İnanılmaz bir baş ağrısı gözlerimi açar açmaz beni kucakladığında yüzümü buruşturdum. Sanki birisi kafama defalarca bayılana kadar vurmuş, beni mahvetmişti. Gözlerim bir süre ışığa alışamadı, neredeyse kapalı bir şekilde kaldılar.
Sadece bir saniye gözümü araladığımda gördüğüm bedenin hayal olduğunu sanıp hemen geri kapadım. Çabucak yattığım yerden doğrulup gözlerimi kırpıştırmaya başladım.
Hemen karşımdaki Onur elindeki bir bardak su ve ilaçla bana bakıyordu. Gerçek olup olmadığı konusunda kendimle öyle çok iç savaş veriyordum ki elimi istemsizce öne doğru uzatıp bacağına dokundum. Bu eğer bir rüya olsaydı dokunduğum an giderdi.
"Günaydın." dedi kısık bir sesle. Elimi hemen çektim.
Parmak uçlarım yanıyordu. Oldukça basit bir hareket bile özlemimi yenilemişti. Yine de belli etmemeye çalıştım. Başımı kaldırıp nerede olduğumuza baktığımda bizim evimiz olduğunu görüp daha da çok kaşlarımı çattım.
"Benim ne işim var burada?" Sesimi sert çıkarmak için yine çok çabalamak zorunda kalmıştım.
"Dün," dişlerini sıkıp yutkundu. "Dün, attığınız konumu görünce gelmek zorunda hissettik. İyi ki gelmişim, geldiğimde önünü bile göremeyecek kadar sarhoştun ve herifin biriyle dans edip duruyordun." Onun sesi benimkini bile bastıracak kadar sert çıkmıştı.
Kaşlarımı serbest bıraktım.
"İyi de ben içmedim ki-" Aklıma Atlas geldiğinde içtiğime neredeyse emin oldum. Elimi yüzüme atıp sertçe ovuşturdum.
"Ne zamandır uyuyorum?" Gözlerime kısaca bakıp omuz silkti.
"Çok olmadı, sanırım. Birden uyandın zaten normalde daha fazla uyuman lazımdı."
Bir şey söyleyemedim. O da bir süre söyleyemedi. Karşımdaki çalışmayan televizyonu izlerken önüme ilaçları uzattı.
"İç onu, sonra da duş al. Kendine gelirsin."
"İstemiyorum evde yaparım ben her şeyi." Ters ters suratıma baktı.
"Bir kere de dediğimi yap Bulut."
Reddedemedim çünkü eve kadar nasıl gideceğimi bilmiyordum. Ayrıca ciddi anlamda başım yerinden çıkacakmışım gibi dönüp ağrıyordu.
Omuzlarımı düşürüp hırsla önümdeki suyu ve ilacı aldım. İlacı alel acele yuttuktan sonra yine sinirle üzerimdeki örtüyü atıp ayağa kalktım. Ezbere bildiğim evde duşun olduğu koridora girip kendimi çabucak içeriye attım.
————
Üzerime giyindiğim bornozun önünü kapatıp az önce Onur'un tıkladığı kapıyı usulca açtım. Elinde birkaç parça kıyafet vardı.
Gözlerini kaçırıp kapıya bakarken kıyafetleri uzattı.
"Altına sana uygun bir şey bulamadım ama belki bu idare eder." Üşüdüğüm için hızlı hızlı başımı salladım sadece.Elindeki kıyafetleri alıp bornozu tutarak kapıyı tekrar kapattım giyinmek için.
Çıkardığım kıyafetlerimin arasından iç çamaşırımı ayırdım çünkü altıma giyebileceğim başka bir şey yoktu. Pantolonumun dizleri içtiğim şeyden olmuştu ve çok kirliydi.
Yine aşırı uzun, neredeyse elbise gibi olan bir tişört vardı. Bu tişörtü daha önce birkaç kez üzerinde görmüştüm. Siyah-gri önünde ve arkasında baskılar olan bir şeydi.
Kurulandıktan sonra iç çamaşırımı giyip üzerime tişörtü geçirdim. Etekleri diz kapaklarıma kadar uzanıyordu, kolları dirseğimden bir karış kadar aşağıdaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elma Ağacı (bxb)
Ficção AdolescenteBir homofobikle aynı evdeyken hayatta kalma sürem ne kadar olabilirdi? Not: Yazdığım ilk kurgu olduğu için cringe öğeler fazlasıyla mevcuttur.