Adımlarım boş bir parka vardığında çaresizce iç çekip bulduğum bir banka ilerledim. Hayat gerçekten acımasızdı, hem de fazlasıyla. Paralar içinde boğulan avukat annem bana para vermeye tenezzül etmediğimden sokakta kalacaktım. Sığınacağım bir yerim, yurdum, kimsem yoktu. Yalnızdım ve ben artık bu yalnızlıktan çok sıkılmıştım.
Bavulumu bankın üzerine koyup dizlerimi kendime çekerek oturdum. Karnım acıkmıştı ama bir şeyler almaya gidemeyecek kadar da yorgun hissediyordum. Telefonumla uğraşırsam şarjı biter diye korktuğum için oyalanacak bir şey de bulamıyordum. Hiçbir şey bulamayınca bavulumu alıp salıncağa koydum, diğerine de ben oturdum. Emniyetini aşağı indirip el koyma kısmına ellerimi koydum. Uzun değildim ancak salıncak benim bile boyumu taşıyamayacak kadar küçüktü. Ayaklarımla kendimi ittirdiğimde biraz hız kazanabilmiştim.
Küçükken beni sallayacak bir babam olmamıştı. Düştüğümda kaldıracak, bisiklet sürmeyi öğretecek, yaşım geldiğinde öğrenmem gerekenleri anlatacak, başım sıkıştığında peşine takılacak babaya sahip değildim. Onu suçlamıyordum, biliyordum o beni hep gökyüzünden izliyordu. Annem bana ağlarsam babamın çok üzüleceğini söylemişti. Beni görebildiğini ve bulutların arkasından bize baktığını anlatmıştı. Öyle beynime işlemişti ki bu fikir büyüdüğümde bile hep öyle sanmıştım. Babam yoktu ama annem vardı. Hakkını yiyemem benimle çok güzel ilgilenirdi. Hassas bir çocuktum, babamın eksikliğini hissettirmemeye çalışır ve bunda da epey başarılı olurdu.
Ta ki ben eşcinsel olduğumu fark edene kadar...
Ona söylediğimde birkaç hafta benimle konuşmamıştı. Daha yumuşak bir tepki bekliyordum, annemin beni hep destekleyeceğini sanardım. Öyle olmadı. Beni özel ve yatılı bir okula verdi. Sonrasında da parasal anlam dışında benimle olan tüm ilgi alakasını kesti.
Düşüncelerimi aklımda iyice yoğunlaşırken kafamı iki yana sallayıp ayaklarımla bir kez daha ittirdim. Biraz daha hızlanmıştım şimdi. Dudaklarım iki yana kıvrılırken tekrar ittirdim. Ayaklarım yere sürtünüyor olsa da yine de hızlanıyordum. Sanki hızlandıkça, hareket ettikçe bir şeyleri atlatacakmışım gibi geliyordu. Öyle yaptım.
Kendi kendime hızlanabildiğim kadar hızlandığımda uzun süredir salıncağa binmediğimden karnım karıncalanmıştı. Yorulup durdum, dudaklarımdaki gülümsemeye mani olamıyordum. Bir şeyleri kafamdan atmak istemiştim ve başarmıştım da.
Sadece bir süre kadar.
Parkın girişinde bir grup insanın sesi geldiğinde usul usul sallanan salıncağı durdurdum tamamen. Dudaklarımı büzüp yanımdaki salıncakta duran bavulumu kucakladım. Sokak lambasının altına geldiklerinde bugün görmek istediğim son kişi bile olmayan grubu gördüm; Onur'un arkadaşları. Derin bir iç çekip salıncağın emniyetini kaldırdım. Tek hamleyle kalkıp kucağımda bavulla ilerledim. Yüksek sesle konuşup birbirlerine küfürler savurarak gülüşüyorlardı. Burnumu çekip beni görmemeleri umuduyla kaydırağın altından eğilmiş bir biçimde geçtim. Onlar bir banka otururken dudaklarımı ısırıp ses çıkarmamaya çalışıp neredeyse parmak uçlarımla koşmaya başladım. Bankı geçtikten sonra da durmayıp kapıya doğru koştum ve tümsekten atlayıp arkama bakarak hızlı hızlı yürümeye devam ettim. Sert bir şekilde birine çarpana kadar... Karşımdaki bedene hiç etki etmezken ben geriye savruldum. Bana zarar vereceğinden korktuğum için bir kolum yüzümün hizasına gelmişti. Bazen yüzüme çok hasar alınca iyileşmem zaman alıyordu çünkü.
"Ö-özür dilerim." dedim kısık ve titreyen sesiyle. Kolumun arasından hafifçe başımı kaldırıp kim olduğuna baktığımda şaşırıp biraz da ürkmüştüm. Onur kaşları çatık bir şekilde yüzüme bakıyordu. Birkaç adım geriye gidip sağ kaldırımdan yürümek için bir hamlede bulundum ancak kolumu sıkan eli beni engelledi.
"Ne işin var senin burada bu saatte?" dedi öfke ve nefret dolu sesiyle. Ona doğru döndüğümde kolumdaki eline tiksinircesine bakıp çekti. Boşta kalan ve biraz acıyan kolumu ne yapacağımı bilemediğimde bavuluma sarmıştım. Sokak lambasının yakınlarında olduğumuzdan yüzünü net görebiliyordum. Karamelimsi saçları öylesine dağılmış alnına dökülmüştü. Kaşları çoğu zaman olduğu gibi yine çatık, ela gözleri hafif kısıktı. Onu incelemek yerine cevap vermem gerektiğini hatırladığımda kendime kızarak boğazımı temizledim.
"Ben parktaydım yani... Sana da dediğim gibi kalacak yerim olmadığından burada kalacaktım. Sonra sizi gördüm, kalktım." dedim ve inatla yeşil gözlerime bakan ela gözlere direnemeyip başımı çevirdim. Tek kaşı havalandı, rahat bir tavırla elini cebine koydu.
"Senin şimdi gerçekten kalacak bir yerin yok mu?" Ses tonu şüpleydi. Başımı iki yana salladım. İşaret parmağımı bavulumda bulunduğu yere sürtüp yanağımın içini ısırdım. O da bir şey söylemedi. Ben konuşmanın onun için bittiğini düşünüp tekrar ilerleyecekken yine tiksinti dolu sesiyle konuştu.
"Bir yer bulana kadar evimde kal ucube, sonrasında da ne halt yersen ye." dedi kelimelerin üzerine bastırarak. Yüzünü hafifçe buruşturmuş sanki aklından aynı evde kalsak ne olabileceğini geçiriyormuşçasıne bir hal almıştı. Başımı yeniden iki yana salladı .
"İstemiyorum, sağ ol." dedim. Gözlerini devirip çene hareketi yaptı.
"Gurur yapacak durumda değilsin aptal, ilerle."
"İst-" Tekrar konuşacağım sırada sesli bir nefes verip elini ağzıma kapadı ve beni sürüklercesine çekmeye başladı.
"Çok konuşuyorsun bazen biliyor musun?" dedi alay eder gibi. Ağzımı açıp bir şeyler söylemeyi denedim ama eli buna engel oluyordu. Sadece onun anlamadığı ama benim hakaret dolu homurtularımı duyuyordu.
Beni kolayca bir eliyle sürüklerken diğer elini cebine atıp telefonunu çıkardı.
"Lan Mete benim bir işim çıktı gelemem şimdi takılın siz.... Sana ne lan kapat hadi!"
Ben elini ısırıp dizine tekme atarak kaçsam ne olur diye düşünürken anayola inmiştik bile. Elini salladı, önümüzden geçen bir taksiyi durdurdu. Hızlıca beni arabanın arka koltuğuna tıkıp şoförün yanına geçti. Adresi verip parayı çıkardı. Hem de bunları sadece 30 saniye içinde yaptı. Kaşlarımı çatıp kollarımı birbirine geçirdim. Orta yaşlardaki sürücüye baktım.
"Abi bu beni götürüyor bir yerlere ama benim isteğim olmadan biliyor musun?" Adam afallayarak ikimize de baktı. Ben inansın diye başımı hızlı hızlı sallarken Onur aynadan sanki birazdan öldürecekmiş gibi bakıyordu.
"Yok abi öyle bir şey. Kardeşim o benim. Annem çağırdı eve gelmemek için böyle yapıyor. Sen ona bakma." dedi şoföre. Adam iyice afallamıştı.
"Ya abi benim annem yok, içmiş mi bu ne diyor. İndir sen beni!" dedim. Ön koltuktan Onur kafama vurmak için elini uzattığında korkuyla küçük bir çığlık atıp kapıya yapıştım.
"Abi sen sür yoksa bu benim elimde kalacak bak annem bekliyor açım ben yemek yemedim daha!" dedi hızlı hızlı konuşurak. Adam gözlerini büyütüp başını iki yana salladı.
"Allah'ım sen beni nelerle sınıyorsun." diyip derin bir nefes verdi ve biraz daha gaza bastı.
Yenilmişliğin verdiği sinirle arkama yaslanıp hala bana vurmaya çalışan Onur'un elinden kaçmak için çabalıyordum.
———————
marabalar -fazla khaleessiiii okuyunca normal selam verme şeklini unutmuşum ciddili- telefonum bozulduğu için bölüm atamadım :(. kitabı yayınlamaya karar verdiğimde her gün bir bölüm atarım diye düşünmüştüm ama başaramadık malesf. neyse bundan sonra daha sık bölüm atacağım telefonumdaki arıza da düzeldi zaten hep beraberiz!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elma Ağacı (bxb)
Teen FictionBir homofobikle aynı evdeyken hayatta kalma sürem ne kadar olabilirdi? Not: Yazdığım ilk kurgu olduğu için cringe öğeler fazlasıyla mevcuttur.