"Bulut hadi!" Onur'un aşağıdan sabırsız bağırışını duyduğum an çabucak elimdeki çantamla aşağıya inmeye başladım.
"Geldim bu sefer tamam tamam!" diye bağırıp yanına koştum. Arabanın yanında elinde piknik sepetimizle beraber bekliyordu. Daha doğrusu piknik sepetini arabanın tavanına koymuştu.
"Bir an dedim evde kalacak herhalde."
"Yaa bağcıklarımı bağlayamadım acele ettirdin diye zaten." diye homurdandığımda başını iki yana sallayıp eğildi.
"Getir bakalım." Gülümseyip omzundan tutunarak ayağımı kaldırdım. Her iki ayakkabımın da bağcığını bağladıktan sonra doğruldu.
"Hadi yavrum binelim gidelim çok geç olmadan."
"Tamamdır." Mutlulukla hoplaya zıplaya arabanın yan koltuğuna ilerledim. Kapıyı açıp bindim ve kapattım. Sepetimizi bagaja koyan Onur da yanıma bindi. Önce kendi kemerini sonra da benim kemerimi bağladı. Geri çekilmeden önce yanağımdan öptü. Gülümsemem daha da genişlerken yüzüne baktım. Arabayı olduğumuz yerden çıkardı, temkinli bir şekilde sürmeye başladı. Normalde hız yapmayı seven birisi olduğunu biliyordum ama arabada ben varken bazen gereksiz fazla yavaş sürüyordu. Hız sevmezdim ama onu uyarıyordum azıcık daha hızlan diye.
"Sen böyle çok tatlı olunca yiyesim geliyor seni." Kıkırdayarak boşta duran elini tuttum.
"Benim de seni."
"Bak seen." Yine güldüğümde o da güldü. Elini kucağıma çekip parmaklarımı damarlarının üzerinde gezdirmeye başladım. Kemikli, damarlı ve uzun bir eli vardı. Ellerini çok seviyordum. Bir anda elini kaldırıp yanaklarımı sıktı.
"Yapma şöyle tatlı şeyler." Gülerek elini bıraktığımda o da gülümsedi.
Üzerinde siyah, bedenine göre bir tişört vardı. Ne dardı ne genişti. Kaslarını biraz ortaya seriyordu ama. Altında siyah kot pantolon vardı. Boynunda ise kolyemiz. Benim üzerimde kot bir tulum vardı. İçime de beyaz bir tişört giymiştim. Boynumda kolyemiz, birkaç parmağımda Atlas'ın hediye ettiği yüzükler vardı. Birbirimize sürekli böyle takı hediye ediyorduk.
"Oje alabilir miyiz?" Bir anda sorduğum soruyla hafif şaşırsa da başını salladı. Aslında benim de aklıma birden gelmişti.
"Tabiki alırız, ne renk istersin?"
"Im siyah!"
"Tamamdır bebeğim dönüşte bakalım olur mu?"
"Oluuur."
Gülümseyip ayaklarımı sallayarak yola bakmaya devam ettim.
————
Bir süre konuşup eğlenerek geçirdiğimiz araba yolculuğumuzla beraber nihayet piknik alanına geldiğimizde arabayı park ettik. Onur sepeti aldığında ben de sırt çantamı sırtıma taktım. Sepet ağır olduğu için benim taşımamı istemiyordu. Açıkçası benim de işime geliyordu.
Ormanlık alana geldiğimizde etrafı incelemeye koyuldum. Parıl parıl parlayan güneş uzun çam ağaçları yüzünden direkt olarak bize ulaşmıyordu. Arada bir çok naif bir rüzgar esiyor, çam ve toprak kokusunu beraberinde bize sunuyordu. Gökyüzü parlak, bulutlu, temizdi. Çimenlik alanların daha çok hakim olduğu ancak yer yer yalnızca toprağın da olduğu bir yerdi de. Piknik masaları ve küçük bir parkla süslenmişti. Tek tük aile ve çocuk vardı. Daha kalabalık olmasını bekliyordum ama böylesi elbette daha iyiydi.
"Şuraya geçelim mi?" Onur'un işaret ettiği yer çimenlik bir alandı. Ağaçların içinde kalıyordu, göze batmıyordu.
"Olur." dedim omuz silkerek.
Peşinden oraya doğru ilerledim. Geldiğimizde oturacağımız masanın üzerine sepet ve çantayı koyduk. Sepetin en üzerine yerleştirdiğimiz örtüyü çıkarıp beraber yere serdik. Onur yine de her ihtimale karşı uçmasın diye köşelerine taş koydu. Birlikte sofra bezini de masanın üzerine örttük, ağaçların arasında olduğundan birazcık kirliydi.
"Hemen yiyelim mi?"
"Evet ben çoook acıktım." Gülümseyerek sepetten yiyeceklerimizi çıkarmaya başladı. Kahvaltı için geldiğimizden kahvaltılık, yumurta, simit gibi şeyler almıştık. Masayı kurarken ona yardım ettim, malzemeleri güzelce masaya yerleştirdim.
"Hadi oturalım." Başımı sallayıp onun karşısına oturdum ve beraber kahvaltı yapmaya başladık.
————
Yemeğimiz bittikten sonra masayı toplamış biraz doğada yürüyüşe çıkmıştık. Bu süre zarfında kendimizi, doğayı fotoğrafa almıştık hep. Mutlulukla piknik alanımıza dönüp örtünün üzerine oturduk. Onur beni kucağına çektiğinde itiraz etmeden gülümseyerek bacaklarımı iki yandan sarkıttım. Hızlı, yumuşak öpücükleri yüzümün her köşesindeyken ben gülerek saçlarını okşuyordum. Ellerimi yanaklarına indirip hafifçe baskı uyguladıktan sonra ben de onu öptüm.
"Bebek gibisin." dedi gülümseyerek. Eğer bana her iltifat ettiğinde kal gelmeseydi ağzımı açıp bir şeyler söylerdim. O demek istediğim her şeyi anlamış gibi burnunu boynuma gömüp derin bir nefes aldıktan sonra kocaman bir öpücük bıraktı. Boynum beni biraz huylandırıyordu bu yüzden başımı eğdim hafifçe. Ben başımı eğince bu sefer onun boynu benim önüme serilmişti. Adem elmasından öptüm.
"Ne yapalım şimdi?" diye sorduğunda dudaklarımı büzüp düşündüm.
"Imm, resim yapalım!" Hızlıca kucağından kalkıp çantama uzandım. İçinden 2 A-4 kağıdıyla kalemliğimi çıkardım. "Bak şimdi sen bu kağıda bir şey çizip bana vereceksin ben de sana benim kağıdımı vereceğim. Birbirimizin çizdiği şeylere bir resim daha ekleyeceğiz. Böyle değişe değişe resim çizeceğiz."
"Tamam başlayalım hadi."
"Evet hemen başlayalım."
Kağıdın altına koyacak bir şey çıkardıktan sonra birini ona diğerini kendime aldım. Bağdaş kurarak oturduktan sonra çizmeye başladım.
————
Beraber resim çizmiş, ormanda yürümüş -Onur bir ara beni omuzlarına almıştı-, bir şeyler yemiş, bulutlardan şekil bulmaca, isim-şehir oynamış, sohbet etmiş en sonunda da ortalığı toparlayıp eve gelmiştik. Öyle güzel bir gün geçirmiştim ki eve gelmiş olmamıza rağmen hala ağzım kulaklarımdaydı.
Ayrıca bana söylediği gibi bir yerde durup siyah oje bile almıştık.
Duş aldıktan sonra akşam yemeği yiyip biraz televizyon izlemiş ardından beraber sarılarak uyumuştuk.
————
kitabıma yazdığınız yorumlar, okunmalar, oylar beni çok mutlu etti çoook teşekkür ederim, iyi ki varsınızz✌🏻💚
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elma Ağacı (bxb)
Roman pour AdolescentsBir homofobikle aynı evdeyken hayatta kalma sürem ne kadar olabilirdi? Not: Yazdığım ilk kurgu olduğu için cringe öğeler fazlasıyla mevcuttur.