Tuhaf başlayan ve tartışmalarla dolu iksir dersinden sonra bitki bilim dersi için kitaplarımı almaya ortak salona dönmekteydim.
Adımlarımı mümkün olduğu kadar hızlı atıyordum. Kaşlarım çatıktı ve sinirlerim tepemdeydi.
Ders boyunca iksirden çok benimle uğraşan Rosier oğlu sağ olsun. Ah tabi her lafa atlayan Lestrange. O çocuk susmak bilmiyor. Bahsine varım ki uykusunda da konuşuyordur.
Kafamı sıradan kaldırdığım da iksir dersi yeni başlıyordu. Yanımda ise Carlo değil Roiser vardı. Bu duruma şaşırsam da bir şey demedim. Ama ahmak insanlar diyordu. Yine aptalca imalarda bulunmuşlardı. Ama öyle bir şey olmadığı için pek umrumda değildi.
Üç kişilik yatakhaneye girdiğimde içeride kimse yoktu. Bu benim işime gelirdi. Çantamı yere atıp, yatağa uzandım. Burayı seviyordum.
Ortak salonumuz gibi yatakhanelerimiz de çok güzeldi.
Oda da üç tane, dört direkli yatak vardı.Nevresimler siyahtı, yatak örtülerinin ise yeşil ipek kumaştan yapılmıştı üzerine ise gümüş rengi işlemeler eklemişti,her yatağın yanında üç gözlü siyah komidinler, taş zeminin üzeri de ise kocaman gri bir halı vardı. Diğer kenarda daire şeklinde siyah dört kişilik masa biraz arkasında ise çok büyük olmayan bir kitaplık vardı. Başka bir kenarda ise banyonun kapısı vardı.
Banyo ise gri mermerler ile kaplanmıştı. Bir kenarda beyaz bir küvet vardı. Büyük bir lavobo ve klozet. Yine küçük gri bir halı, duvarda ki askılar ve tek kapaklı üç dolap gayet güzel ve rahattı ama oda daha güzeldi heryerinde mumlar vardı. Ve yanmayan meşaleler. Duvar raflarında kuru kafalar.
Ama en önemlisi:
Göle bakan kocaman pencereler.
Herneyse hâlâ uykum vardı. Ve derse gitmek istemiyordum. Açıkçası bitkibilimi sevdiğim söylenemezdi. Ama sorumluluk sahibi olmam ve derse gitmem gerekiyor. Daha fazla oyalanmadan kalkıp gerekli kitapları aldım. Odamdan hemen ardından ise ortak salondan çıkıp bahçeye ilerledim.
***
Nihayet bitkibilim dersi bitmiş ve o lanet yerden kurtulabilmiştim. İkinci sınıftayken adam otlarının sesi yüzünden bayılmıştım ve bu dersi sevmiyordum.
Sıradaki ders için kaleye doğru yürüdüm. Arkamda birkaç kızın kıkırtısı gelirken neyin bu kadar komik olduğunu merak etmiştim. Aralarından biri iç çekip 'geliyor' diye mırıldandığında otamatik olarak karşıya bakmıştım. Gördüğüm şeyle göz devirirken yürümeye devam ettim.
Herkesin hayran olduğu Sirius Black ve diğerleri -aslında Remus yanlarında değildi- karşıdan geliyordu.
Ama bu işte bir gariplik var. Onların dersleri bitkibilim değil ki burada ne arıyorlar?
Potter'ın parmağıyla beni göstermesiyle buraya doğru yürümeye başladılar. Kaşlarım havaya kalkarken hangi yüzle benimle konuşacaklarını merak ediyordum.
Hepsi yanıma ulaştığında ilk konuşan Pettigrew oldu.
"Elin-" Sözünü kesip yanlışını düzelttim.
"Lupin. Bana adımla seslenmeye kalkma." Onun ve diğerlerinin kaşları havalanırken konuşmaya devam ettim.
"Herneyse bir şey mi oldu?"
"Biz birkaç haftadır bir şeyler duyduk onu soracaktık." Potter'ın cümlesinden sonra diğerleri kafalarını sallamışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑲𝑬𝑯𝑨𝑵𝑬𝑻 | 𝓡.𝓐.𝓑.
Random"𝑫𝒆𝒈̆𝒆𝒓𝒔𝒊𝒛 𝒅𝒆𝒈̆𝒆𝒓 𝒃𝒖𝒍𝒖𝒑, 𝒄̧𝒂𝒈̆𝒓ı𝒍𝒂𝒄𝒂𝒌 𝑩𝒆𝒌𝒄̧𝒊 𝒚𝒐𝒍𝒖𝒏𝒅𝒂𝒏 𝒔𝒂𝒑ı𝒑; 𝒚𝒆𝒎𝒊𝒏𝒊𝒏𝒊 𝒃𝒐𝒛𝒂𝒄𝒂𝒌. 𝑲𝒐̈𝒍𝒆 𝒇𝒆𝒓𝒚𝒂𝒕 𝒆𝒕𝒕𝒊𝒈̆𝒊𝒏𝒅𝒆 𝒔𝒖𝒚𝒂 𝒂𝒕𝒆𝒔̧ 𝒅𝒖̈𝒔̧𝒎𝒆𝒛𝒔𝒆, 𝒌𝒖̈𝒄̧𝒖̈𝒌 𝒌𝒓𝒂𝒍 𝒚𝒐...