16. Bölüm

70 3 2
                                        

Selçuk Sercan'ı çekiştirerek psikolog kapısının biraz kenarındaki duvarı işaret etti "Az bir gel. Çat kapı daldık hastaneye, sanki ne soracağımızı biliyoruz!" diye sitem etti ardından. Sercan kolunu Selçuk'tan kurtarıp duvarın o tarafa geçti "Hasta geçmişleri ile ilgili bilgi vermez zaten. Ne sorsak nafile olacak. Psikoloğa, yönlendirilmek için geldik." dedi. Selçuk kollarını göğsünde birleştirdi "Nereye yönlendirebilir dersin?" Sercan Selçuk'un omzunu sıktı "Cezaevi olur, psikiyatrist olur neresi olursa. İlgi çekebilmek için birkaç dosya getirdim." diyip sırt çantasını gözüyle işaret etti. Selçuk kollarını serbest bıraktı "Testereli Katil dosyalarını paylaşmak suç, biliyorsun değil mi? Biri duyarsa işimizden oluruz!" Sercan kararlı bir tavırla "O zaman ağzını tut, eğer ipucu elde edeceksek birkaç kanuna kör olabiliriz. Tıpkı konuştuğumuz gibi." dedi ve Selçuk'un yanıt vermesini beklemeden psikolog kapısının önüne yürüdü. Selçuk'ta utana sıkıla peşinden gitti. Kapıyı tıklayacakları sırada arkalarından bir kadın sesi geldi "Beyler randevunuz var mı?" Selçuk'un tüyleri dikildi. İkisinin de ödü kopmuştu. Arkalarını döndüler. Kadının sesini duyana kadar orada bir görevli olduğunu fark edememişlerdi. Sercan ceketini silkeledi "Kusura bakmayın randevu yok. Psikolog Haluk Bey ile önemli ve acil bir şey konuşmamız gerek." Ceketinin ön cebine elini attı ve polis kimliğini çıkartıp kadına gösterdi. Kadın Sercan ve Selçuk'u biraz süzüp oturduğu yerden kalktı "Hasta kabul etmiyordu, bir de polis deneyelim bakalım." dedi sitem edercesine. Doktorun kapısına tıklamaya giderken neye canı sıkılmış olacak ki Selçuk'un ayakkabısını sert topuklularla ezmeyi ihmal etmedi. Selçuk inlemesini tutup burnundan derince soluk verdi. Görevli doktorun odasına girip kapıyı yüzlerine kapattı. Sercan kısık sesle fısıldadı "Bir dövmediği kaldı." Selçuk sağ ayağını gösterdi "Kalmadı, kalmadı merak etme." Kadın içeri girdi gireli Selçuk'un huzuru iyice bozulmuştu. Yanlış bir şeyler yapmaktan korkuyordu. En başından beri dost olduğu Kerem'e güvenmeyip Sercan'la birlikte hastane kapısında "Hey, elimizdeki tüm delilleri sizinle paylaşacağız!" demek delilikti. Sercan'ı tanımıyordu bile. Düşüncelerinden açılan kapı ile sıyrıldı. Kadın kenara çekilip "Buyurun, girebilirsiniz." dediğinde ikisi de kafalarını toparlayıp içeri girdi. Psikolog kendi koltuğuna yayılmış eli masada iki polis görevlisine bakarken mütevazi bir gülümseme yerleştirdi suratına "Rahatınıza bakın." dedi uzun ve geniş koltuğu göstererek. Sercan sırt çantasını omzundan çıkartıp koltuğun kenarına koydu ve Selçuk'la beraber koltuğa oturdular. Doktor lafa girdi "Hangi rüzgar iki polis memurunu buralara sürükledi?" Selçuk konuşmak için gergindi. Sercan'ın suratına bön bön baktı. Sercan soruyu yanıtladı "Testereli Katil'i duymuşsunuzdur..." Selçuk kısık sesle mırıldandı "Duyar tabi, afiş ettin." Sercan Selçuk'un koluna omzuyla vurup konuşmaya devam etti "Bir uzmanın bu katil hakkındaki görüşlerini merak ettik." Doktor burnunun ucuna kayan gözlüğünü düzeltip "Duydum evet ama ne yazık ki medyadaki bilgiler katilin psikanalizi için yeterli değil." dedi. Sercan önüne çıkan bu fırsatı değerlendirmek adına bir saniye bile düşünmeden elini sırt çantasına attı "Belki dedektiflerin kayıtları ve dosyalar işinize yarar." Selçuk bu ani teklifi duyduğunda artık ipin ucunun koptuğunu anladı. Geri dönüşleri yoktu. Yapmamaları gereken bir şeyi yapmışlardı ve bu işin sonunda kayda değer bir şey alamazlarsa kariyerleri çöpe atılacaktı. Sercan dosyaları doktorun masasına koyduğunda doktor düşünceli bir tavırla elini dosyanın üstüne koydu "Dedektifler kriminal psikologlar ile birlikte çalışmıyor mu? Bu dosyaları neden bana getirdiğinizi anlamakta zorluk çekiyorum." Sercan ağzını açtığında Selçuk ne diyeceğini anlamıştı. Sercan'ın daha fazla yalan söylemesine müsaade etmedi ve atıldı "Haluk Bey, karakolun içinde bir hain olduğuna inanıyoruz. Ya bir katil ya da bir yardımcı. Bundan dolayı işlerin doğru yapılmadığını düşünmemiz de gayet normaldir. Yaptığımız şeyin yasa dışı olduğunun farkındayız ama başka bir seçeneğimiz yok. Ya bize yardım edip gerçek katili bulmamızı sağlarsınız ya da ihbar edersiniz. Daha fazlası yok." Sercan Selçuk'un suratına öfkeyle bakarken doktor koltuğuna yaslanmış iki memuru gözden geçiriyordu. Doktor ağzını araladı. Bir şeyler söylemek istedi ama söyleyemedi. Elini telefonuna götürdüğünde sessizce özür diledi. Selçuk doktorun telefondaki tuşlara tıklayışını izlerken yüzü kızardı. Bağırıp hepsi şakaydı demek istedi. Kariyerleri bitmiş miydi şimdi? O telefonla birkaç saniye sonra ölüm fermanları imzalanacaktı. Sercan oturduğu yerde kalakalmış yumruklarını sıkarken doktor telefonu kulağına götürdü. Sercan Selçuk'a, Selçuk Sercan'a bakıyordu. İkisi de aynı şeyi gözleriyle sordular birbirlerine "Biz ne yaptık?"
Doktor nihayet ağzını açtı "Alo." Sercan ayağa kalktı "Biz kalkalım artık." Doktor eliyle otur der gibi koltuğu işaret etti ve konuşmasına devam etti "Celal Bey, yardımınıza ihtiyacımız var. Ben ve iki arkadaşım, yarın atölyede buluşalım olur mu, teşekkürler." Telefon kapandığında Sercan ve Selçuk nefeslerini tutmuş doktora bakıyorlardı. Doktor gülümsedi "Ben bir katilin psikolojik ve sosyal durumunu analiz edemem. Empati kurmayı severim. Bu yüzden işinize daha çok yarayacak birini tanıyorum." Sercan ve Selçuk gülümsemesine karşılık verdi "Teşekkür ederiz, yardımlarınızı unutmayacağız. Elimizden geldiği kadar çabalayacağız." dedi Selçuk hırsla. Doktor bilgisayarın açma tuşuna tıkladı "Tek bir katil olduğundan emin misiniz?" dedi şüpheyle. Selçuk kaşlarını çattı. Tam evet demek için ağzını aralamıştı ki Sercan araya girdi "Hayır, benim düşüncem iki kişi olduğu yönünde." Selçuk koltuğa geri oturdu "Bana bu düşüncenden bahsetmedin." Doktor Selçuk'u duymamış gibi yaptı "Katili biraz anlatır mısınız?" Sercan Selçuk'a topu attı "Ben sadece güvenlik kameralarını kontrol ediyorum. Olaylarla içli dışlı olan Selçuk." Selçuk'a gözler çevrilince ne diyeceğini bilemedi. Kafasında toparladı tüm görüşlerini "Kurbanları erkek. Tıp konusunda bilgisi olduğunu düşünüyorum. Kemik testeresiyle kemikleri törpüleyişi ve beş darağacı cesedi..." biraz bekledi ve tekrar etti "Beş darağacı cesedi. Bekleyin bir saniye." Telefonunu cebinden çıkartıp Kerem'i aradı. Telefonu hoparlöre almayı da ihmal etmedi. Kerem telefonu açtığında sesi yorgun geliyordu "Alo Selçuk, neredesin darağacı cesetlerini sensiz inceliyoruz. Adli tıp birkaç güne açıklar detayları karakola gel." Selçuk arkadaşını satıyormuş gibi hissettiği için içi burkuldu "Şu an önemli bir işim var Kerem. Bana olay yeri fotoğraflarını gönderir misin? Evde inceleyip gözden kaçan bir şey arayacağım." Kerem güldü "Tabi atarım. İncele bakalım benim gözden kaçırdığım bir detay bulursun belki, kim bilir?" Selçuk utançla bu hafif ezikleyici sözleri yutarken kafasını eğdi "Teşekkür ederim, bekliyorum." Telefon kapandığında Haluk Bey lafa girdi "Baş şüpheliniz bu mu?" Selçuk çıkıştı "Hayır, Kerem bu davanın ilerlemesine en çok yardım eden kişi..." Sercan araya girdi. "Selçuk, bekle. Biz biraz dışarı çıkıp sigara içsek olur mu?" Haluk kafasını eğip kapıyı işaret etti "Keyfinize bakın. Yarın saat 17:00de konum atarım." Selçuk ve Sercan kapıyı açtıklarında yirmilerinde meraklı bir çocuk karşıladı onları. Sanki ne işiniz var burada demek istiyor ama diyemiyor gibi bakıyordu gözleri. Çocuk iki polisi de sıyırıp odaya girdiğinde asistan olduğunu anladılar. İkisi de sus pus merdivenleri indi.
Dışarısı rüzgarlıydı. Rüzgardan dolayı sigara içmek pek keyifli olmuyordu. Selçuk rüzgardan uçuşan saçlarını sabit tutmak istercesine bir elini kafasına koyup "Ne oldu niye çıktık?" diye sordu. Sercan bir süre sessiz kalıp ağzını araladı ama mırıldandığı tek şey "Boşver." oldu. Selçuk ısrarlı bir tonla "Hadi ama, kariyerimi bile riske attım! Hala bana güvenmiyor musun?" Sercan Selçuk'un haklı olduğunu biliyordu. Gözlerini yumdu "Kerem Sude ve Umut'un gecekondu mahallesini aramaya gittiği günü hatırlıyor musun?" Selçuk kafasını olumlu manada salladı "Evet, siz yeni gelmiştiniz." Sercan "Benim olayım ne Selçuk?" diye soru Selçuk'a. Sercan bir şeyler söylemeden Selçuk anlasın istiyordu bu yüzden sorarak ilerliyordu. Selçuk cevapladı "Kameralar, ıvır zıvır. Nereye varmaya çalışıyorsun? Çıkarsana ağzındaki baklayı." Sercan bir sigara daha yaktı "Kamera kayıtlarına bakmaya gelen ben karakol için sürpriz gibi oldum. Üçü de gittiğinden itibaren kameraları incelemeye koyuldum. Her bir detayı ince ince görmeye çalıştım. Giriş ve çıkışlar kayda alınıyordu bir tek..." Selçuk lafa girdi "Bir tek o çöplük döküntü yer alınmıyor. Kamera takmadık." Sercan devam etti "Evet ama tüm giriş ve çıkışlar kayda alınıyor. Kerem Sude ve Umut'un giriş ve çıkışları göründü. Kabak gibi girip çıktılar ama içeri giren başka kimse olmadı, günler boyu çıkan da. Eğer biri delil yok etmek için oradaysa polislerin delil aramaya geldiğini bilen biri olmalı." Selçuk güldü "Sercan kafayı mı yedin? Delil arayalım diyen kişi Keremdi. O iğrenç yeri aramak için teklifte bulunan Keremdi şimdi nasıl ondan şüphelendiğini söylersin!" Sercan gözlerini kaçırdı "Delil aramak istediği için baş şüphelim o." Selçuk kaşlarını çatıp ellerini yumruk yaptı "Dalga mı geçiyorsun sen?" dedi öfkeyle. İkisi arasındaki gerilim aniden arttığı için Sercan kendini açıklamak adına en doğru kelimeleri seçmek istiyordu "Selçuk benden önce kameraları kontrol eden kişi Keremdi. Ne zaman ben olaya dahil oldum delil arama fikrini ortaya atan kişi de o oldu. Belki de delil aramak değil, yok etmek istedi. Başardı da." Selçuk burnundan soludu "Seni..." aniden Sercan'ın üstüne doğru atlayıp sert bir yumruk indirdi suratına "Arkadaşım hakkında böyle konuşma!" diye tıslayıp bir yumruk daha indirdi. Sercan yere serildiğinde Selçuk'ta onunla beraber yere düştü ama vurmayı kesmedi. Ardı ardında yumruklar indirdi Sercan'ın suratına. Sercan kaçmak için yana doğru kendini itti "Dur!" diye bağırdı ama kaçamadı. Suratına bir yumruk daha yedi "Arkadaşım hakkında böyle konuşma!" diye tekrar etti tıslayarak. Sercan'ın burnu kanamaya başladı ama Selçuk öfkesini kontrol edemedi. Ardı ardına vuruyordu Sercan'ın suratına. Sercan kurtulmak için çırpınırken Selçuk'un elini tutmaya çalıştı "En güvendiğin kişinin hain çıkması nedir bilirim!" dedi bağırarak. Selçuk Sercan'ın kollarından elini kurtarıp bir yumruk daha salladı "Kes sesini!" dedi o da bağırarak "Gerçek değil!" dedi sonra "Söylediklerinden hiçbirisi gerçek değil!" Sercan nefesini tuttu ve karşı koymayı bıraktı "Kabullen." dedi sessizce "Şüphelerini kabullen..." O sırada arkalarından "Durun!" diye biri bağırdı. Selçuk'un kolunu tuttu bağıran kişi. Selçuk öfkeyle kolunu kurtarmaya çalıştı ama bu sefer kolunu tutan kişi oldukça güçlüydü "Bırak beni, bir yumruk daha!" diye çırpındı ama tutan kişi bırakmadı kolunu. Sercan yerde hareketsizce yatarak "Teşekkür ederim." dedi kısık bir sesle. Selçuk hışımla arkasına baktı. Hastanenin güvenlik görevlisi Selçuk'un kollarını kilide almıştı "Beyefendi, burası okul sahası değil. Polis çağıracağım." dedi adam. Selçuk'un öfkesi utanca dönerken "Bırak beni tamam." dedi. Adam bırakmadı. Sercan yattığı yerden Selçuk'u onayladı "Şikayetçi değilim beyefendi bırakın adamı. Bu yumrukları hak ettim." Görevli isteksizce kolunu gevşetti "Emin misiniz? Burnunuz kanıyor." Sercan "Eminim bırakın ama bir doktora görünmem gerek ve yattığım yerden kalkamıyorum." dedi derin derin soluk verirken. Güvenlik Selçuk'u serbest bıraktığında Selçuk gözlerini Sercan'a öfkeyle dikmiş, bir yumruk daha atmak istercesine ellerini sıkıyordu. Güvenlik "Ben bi sedye çağırayım." diyip oradan ayrıldığında Selçuk Sercan'ın üstüne atlayıp son bir yumruk daha indirdi omzuna. Sercan sarhoş gibi kahkaha attı "İlk defa mı güvendiğin birine karşı böyle güçlü bir şüphe duydun?" Selçuk kafasını eğdi. Cevap vermedi. Sercan bu sessizliğin karşısında yanıtını çoktan almıştı. Ufak bir kahkaha daha patlattı "Elin ağırmış." Sedyeyle gelen doktorlar Sercan'ı kaldırırken Selçuk fısıldadı "İlklerimi yaşıyorum resmen, ilk defa birine vurdum." Sercan bu ufak fısıldamayı duymuş olacak ki hareketsiz kaldığı sedyede ufak bir kahkaha daha attı. Doktorlar Sercan'ı hızla hastaneye götürürken Selçuk arkada kaldı. Sercan mırıldandı "Daha çok yaşayacağız ilkleri ama son ne olur orası muamma." bu mırıltıyı Selçuk duymadı. Bir arkadaşın diğer arkadaşa duyduğu güveni kaybetmesi ne acı şeydi. Sercan kanayan burnuna müdahale edilirken fısıldadı "Ne acıklı bir dejavu."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 25, 2024 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

PençeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin