çelişkiler seni yıpratıyor ama kadını hayatında tutmanın sebebi var, nedir o sebep?" Özgür gözlerini kapattı "Beni tavlıyor. Çizimlerindeki hikayeler ve kaos hoşuma gidiyor ayrıca seksi. Öte yandan bağımlı oluyorum. Onun istediği şey karanlık ve baş kaldıran bir adam. Ben ise sadece gözlem yapıyorum. Onun istediği şey olmadığımı bilmek yaralıyor." Doktor dosyalardan birini açıp birkaç sayfa çevirdi ve sessizce "Bağımlı kişilik bozukluğu yanına ağır paranoya ve anksiyete eşlik ediyor." diye tekrar etti. Ardından kafasını dosyadan kaldırıp "Seni bir psikiyatriste yönlendireceğim. Her hafta bana gel. Psikiyatri randevundan sonra daha detaylı konuşuruz." dedi tembihlercesine. Özgür kafasını olumlu manada sallayıp ayağa kalktı, doktorun çekmeceden çıkartıp uzattığı kartı cebine soktu. Doktor asistanı içeri çağırdığında tekrar Özgür'e seslendi "Görüşmek üzere." Özgür gülümseyip "Görüşmek üzere." diye tekrar etti ve odadan çıktı.
İçeri giren asistan Özgür'ün üstüne kapıyı kapattığında bir süre doktorun gözlükleriyle oynamasını izledi "Bir sorun mu var Haluk Bey?" diye sordu. Doktor asistanın seslenişinden ürküp gözlüklerini rahat bıraktı "Az önce gelen hasta... gözlerinde hoşuma gitmeyen bir şeyler vardı. Dosyası oldukça iç karartıcı. Hastane neden iyileştiği kanısına varıp bırakmış onu dahi anlamakta güçlük çekiyorum." Asistan kaşlarını çatıp karşı koltuğa oturdu ve merakla "Neden?" diye sordu. Doktor konuyu açıp açmamak arasında kararsız kalıp bir süre öylece durdu. Derin bir iç çekti "Bağımlı kişilik bozukluğunun başlaması annesinden kaynaklıymış. Babası Özgür doğduktan dört sene sonra vefat etmiş. Dul bir kadınla büyümüş anlayacağın. Özgür on beş yaşındayken annesi eve bir adamla gelmiş. Özgür adamın annesini kendinden kopartacağına dair güçlü bir sanrıya kapılmış. İnancı öylesine kuvvetliymiş ki annesinin odasını her gece kontrol ediyormuş orada olup olmadığını görmek adına. Bir gün annesi ve adamı yatakta kapı ağzından sevişirken görmüş. O gece boyu annesinin artık onu oğlu olarak kabul etmeyeceğini düşünmüş. Sonraki gün adamı bıçaklamış. Adam ölünce panik atak geçirmiş ve hastaneye bu şekilde kaldırılmış. Annesi babasından kalan mirası Özgür'e devredip ortadan yok olmuş. İşte hikayesi böyle fakat beni endişelendiren bağımlı kişilik bozukluğu yüksek ihtimalle Yaren'e karşı semptomlar göstermeye başladı. Kırklarımdayım, hayatımı bu işe adadım. O gözler hiç hayra alamet değildi." Asistan bir film dinler edasıyla hocasını dinlerken içini korku bürüdü "Yani ne demek istiyorsunuz?" Doktor gözlüklerini çıkartıp geriye yaslandı "Umalım da seansları aksatmasın ve semptomları ileri dereceye gelmeden bastırabilelim. Öteki türlü hastayı takip ve yasal süreç yolu gözüküyor. Bizden olmazsa televizyonda iç burkucu bir haber almak uzak değildir."

PençeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin