Kerem, Sude ve Umut bölgeye gireli on dakika geçmişti. Umut eldivenlerini düzeltip boynuna astığı kamerayı bir kez daha kontrol etti "Tam olarak nereleri çekeceğim?" diye sordu. Kerem Umut'un arkasında bulunan bir harabeyi gösterdi "Bu dökük binadan başlayıp mahalle çıkışına kadar gözüne batan her yeri geniş açıyla çek. Eğer tuhaf bir şeye rastlarsan telsizden bana seslen." Sude ikisini de geride bırakmış, kameraların yerleştirildiği bölgelere bakınıyordu. Etraftaki çöplerin oluşturduğu kokudan ötürü üçü de rahatsızdı. Ayrıca hava oldukça soğuktu. Kerem telsizden Sude'e seslendi "Nasıl gidiyor?" Sude cevap verdi "Kameraları kör noktalara koymuşsunuz. Yakalanmaması imkansız. Buralarda olduğundan emin miyiz?" Kerem Umut'un harabeye yürüyüşünü izledi "Buralarda değilse doğaüstü bir varlık olmalı. Tüm olay yerleri burayı işaret ediyor." Sude "Pekala ben biraz daha bakınacağım." deyip telsizi kapattı. Kerem yavaş adımlarla önündeki eve girdi. İçeride yoğun bir küf kokusu vardı. Örümcek ağları kapı girişinden tavana kadar uzanıyordu. Yerde ölü yarım fareler ve böcekler doluydu. Gözlerini yıkık mutfağa çevirdi. Mutfağın kırık camından Umut'u gördü. O da bir harabenin içinde yere eğilmiş bir şeyleri inceliyordu. Umut'u biraz süzüp geri mutfağa çevirdi gözlerini. Parmaklarını kırık musluğun üstünde gezdirip uçuşan tozları izledi. Pek bir şey olmadığından arkasını döndü. O sırada Umut'un çığlığı kulaklarına doldu. Çığlığı ne kadar hızlı attıysa aynı hızda sesi kesilmişti. Mutfak camına hızla dönüp Umut'u görmeye çalıştı fakat orada değildi. Hızlı adımlarla evden çıkıp Umut'un girdiği harabeye girdi. Umut yere düşmüş hızlı hızlı nefes alıp verirken Keremle göz göze geldi. Elini kalbine götürdü "Kedi... ödümü kopardı." dedi gözleriyle bir yeri işaret ederek. Kerem kaşlarını çatıp Umut'un baktığı yere baktı. Siyah bir kedi onları izliyordu. Kerem sinirini yatıştırmakta güçlük çekti "Bir daha böyle bir aptallık yaparsan seni himayemden atarım. Bir şeye rastladın sandım!" dedi. Umut özür diledi ve ayağa kalktı "Sen henüz bir şey buldun mu?" "Hayır, sanırım çoktan buradan ayrılmış." O sırada Kerem'in telsizi çaldı "Efendim Sude?" "Buraya gelin sanırım bir ipucu buldum. Hurdalığa yakın olan kameranın arka bölgesindeyim." İkisi de Sude'nin yanına vardığında kırık dökük bir sedanın içini işaret ediyordu "Hurdalık kameraların görüş alanında değil. Sedanın içinde yıpranmış bir eldiven ve bıçak buldum." Kerem kafasını camdan içeri soktu ve eldivenle bıçağa baktı "Üstüne dokunmadın değil mi?" Sude "Hayır, dokunmadım ekip çağırsak iyi olur." dedi. Kerem onayladı. Umut bıçağı ve eldiveni gördüğünde heyecanlandı "Eğer oysa bulduk demektir değil mi?" Sude yarım yamalak gülümsedi "Bir hazineyle karşı karşıyayız." Kerem yere eğilip arabanın altına baktı "Evet öyle." dedi mırıldanarak. Ayağa kalktığında arkalarında bir patırtı koptu. Sude belindeki silaha davranıp patırtının geldiği yöne doğrulttu "Polisiz." dedi sesli bir şekilde. Ses kesildiğinde bir gölge gördüler. Umut kamerasını sıkıca kavramış ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Sude ikisinin önüne geçip oraya doğru yürüdü. Umut'ta peşi sıra onu takip etti. Kerem silahını kabzasından çıkartmış sessizce bekliyordu. Bir kedi yavrusu oradan çıktığında Sude nefesini tuttu "Sikeyim, kediymiş." Umut Kerem'e döndü "Gördün mü suç bende değildi. Garip hayvanlar bizi korkutmaya çalışıyor." Kerem belli belirsiz gülümsediğinde Sude arabaya yaklaştı. Sude'nin göz bebekleri büyüdüğünde ve aniden etrafa silah doğrultup kolaçan etmeye başladığında Kerem kaşlarını çatıp arabaya baktı. Eldiven ve bıçak orada değildi. Kerem silahını kaldırıp bir el havaya ateş etti ve sesleri dinledi. Etraf sus pustu. Sude ve Kerem birbirine şaşkınlıkla bakarken Umut henüz ne olduğunu anlamamıştı "Ne oluyor?" diye sordu. Kerem arabanın tekerine bir tekme indirdi ve bağırdı "Orospu çocuğu! Etrafı arayın!" Umut ve Sude dağılıp koşmaya başladılar. Kerem de hurdalığın içini aramaya başladı.
Karakola döndüklerinde yüzlerinden düşen bin parçaydı. Selçuk merakla onları izlerken soru sorup sormamak arasında gidip geldi. Nihayetinde Sercan lafa girişti "Sorun ne?" Kerem sinirle çıkıştı "Kameraları kapatabiliriz! İşin içine sıçtık!" Sercan ensesini kaşıdı "Sanırım ebelendik." Sude kafasını salladığında Selçuk üzüntüyle sandalyesine oturdu. Sercan Selçuk'un suratını süzdü "Henüz bitmiş değil. Kamera kayıtlarını incelemeye gidiyorum." dedi aniden. Herkes garipsedi "Hurdalık kayda alınmıyor." dedi Kerem. Sercan olumlu manada kafasını salladı "Biliyorum." sonra çıktı ofisten. Sude saçlarını düzeltti "Boşuna inceleyecek." Selçuk çıkıp giden Sercan'ın arkasından bakakaldı "Belki boşuna değildir." dedi kimsenin duyamayacağı bir sessizlikte.
Özgür evden çıkıp Yaren'i aradı "Buluşalım mı?" Yaren gülerek cevap verdi "Elbette, nerede?" "Sana geliyorum." Yaren izin verdi "Bekliyorum."
Sonbaharın tatsız soğuğu Özgür'ün suratına vurdukça nefesi kesildi. Avucunun içine üfleyip burnuna tuttu ve arabasına bindi. Aynı yolları tekrar giderken suratında mayhoş bir gülümseme belirdi. Damarlarından akan kanın sesini duyabildiğini düşündü. Şarıl şarıl akan bir şelaleyi andırdığını hayal etti. Telefonunu arabaya bağlayıp Here, at the End of All Things- foxwedding'i açtı. Gökyüzünü kapatan bulutlara gözü takıldı. Ardından yanından geçen arabalara baktı. Biraz gazı kökledi ve zihninde dolaşan kurtçukları serbest bıraktı
O gözlerindeki pençelerin bana benzediğini düşünmüştüm. Işıl ışıl parıldayan delilik başka kime ait olabilirdi? Hayatım sefillik içinde geçti. Hiçbir şeyden zevk alamıyordum. Şimdi geriye dönüp baktığımda ne kadar aptal olduğumu hatırlıyorum. Her şey mükemmel. Sen benimle oldukça her şey anlamlı. Beni yarı yolda bırakma sevgilim. Ömrümün sonuna kadar benimle ol. Sen varsan yaşıyorum, sen yoksan küle dönüyorum. Ah benim deli sevgilim, bekle yanına geliyorum. Al beni kollarına fırçalarınla boya zihnimi. Dünyanın berbatlığından bahset hırsla, insanların boşa yaşadığını, eninde sonunda öleceğini hatırlat gaddarca. Ben de mest olayım öleceğimi bile bile kollarında. Kıyametimi getir, kıyametin olayım. Öfkeni kus tuvaline, fırçalarını siyaha, kırmızıya vur. Ben de kaybolayım tiyatronun içinde. Boğduğunu san beni karanlığında ben ışığa yaklaştıkça. Görüyorum pençelerini ama ne acı... onlar ben değilim.
Kapıda küt saçlarını arkaya taramış Yaren karşıladı Özgür'ü "Hoş geldin!" dedi hevesle. Özgür gülümsedi "Hoş buldum." İçeri girip ceketini çıkardı. Yaren üst katı işaret etti "Çizim yapacağım." Özgür kafasını sallayıp onunla beraber yukarı çıktı. Koltuğa oturup önündeki boş tuvale baktı. Yaren de tuvalin karşısına geçti ve bir fırça eline aldı. Gözleri tuvalden başka bir şeyi görmüyordu. Özgür biraz kıskandı fakat ses çıkarmadı. Fırça hala tuvale dokunmadığından Özgür Yaren'in suratını incelemeye başladı. Yüz kasları serbest kalmış, irice gözleri tuvalin bir noktasına sabitlenmişti. Kıyafetine baktı ardından. Vücudunu sarıp sarmalayan mavi ipek pijama takımı giyiyordu. Meme uçları kıyafetten dolayı belli oluyordu. Tekrar Yaren'in suratına baktığında gözleri artık tuvalin üstünde hareket ediyordu. Merakla gözlerini izledi fakat nereye baktığını ya da ne gördüğünü takip etmek akıl işi değildi. Fırçayı siyah boyaya batırıp tuvale yaklaştırdı. İlk baş tereddüt etti fakat sonra tuvalin üstünde hızla kaydırdı. Özgür Yaren'in çizim yaparken onu tahrik ettiğini fark etti ve bacaklarını birbirine bastırdı. Boğazını temizleyip "Ne çiziyorsun?" diye sordu. Yaren duymamazlıktan geldi. Özgür sorusuna cevap alamayınca koltuktan kalktı ve tuvale yaklaştı. Yaren'in hemen arkasında durup çizgileri gözleriyle takip etti. Çizgilerin bir anlam oluşturduğu yoktu. Her çizgi tuvali daha anlamsız hale getiriyordu. En sonunda çizimi tahmin etmekten vazgeçip koltuğa geri geçti. Tavanı izlerken uyuyakaldı.
Yaren Özgür'ü dürttüğünde irkilerek doğruldu ve etrafa baktı. İlerideki perdeden akşam olduğunu anlamıştı "Ne zamandır uyuyorum?" Yaren tuvali işaret etti "Vezir bitene kadar." Koltuktan kalkıp tuvale yaklaştı. Satrançtaki vezir taşı tuvalin ortasında duruyordu. Taşın yanlarında dikenler ve çığlık atan insanlar vardı. Taşı ise bir yılan sarmalamıştı. Yılanın derisi bir çizimden çok daha fazlasıydı. İşaret parmağını yılanın üstünde gezdirdi. Boya pütürlerini hissetti ve gülümsedi "Bu yılan çok gerçekçi." Yaren Özgür'ün yanında bitti "O sadece bir yılan değil." Özgür kaşlarını çattı "Ne?" diye sordu. Yaren yere yattı "Teiresias. Cinsi belli olmayan istediği cinsiyeti alan yılan. Kahinliğiyle ortalığı ayağa kaldıran, Zeus'un saygı duyduğu, Hera'nın cezalandırdığı Teiresias. Bakar bakmaz zihnini okuyup yönlendirebilen sinsi güç." Özgür kafasını sağa yatırdı "Neden veziri sarmalamış ve dikenler, insanlar da neyin nesi?" Yaren iç çekti "Şah satrançta en güçsüz fakat en önemli taş. Öyle ki sadece onu korumak için on beş asker sıraya dizilir. Bazıları ölür bazıları kalır fakat vezir ölürse oyun çoktan bitmiştir, o saatten sonra çırpınan bir oyuncudan başka bir şey değilsindir. İçi boş bir insana verilen sevgi ya da saygı gibi. Ona neden arka çıktığını bilmeyen milyarlarca insan tuvaldekiler. Bir de aşk hastalığına yakalanmış içi buruk vezir. Teiresias kahinliğinden ötürü hangisini alt etmesi gerektiğini biliyor. Piyon, kale, atları fütursuzca geçip vezire musallat oluyor. İçi boş şahı yok etmek istiyorsa en çok beslendiği kaynağı öldürmeli değil mi? O da öyle yapıyor. Bu yüzden insanlar diken içinde. Umursanmadan yıkılıp geçildiler en güçlü aşığı yok etmek için. İşte Vezir. Gücünün farkında olmayan, şaha tutulu kör aşık. Bir de onu yok etmek üzere olan Teiresias." Özgür Yaren'in anlattığı senaryoyu bir oyun misali kafasında canlandırdı ve güldü "Kafandan geçen şeyler hoşuma gidiyor." Yaren yattığı yerden göz ucuyla Özgür'e baktı "Evet, tabii." Özgür Yaren'in yanına oturup nefes alıp verirken inip kalkan göğsüne baktı "Seninle birlikte olmak istiyorum." dedi aniden. Yaren uzandığı yerden doğruldu "Biliyorum." Özgür Yaren'in patavatsızlığına yükseldi ve boynuna parmaklarını götürüp yavaşça dudağını öptü. Yaren Özgür'ün öpücüğüne karşılık verince Özgür hızla Yaren'in üstüne çıktı ve yavaşça öpmeye devam etti. Yaren kollarını Özgür'ün boynuna doladı "Seni öldürtmeliydim." dedi Özgür'ün boynuna öpücükler kondurmaya başlayarak. Özgür ortamın kasvetinden dolayı öyle söylediğini düşündü "Beni zaten öldürüyorsun." dedi mırıldanarak. Yaren pijamasını çıkartıp çırılçıplak vücudunu Özgür'e teslim etti. Özgür'ün kalbi deli gibi atarken "Seni seviyorum." dedi. Yaren gözlerini kapattı "Sen salaksın."
O gün ikisi içinde iyi geçti. Özgür günler boyu Yaren'de kaldı. Her akşam sevişip insanlar hakkında konuştular fakat Yaren eskisi kadar gülümsemiyor ya da şaka yapmıyordu. Özgür bir süre sonra bu durumu takıntı haline getirdi. Paranoyaları onu sarmalarken Yaren'e bu durum hakkında bir şey söylemekten çekiniyordu. Özgür Yaren'in karşısında o kadar pasif kalıyordu ki paranoyalarını sadece Yaren uyurken bir yerleri tekmeleyerek ya da dışarıda deli gibi koşarak bastırabiliyordu. Özgür Yaren'e aşıktı ve Yaren'inde ona aşık olduğunu düşünmek istiyordu. Bu yüzden ona neden somurttuğunu asla sormadı. Sorarsa gelecek olan cevabın "Seni sevmiyorum, bende kalma, evine git, sıkıcısın." olmasından korkuyordu. Her gün Yaren'in aslında Özgür'e deli gibi aşık olduğunu, Özgür'ü kaybetmekten korktuğu için somurttuğunu düşündü. Durumun bu olduğunu o kadar düşündü ki bir süre sonra buna saplantılı bir şekilde inanmaya başladı. O saplantılı oldukça Yaren bir şeyler sezdi.
Bir gün mutfakta otururlarken Yaren "Sende bir şeyler var." dedi. Özgür gülümsedi "Ne var sevgilim?" Yaren ayağa kalkıp su koydu "Daha cesur oldun." Özgür kaşlarını çattı "Bu kötü mü?" Yaren suyunu yudumladı "Hayır değil ama garip. Evden dışarı da çıkmıyorsun." Özgür hevesle ayağa kalkıp Yaren'in elinden bardağı aldı ve tezgaha bıraktı "Çünkü sen evdesin, ne gerek var?" Yaren tezgahın üstündeki bardağa baktı ve Özgür'ün ona olan bağımlılığını kavrayıverdi. Uzun süre sonra ilk defa gülümsedi. Özgür şaşkın şaşkın ona bakarken gülümsemesi kahkahaya dönüştü. Gülüp duran sevgilisine bakarken Özgür de gülmeye başladı. Neden uzun süre sonra güldüğünü sorgulamadı. Cevabı biliyordu. Yaren Özgür'e aşık olduğu, mutlu olduğu için gülüyordu. Somurttuğunda Özgür'ü kaybetmekten korktuğu için somurtuyor, güldüğünde Özgürle mutlu olduğu için gülüyordu. Bu saplantılı inancı onun gerçeğiydi. Özgür Yaren'i belinden tutup tezgaha oturttu. Dudaklarını öpmeye başladı. Yaren hemen ona karşılık verdi, hala gülümsüyordu. Özgür bir rüyanın içine daldı. Yaren de onu uyarmadı. Rüya görmesine izin verdi. İkisi için de her şey mükemmel oluverdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pençe
Mystery / ThrillerÖzgür adında tiyatro düşkünü bir adam barda kendine benzettiği bir kadınla tanışır. Özgür'ün dostu Selçuk ise sıradan bir polis memurudur, disiplinli bir dedektifle tanışmasından sonra sarsıcı bir seri cinayet vakasına atanır. Kimliği belirsiz seri...