14. Bölüm

38 3 4
                                        

Selçuk bir haftadır Sercan'ın yanında çalışıyordu. Sercan kamera kayıtlarını incelemeye gittiğinden beri garip davranıyordu. Ayrıca bölgeyi incelemekten de vazgeçilmişti. Selçuk'la gün boyu neredeyse hiç iletişime geçmiyor ve suçlu edasıyla herkesi kontrol ediyordu. Gün içinde kurduğu cümleler "Yeni bir ipucu var mı?" "Bir yere gidecek misiniz?"den öteye geçmiyordu. Selçuk Sercan'ı boş bulduğu an soru yağmuruna tutmayı kafaya koymuştu fakat Sercan'a bir türlü ulaşamıyordu. Ofiste yalnız kaldıkları an Sercan ofisten çıkıyor ve diğerleri gelene kadar kayıplara karışıyordu. Kerem Selçuk'la arada bir konuşuyor onun dışında Umut'a zamanını harcıyordu. Karakolun içinden birisi basına olayı sızdırmıştı. Sercan olaylara müdahale etmeye çalışsa da halk çok hızlı bir şekilde her şeyin detayına ulaşmayı başarmıştı. Sosyal medyada katil hakkında varsayımlarda bulunan bir grup türemişti. Bazıları seri katilin kocası olduğunu söyleyip internet trollüğü yaparken bazıları polise yardım etmek istediğini söylüyordu. Sosyal medyada seri katilden Testereli Katil diye bahsediliyordu. Bunun nedeni medyaya sızdırılan olay yeri görüntüleriydi. Medya çalkalanırken polislerin üstündeki gerginlik yükselmişti. Sercan en sonunda medyadan yardım istemenin mantıklı olacağını söyleyip Gürkan amir ve diğerlerine fikir danışmıştı. Herkes bu fikri isteyerek ya da istemeyerek kabul etmişti çünkü başka seçenekleri yoktu. Haberlerde bu vakadan her akşam bahsediliyordu ve ofis telefonlarına ihbarlar geliyordu. Çoğu gerçek ihbar olmamakla beraber bazıları mantıklı bulunuyordu. Mantıklı olan ihbarlar köşeye alınıp değerlendirildiğinde sonuçsuz kalıyordu. Sözde görgü şahitleriyle konuşmaya gidenler Kerem, Sude ve Umut oluyordu. Tüm bu kargaşanın içinde yeni bir cinayet işlenmemişti. Herkes katilin üstünde bir baskı kurulduğunun farkındaydı ve bu bir bakıma yararlı bir şeydi. Sercan'la Selçuk ofis içinde oldukça yoğundu. Darağacında cesetlerin olduğunu söyleyen katilin nereden bahsettiğini anlamaya çalışıyorlardı. Önce yakın konumlarda sessiz yerleri inceleme altına aldırtmışlardı. Olay yeri inceleme ekibi, köpekler ve basın onlarla beraber hareket ediyordu. Yakın konumlarda hiçbir delil olmamasına rağmen motivasyonları oldukça yüksekti. Sercan'la pek konuşmasalarda iyi bir ekip olmuşlardı. Kerem olay yeri incelemeye katıldığında Selçuk'la bilgi alışverişi yapabiliyordu. İkisi de oldukça motiveydi fakat kararlılık beraberinde felaketin habercisiydi. Her şeyin sarpa saracağı ilk gün Sercan bir konum saptadı. Selçuk'u bilgisayarın yanına çağırdı. Navigasyonda eliyle ormanlık bir araziyi işaret etti "Şehrin dışına uzanan bir arazi var. Görsellerden baktığım kadarıyla katilin tarifine uyan birkaç bölge var. Harekete geçelim mi?" Selçuk istekli bir şekilde "Gürkan amirin yanına gidiyorum, ekipleri toplayıp gidelim." dedi. Sercan bilgisayarı kapatıp montunu giydi ve kamerasını boynuna taktı. Selçuk kaşlarını çattı "Sen de mi geleceksin?" Sercan kamerasını kontrol ederken "Evet, ben de size katılacağım." diye mırıldandı. Selçuk ofisten çıkıp Gürkan'la konuştu. Yaklaşık on dakika içinde ekipler araziye gitmek için hazırdı. Kerem ve diğerleri de oradaydı. Kerem Selçuk'a yanaştı "Bu sefer bir şey buluruz umarım." dedi fısıldayarak. Selçuk kararlıydı "Bu sefer değilse bir dahaki sefer."
Ormanın içine girdiklerinde basın henüz orada değildi. Karakolda kimin bilgi sızdırdığı hala bilinmiyordu fakat bununla uğraşacak vakitleri de yoktu. Sercan kamerasını açıp ilk inceleme bölgesinde kendi başına yürümeye başladı. Selçuk Keremle birlikte vakit geçiriyordu. Umut ve Sude ise tarife uyan başka yerleri tespit etmek adına oradan uzaklaşmışlardı. Kerem Selçuk'a döndü "Sercan son zamanlarda garip davranıyor." dedi. Selçuk bunu fark eden tek kişi olduğunu düşünüyordu fakat yanılmıştı. Herkes Sercan'ın davranışlarına bir tuhaflık olduğunun farkındaydı "Evet, ağzını bıçak açmıyor." dedi sessizce. Bir ağacın etrafında dolaştılar köpekler etrafı arıyordu ama hala çıt çıkmamıştı. Bir saate yakın bir süre içinde Sude ve Umut'un koşma sesleri etrafta yankılandı. Umut nefes nefese "Biz bir yer bulduk!" diye bağırdı. Ekip toparlanıp onları takip etti. Herkes aniden heyecanlanmıştı. Uzun süredir hiçbir ipucu olmadan her yeri arayan bunca insanın aklında artık tek bir şey vardı "Bulduk mu?" Sude ve Umut önden yürürken bir yerde durdular "Şeritleri çekin." dedi Sude. Tüm ekip deli gibi terleyen Sude'nin yüzüne korkuyla bakarken bir jandarma köpeği havlamaya ve tasmasını çekiştirmeye başladı. Sude'nin gözleri köpeğin deli gibi gitmek istediği yere bakıyordu. Jandarma, köpeği tasmasından kurtardı ve köpek fişek gibi fırladı uzağa doğru. Sude şeritleri çeken ekibe bakarken Keremle göz göze geldi. Kariyeri gereği soğukkanlı duruşunu bozmayan Kerem'in gözleri bile fıldır fıldır dönüyordu. Selçuk göz ucuyla Sercan'a baktı. Sercan'ın suratında hafif bir tebessüm oluştuğunu gördü. Tebessüm edişi aklına kazınırken gözlerini kaçırdı ve Keremlerin arasına katıldı. İçi içine sığmıyordu. Ekip hazırlığını tamamladıktan sonra köpeğin olduğu yere gittiler. Bu bölge diğer yere kıyasla çalılarla doluydu. Köpeğin durduğu yerde ise oldukça büyük bir ağaç vardı. Ağacın gövdesi o kadar büyüktü ki görkemli bir canavara benziyordu. Dalları göğe kadar uzanan ağaç "Aradığınız şey benim." diye bağırıyordu. Selçuk ağaca yaklaştı ve elini gövdesinde gezdirdi. Etrafında dönerken bir işaret gözüne çarptı. İçi gıdıklanmaya başlarken Sercan Selçuk'un omzunu sıktı. Selçuk korkuyla arkasını döndü. Sercan gülümsüyordu "Çarpı işareti." dedi. Selçuk onayladı "Evet." Sercan kamerasını çıkartıp ağacın gövdesine kazılmış koca çarpı işaretini çekip ekibe seslendi "Kazma ve kürekleri getirin! Nereyi kazacağımızı biliyoruz!" Ekip onların yanına gittiğinde herkes uzun bir süre sessizce gövdeye kazılı olan çarpı işaretini izledi...
Ağacın etrafı kazılmıştı. Yan yana beş ceset yatıyordu. Hepsinin alnına çarpı işareti kazılmıştı. Beş ceset birbirinin elini tutuyordu. Cesetler bütündü. Bıçak darbeleri tazeydi. Tıpkı üçüncü cesette olduğu gibi. Kazılı olan çarpı işaretine kadar her şey aynıydı. Kanları çekilmiş polisler dedektifleri cesetlerle yalnız bırakmış uzak bir yerden araştırma sahasını izliyordu. Selçuk Kerem'in cesetler etrafında dönen adımlarını gözleriyle takip ederken yanına Sercan oturdu "Cesetler taze duruyor." dedi ardından. Selçuk bacaklarını birleştirdi "Evet, darağacı cesetleri bunlar. Söylendiği tarihten bu yana beş dakika önce ölmüş gibi durmaları rahatsız edici." diye karşılık verdi Sercan'a. Sercan kamerasını çıkartıp ağacın gövdesine kazılı çarpı işaretini açtı "Sence anlamı ne?" Selçuk ağaca baktı "Bir fikrim yok. Delirmiş bir katilden anlamlı bir işaret de beklemem. Sence ne?" Sercan gözlerini kıstı "Belki mitolojiyle ya da tarihle alakalıdır. Eğer katil akıl hastasıysa psikiyatristlerden takıntılı çıkış yapmış hastaları araştırabiliriz." Selçuk kafasını hafifçe sağa eğip dudaklarını diliyle ıslattı "İkimiz mi? Bu görev diğerlerinin." Sercan Selçuk'un omzuna elini koydu ve kulağına eğildi. sadece Selçuk'un duyabileceği bir ses tonuyla cevap verdi "Sence bu teşkilatta görevler ve sorumluluklar yerine getiriliyor mu? Herkes birbirinden şüphelenirken ağızları düğümlenmiş memurlardan biri mi olmak istiyorsun yoksa bana güvenip gizlice soruşturmak mı?" Selçuk'un tüyleri dikildi. Kimse kimseyle iletişim halinde değildi. Herkes birilerinden şüpheleniyordu. Bir anda aklına yattı bu gizli oyun. Tereddüt etmek istemedi, tereddüt ettiği zaman şüphelenecekti. Şüphelendiği zaman korku bataklığı onu yutup gidecekti. Aynı sessizlikle yanıtladı "Ben görevimi yaparken korkayım diye polis olmadım, insanları korumaktan korkmak taşıdığım armaya yakışmaz. Seninleyim fakat hain sensen..." Sercan Selçuk'un sözünü kesti "Basına olayı ben sızdırdım. Bir avuç körelmiş bıçağı saatli bombaya tercih ederim." dedi soluk almadan. Selçuk'un gözleri büyüdü "Neden yaptın böyle bir şey? Görevimizi zorlaştırdın!" diye çıkıştı Sercan'a. Sercan ise Selçuk'un yüksek çıkan sesini bastırmak istedi "Sessiz ol ahmak. Bu zamana kadar oturup kahve içmek yerine bulunmayan cesetlerin yerini tespit etmeye çalışan bendim. Sence medya bize ayak bağı olmuş gibi mi duruyor yoksa katile köstek olmuş gibi mi?" Selçuk dudaklarını birbirine bastırıp yere baktı. Sercan bir nevi haklıydı. Medya polise köstek olmuyordu. Katil ise birkaç haftadır sesini çıkartmamıştı. Yeni bir cinayetin olmaması diğer cesetlerin akıl yordamıyla bulunmasına katkı sağlamıştı. Selçuk gözlerini sabitlediği topraktan ayırıp derin bir nefes aldı "Tamam, seninleyim." Sercan rahatça gerindi oturduğu taburede "Çıt çıkarma, bu bizim sırrımız ve dayanışmamız adaleti sağlamak zorunda." Selçuk ellerini yumruk yapıp sıkarken ağacın etrafındaki cesetlere baktı tekrar. Kerem'e söyleyip söylememek arasında tereddüt yaşarken izlendiğini hissetti. Üzerinde olan bakışların kime ait olduğunu anlamak için kafasını biraz kaldırıp en soldaki cesedin yanında duran silüete baktı. Keremle göz göze geldi. Kafasını öne eğmiş Selçuk'u inceleyen Kerem bakışlarını kaçırmadı. İki yoldaş birbirlerine dik dik bakarken Selçuk Kerem'in ne zamandır onu izlediğini fark etti. Başından beri izleniyordu. Kerem gözlerini en soldaki cesede çevirdiğinde Selçuk ürperdi. Yanında duran Sercan'ın ağzında höpürdettiği çay sesiyle kulakları çınladı. Kafasını Sercan'dan yana çevirdi. Dudaklarını oynatan Sercan'ın ağzını okudu "Şüphe duy, bir avcı pençelerinin arasına seni almadan aklından, hayatından ve dostlarından şüphe duy." Selçuk'un güven sorunu aniden tıkır tıkır işlemeye başlarken ses çıkartmadan söylenen bu cümle beyninde bağıra çağıra yankılandı. Önünde beş arkasında üç ceset dururken ayağını nereye atacaktı, kime güvenip soluklanacak, yetersiz hissettiği sorumluluğu nasıl sırtlanacaktı? Öfkelendi aniden. Kendini sınırlı hamlelere sahip piyon gibi hissetti. Bu his midesini bulandırırken aciz davranmaktan vazgeçti. Kendi kendine yeminler etti oturduğu yerde, oyun oynar gibi dizilen taşların arasında piyon görevi görüyor olsam da ben kıt akıllı değilim. Kendime yemin olsun mat çekip göstereceğim yerimi. Ufacık bir piyonun nasıl mat çekeceğini öğreteceğim o pislik katile. Zavallı insanların hayatlarını şeker çalan çocuk gibi alan o hadsiz, bir piyona yenilecek. Kabuslarıma dolup taşan acı dolu ailelerin intikamını fitil fitil getireceğim burnundan. Ben bu görevi ofis odasında oturup çay içebilmek için üstlenmedim, hayatım pahasına yeminler olsun saklandığın deliği bulup çıkartacağım seni oradan. Bekle piçin çocuğu kuyruğun köşeye sıkıştı bile. Bu sefer oyun sırası bende.

PençeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin