5. Bölüm

65 5 1
                                    

Yaren önüne düşen kısa saçları düzeltip "Eve gitsem iyi olacak sanırım." dedi. "Evin buralara yakın mı?" Yaren telefonunu açıp saate baktı " Galiba son otobüse yetişebilirim." Gece çökmüştü bile. Özgür huzursuz bir şekilde "Yanlış anlama ama istersen benimle kalabilirsin. Dışarıda bir katil tehlikesi varken seni yalnız bırakmak pek içime sinmedi." dedi. Yaren telefonun ekranına baktı "Pekala, eğer öyle diyorsan."
Sokakta öylece yürürken ikisinin sessizliği Özgür'ün sinirlerini bozuyordu. Sokağı yeterince aydınlatmayan ışıklar ve arada havlayan köpeklerin sesi ise bu sessizliğe gergin bir atmosfer ilave ediyordu. Kadının yüzüne baktı, aynı gerginliği taşımıyor gibiydi. Özgür'ün yavaş adımlarına uyum sağlıyor ve öylece sokağı inceliyordu. Yüzü ise ifadesizdi. Özgür yalandan öksürdü "Acıktın mı?" Kadın, Özgür'ün sesiyle kendine gelmişçesine irkildi "Evet, acıktım." "İstediğin bir şey var mı? Eve yaklaştık, geceleri açık olan bir market var oraya uğrayabiliriz." Kadın kafasıyla onayladı "Hafif bir şeyler olabilir, sandviç gibi." Sessizce yürümeye devam ettiler ve geniş bir sokağa saptılar. Biraz daha yürüdüklerinde önlerine ufak bir market çıktı ve içeriye girdiler. Sandviçlerin olduğu bölüme gittiler ve iki tane aldılar ardından Özgür içeceklerin olduğu bölümü işaret etti "Kuru kuru yemezsin herhalde?" Kadın gülümsedi "Ya, tabi." Özgür, kadının gülümsemesine karşın hoşnut oldu. Buzdolabından meyve suyu alıp kasaya yöneldiler. Kasiyer uykulu ve bıkkın gözlerini küçük televizyondan ayırdı "Hoşgeldiniz." dedi ardından. Sonrasında yiyecek ve içecekleri geçirdi. "50 Türk Lirası."
Eve vardıklarında kapıdan içeri girdiler. Tamamen karanlık olan evi aydınlatmak için ışıkları açtı Özgür. Yaren ise nereye yöneleceğini bilmediğinden dar koridorda dikiliyordu. Özgür kahverengi bir kapıyı işaret etti "Burası salon. Geçebilirsin, üstüne giyecek bir şey istersen verebilirim." Kadın kapıyı açıp içeride bulunan en yakın koltuğa oturdu "Hayır, teşekkür ederim." dedi sessizce. Özgür de kadının oturduğu ufak koltuğun karşısındaki koltuğa oturdu ve sandviçleri poşetten çıkarıp birini ona verdi. Yavaşça yiyorlardı ama çıt çıkmıyordu. En sonunda kadın "Neden gerginsin?" diye sordu. Özgür sandviç poşetine baktı "Bilmiyorum." Kadının gözlerindeki parıltı Özgür'ü garip hissettiriyordu. Kadın sandviçini ısırıp "Duygularını dışa vuran biri değilsin ha?" diye sordu. Özgür ellerini birbirine kenetledi "Sanırım değilim. Lütfen gözlerini bana dikmeyi keser misin, rahatsız edici." Kadın ilgisizce "Parıltı mı?" diye sordu. Özgür soruyla afalladı "Ne?" Kadın, sandviçinin son kalan parçasını ağzına attı "Gözlerimdeki parıltı mı rahatsız ediyor?" Özgür kadına dikkatlice baktı "Evet, deli gibi dengesizler." Kadın omuzlarını silkti "Ben bir sanatçıyım, deliysem bile bu gayet doğal. Ya sen nesin?" Özgür'ün iştahı kaçmıştı. Geriye yaslandı "Anlamsız sorular soruyorsun." Cümlelerini toparlamak için biraz bekledi "Ben neyim bilmiyorum. İçimde bir boşluk var, aklımı birçok şey kurcalıyor. Bunca şey arasında kendi kimliğimi bilmemem olası ve doğal." Kadın meyve suyundan bir yudum aldı "Yani her şey anlamsız mı?" Özgür gözlerini kapattı "Evet, öyle." Kadın meyve suyundan bir yudum daha aldı "Anlamsız ha? Kağıt ve kalemin var mı?" Özgür doğruldu ve gözlerini açtı "Var. Getirmemi ister misin?" Kadın kafasıyla onayladı ve Özgür ayağa kalktı. Salonu terk etti. Resim mi çizecek? Kendi odasındaki dağınık masasından kurşun kalem ve kağıt alıp salona geri döndü. Kağıt ve kalemi koltukların ortasında duran cam masanın üzerine bıraktı ve kendi koltuğuna geri oturdu. Kadın kağıdı süzdü ve kalemi eline aldı. Düşünmeden kağıda çizikler atmaya başladı. Gözleri kağıdın içerisinde farklı bir şey görüyormuşçasına hızla hareket ederken kalem darbeleri göz hareketlerini takip ediyordu. Tereddütsüz attığı çizikler ve yüzünün oldukça gerilmiş, ciddi hali Özgür'de merak uyandırdı. Hem kadının yüzünü hem de kalem darbelerini incelemeye koyuldu. Ne çiziyor? Çizim yaparken hep böyle mi? Ne çizeceğini ne zaman düşündü? Ressamlar böyle mi çizim yapıyor? Kağıtta oluşan darbeler bir şeyler ifade etmeye başladığında meraklanıp masanın hemen yanındaki küçük, beyaz halıya oturdu, bir çocuğun ilk keşfini yaparken içinde bulunduğu heyecanı taşırcasına kağıdı izledi Bir insan mı bu? Aşağıdaki biçimsiz yuvarlağı neden çizdi? Kadın sessizce gözleriyle soyut bir şeyleri takip ediyordu. Özgür kadının kafasından geçenleri deli gibi merak ediyordu. Benim görmediğim ne görüyorsun? Kadın anlık olarak duraksadı. Bu yoğun darbelerin durması sonucunda Özgür'ün kalp ritmi hızlandı. Kadın Özgür'ün suratına baktı. Özgür "Ne oldu?" diye sordu sessizce. Kadın soruyu duymamış gibi bir süre Özgür'ün suratına bakmaya, incelemeye devam etti. Elindeki kalemi kaldırıp Özgür'e yaklaştırdı "Her şeyi sorguluyorsun değil mi?" dedi ardından. Özgür ağzını açıp bir şeyler söyleyemeden kalemini kağıtla tekrar buluşturdu. Bu neydi şimdi? Biraz daha sonrasında aklındaki senaryo kağıt üzerinde gerçekliğe kavuşmuştu. Özgür kağıda baktı. Ürpermişti. Zayıflıktan kemikleri gözüken bir çocuk ağır zincirler taşıyordu. Ensesinden çıkan ürpertici bir gölge vardı, gölgenin ağzı kocamandı, çocuğa fısıldıyordu. Yer topraktı ve toprağın altında ölü bir beden vardı. Ölü bedenin gülen suratı Özgür'ün tüylerini diken diken etti. Bu gülüşü anımsıyordu. Selçuk'un gülüşüne benziyordu. Arka planda ise seyirciler vardı. Bu bir tiyatro sahnesiydi. Seyirciler alkışlıyordu. Çocuğun bedenindeki ağır yaralar,  kanamalar öylesine gerçekçiydi ki... çizimin onunla konuştuğunu düşündü. Bu gerçek, hayır çizim olamayacak kadar canlı. Büyük bir korku bu. Korku mu? Arkadaki seyirciler neyi alkışlıyor? Bu bir vahşet. Zincirlerin ağırlığını nasıl hissedebilirim? O gölgenin fısıldadığını nasıl tahmin ettim? Gözlerini kadına götürdü Özgür'ün mimiklerini izliyordu. Özgür duyması güç bir sessizlikle sordu "Neden böyle bir şey çizdin?" Kadın kafasını çizime çevirdi "Boşluğu doldurdum. Hala boşlukta mı hissediyorsun yoksa çizim sende bir şeyler mi uyandırdı?" Özgür çizime çekinerek dokundu "Neyi anlattın burada?" Kadın cevap verdi "Arkadaki çoğunluk kendini bir bok sanan insanlar. Şu zengin kesim denilebilir, üstüne alınma. Öndeki çocuk fakirlikten dolayı onlara hizmet ediyor. Zincirler zenginlerin yükünü gösteriyor. Kendi yüklerini taşıyamayacak kadar irade obezi o kesim. Çocuğun arkasındaki gölge ona çalışma zorunluluğunu veren devlet ve alttaki ölü insan da zenginlere hizmet etmekten dolayı ölen bir diğer fakir." Özgür şaşkınlıkla kadına baktı "Ama ölen fakir gülümsüyor, bunun sebebi ne?" Kadın Özgür'ün omuzlarına dokundu "Bilirsin, hizmet eden insanlar bunu severek yapıyor. Bir gün karşılık alacaklarına dair umutları her gün sekiz dokuz saat çalışmalarını mümkün kılıyor. Hatta öylesine beyinleri yıkanmış ve hayalleri zincirlenmiş ki çok korkunçlar. Bir beklentileri yok, sadece işçi olmaya alışkınlar. Bedenleri erken yaşta göçüp giderken onlar her inşaat tuğlası döşemeye gittiklerinde sorgusuz sualsiz, bedenleri iflas edene dek karşılıksız şekilde hizmet ediyor. " Özgür kadının resmettiği şeye tekrar baktı. Oysa ona tamamen farklı bir şey gibi gözükmüştü. Kafası karışmış bir şekilde resmi süzmeye devam etti. Arkadakilerin tiyatro seyircisi olduğundan emindim... şimdi bakınca gerçekten zengin gözüküyorlar. Yüzlerindeki o gülümsemeyi nerede olsa tanırım. Zincirlerin yük olduğunu düşünmüştüm, gölge fısıldıyordu. Şimdi fısıldıyor gibi gözükmüyor. Daha çok kovalama gibi. Alttaki ölüyü Selçuk'a benzetmiştim. Şimdi ise tamamen aptallıktan ölen bir diğer insana benziyor. Yaraları gölge açıyor sanmıştım... Kadının sesiyle ürperdi "Neden, sen sanki farklı bir şey görmüşsün gibi, sen ne gördün?" Özgür elleriyle özür dilercesine "Yok hayır, ben... yani çok güzel resmetmişsin. Tabi, ben de senin gibi düşündüm. Güzel anlatmışsın o yüzden bakakaldım." Kadın gözlerini kıstı "Beğenmediysen söyleyebilirsin." Özgür resmi işaret parmağıyla gösterdi "Hayır, gerçekten beğendim. Hatta bende kalabilir mi?" Kadın tatmin olmuşçasına geriye yaslandı "Tabi, senin olsun." Böbürlenmesi az önceki ciddiyetinden çok farklıydı. Kız çocuğu gibi gözüküyordu. Oysa daha demin bu çocuksuluğundan eser yoktu. Özgür ayağa kalktı ve resmi eline aldı "Uykun geldi mi?" Kadın telefonundan saate baktı "Evet bayağı geç olmuş. Uyusak iyi olur." Özgür eliyle kapıyı gösterdi "İstersen odamda yatabilirsin, ben salonda yatarım." Kadın gülümsedi "Cömertliğe gerek yok, ben salonda yatarım ama yastık ve yorgan getirirsen fena olmaz." Özgür "Tabi." diyerek salondan çıktı. Resmi odasındaki dağınık masasına kırıştırmamaya özen göstererek koydu ve dolaptan yastık yorgan aldı. Salona gelip koltuğun üzerine bıraktı. "Uyanmak zorunda olduğun bir saat var mı? Uyandırabilirim." Kadın yastığı yatacağı yere koyup uzandı "Öğle bir buçukta uyandırabilirsin." Özgür kafasını salladı "Tamam, iyi geceler." Kadın yorganı üstüne örttü "İyi geceler."
Odasına geçtiğinde huzursuz vaziyette resmi alıp yatağa uzandı. Düşününce benim de hep şikayet ettiğim bir konuydu bu. Zenginler için çalışan insanların, kaybettikleri onca şeyin farkında olamamaları. Güzel evler yerine kötü evlerde kalmalarını dert etmemeleri, para için tüm o zamanı satmak. Belki bunu fark etmiştir ve içimde olan bu şeyi resmetmiştir. Peki ben neden baştan fark edemedim? İlk başta her şey o kadar vahşet doluydu ki... resim benimle konuşuyor gibiydi. O his neydi öyle? Ben korktum mu? İlk baştaki canlılık sahte miydi? Oysa o kadar emindim ki, bir terslik olduğundan. Hayal kırıklığı mı yaşıyorum? İlk baştaki o anlamsız resim beni öylesine canlı hissettirmişti ki aslında ortada bir vahşet değil de bir sistem eleştirisi olduğu söylendiğinde hayal kırıklığına mı uğrayıverdim? Neden ilk baştaki vahşeti görmek istedim? Aklım bana böyle bir oyun oynama cüretini neden gösterdi...

PençeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin