Selçuk kafasını kaldırıp saate baktı. Gece yarısı ve üç gündür bu aptal bokun içerisinde sıkıştık. Laboratuvar sonuçlarından en ufak bir kanıt bile çıkmadı. Sadece adamın kimliği elimizde... Mustafa Feryat. Ailesiyle konuştuk, çevresiyle konuştuk fakat kocaman bir hiçlik içerisindeyiz. Ne yapacağımı bilemiyorum. Kafamın içinde dibi boyluyorum. En son ne zaman uyudum?
Kapıyı aralayan dedektifle nefesini tuttu. Lütfen sadece bir ipucu bulduğunu söyle. Eğer kahve almaya geldiysen hayatım boyunca senden nefret edeceğim... Dedektif kahve makinasına yöneldiğinde derin bir iç çekti ve kafasını kaşıdı. "Kahve ister misin?" diye sordu dedektif.
Kıçını tekmelemek istiyorum.
Kafasını hayır manasında salladı ve önünde bulunan dosyaya gözünü dikti. Dedektif kahvesini yudumladıktan sonra Selçuk'un yanına yaklaşıp dosyaya baktı " Eve git istersen. Bugün ben nöbet tutup hiçbir kanıt bulunmayan dosyaya boş boş bakma görevini üstlenebilirim." Selçuk kıpırdandı, senden nefret etme işimi sonraya bırakabilirim... kafasını salladı " Teşekkür ederim. Delirecek gibi hissediyorum." Dedektif kahvesini masaya bıraktı " Umarım yanılırım ama içimde daha yeni başladığına dair bir his var." Selçuk ayağa kalktı ve ceketini aldı " Sherlock Holmes'un akrabası falan değilsin, değil mi?" dedektif gülümsedi ve dosyayı eline aldı, Selçuk'un sandalyesine oturup uzaklara daldı. Selçuk dedektifi biraz süzüp "Garip insanlar..." diye homurdanarak odadan çıktı.Tiyatro perdeleri kapanırken Özgür gözlerini kapatmış ve bir elini midesine koymuştu. Kusacak gibi hissediyorum. Delilik bu.
Oyun gözünde canlandı.
Dük Elizabeth'in abisiydi. Elizabeth'in sapsarı saçları ve hayata ışık saçan kahkahaları vardı. Elizabeth dört yaşına bastığında oyuncak ayısıyla oynuyor, peltek sesiyle ona bir şeyler anlatıyordu. Elizabeth oyuncağını öpüp bacak arasına koyup uyuyakalmadan önce " Abi tuhaf. Abi hayaletlerle konuşur, abi beni sever." demişti.
Bütün seyircilerin uğultusu aklına geldi, Özgür olanların farkında olmanın verdiği mide bulantısıyla mücadele etmeye çalışırken seyircilerin gözünde dramatik bir aile canlanıyordu. Bağırmak ve orayı terk etmek isterken ellerini koltuğa bastırıp geçen saniyeleri sayıyordu. Dük asla Elizabeth'e dokunamamıştı. Bu yüzden bacak arasına koyduğu oyuncağı alıp geceleri mastürbasyon yapıyordu. Dük'ün yan odadaki bağırışları orgazmdan dolayı olan haykırışlardan başka bir şey değildi. Şizofren değildi. Sadece dört yaşındaki kardeşine yapacaklarını ve evin içerisindeki kargaşayı gizleyen bir örtüydü "şizofreni" Tehlikeyi masumlaştıran şeyin sadece psikolojik bir rahatsızlık olabileceği hangi delinin aklına gelirdi? Oyuncakla konuşur gibi yapar Elizabeth'in odasına geri koyardı. Elizabeth ise hasta abisiyle oyuncağını paylaştığı için mutlu olur, oyuncağıyla sohbet eder bacak arasına koyar ve uyurdu. Dük'ün annesi olanların farkında olduğundan dolayı Dük'e bağırır ve döverdi. En sonunda bu duruma katlanamayan annesi onu hastaneye bırakmıştı. Dük hastanede feryatlar koparırken, bu ağır hastalıklı durumu kaldıramayan annesi Elizabeth'e silah doğrultup ağlamıştı. Kızına ateş edemeyen acılar içerisindeki anne oyuncağı eline alıp kendi kafasına ateş ederek intihar etmişti. Küçük Elizabeth kanlar içerisindeki oyuncağına her şeyden habersiz bir şekilde bakarken arkada Dük'ün haykırışlarıyla perde kapanmıştı.
Özgür insanları dinledi. Kilolu bir adam yorumladı "Anne dediğin böyle mi olur! Şizofren bir çocuğu var diye hastaneye kapatmak nedir? Kendi şerefsizliğini kaldıramadı!" Özgür midesine giren kramplarla baş edemez bir halde hızla salonu terk etti ve lavaboya girdi. Dakikalar boyu kustu oracıkta. Ta ki midesindeki öz sıvı boğazını yakana dek. Kusmaktan dolayı gözleri yaşarmıştı, kulaklığını titreyen elleriyle taktı ve dışarı çıktı. Derin bir nefes aldı ve hızla parka yöneldi umarım oradasındır.
Parkın içerisinde gezindi fakat kadını bulamadı. Salıncaklardan birisine oturdu, çok mu geç kaldım? Arkasında bir hışırtı duyduğunda heyecanla salıncaktan kalktı. Kadın, adamı süzdü ve elindeki sigarayı ağzına koydu " Çakmak getirdin mi?" Özgür cebine elini attı. Çakmağı çıkartıp ateşi kadının sigarasına tuttu. Alev alan sigarayı içine çekip kaydırağın yanında bulunan banka oturdu kadın. Özgür ne yapacağını bilemez bir vaziyette çakmağı cebine attı. Kadın kahkaha attı " Ne? Davetiye mi bekliyorsun? Otursana!" Özgür kafasını önüne eğdi ve kadının yanına oturdu. Ortam sessizleşmişti ve kadının sigarasından çıkan hafif ateş sesi dışında bir ses duyulmuyordu Ne demem gerekiyor? Konuşmalı mıyım? Lütfen sessizliği boz! Sıkıldı mı? Kadın sigarasını söndürüp gözlerini yere sabitledi "Hep böyle sessiz misin?" Onun ani ses tonuyla kendisiyle konuşmayı bıraktı " Evet sanırım. Aslında hayır sadece gerginim." dedi. Kadın cebinden iki dal sigara çıkardı ve birisini adama uzattı " Seni geriyor muyum?" Özgür kadının elinden sigarayı alıp önce kadının sonra kendisinin sigarasını yaktı "Benimle alay ediyor gibi konuşuyorsun." Kadın bakışlarını Özgür'ün dudağına kaydırdı "Gerçekten sessiz misin yoksa kendi kendine konuşan delinin teki mi?" Özgür kafasını az önce oturduğu salıncağa çevirdi ve sigara dumanını üfledi "Kendi kendine konuşmak delilik mi?" Kadın, adamın baktığı salıncağa baktı. Özgür'ün telefonu çaldı. "Bir saniye Selçuk arıyor." Telefonu açtı "Alo?" "Özgür eve doğru gidiyorum. Gelir misin?" Özgür kadına baktı "Bir arkadaşımla gelsem olur mu?" "Güven vericiyse olur." Telefon kapandığında ayağa kalktı "Güven verici misin?" Kadın sigarasını fırlattı "Hayır." "Harika, dürüst insanları severim."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pençe
Misteri / ThrillerÖzgür adında tiyatro düşkünü bir adam barda kendine benzettiği bir kadınla tanışır. Özgür'ün dostu Selçuk ise sıradan bir polis memurudur, disiplinli bir dedektifle tanışmasından sonra sarsıcı bir seri cinayet vakasına atanır. Kimliği belirsiz seri...