Sağanak halde yağan yağmur üzerimi sırılsıklam etmiş, gözlüğüme düşen damlalar önümü görmeme engel olmuştu. Yağmurun yağmasını severdim ama ıslanmayı pek sevmezdim. Çantamdaki kitaplarım ıslanmasın diye göğsüme saklayıp yarımyamalak kollarımı dolamıştım. Hazırlıksız yakalandığımdan şemsiyem yoktu yanımda.
Bahçedeki elma ağacına kısa bir bakış attım ve alelacele kapıyı açtım. Nefes nefese kalmış bir şekilde kapıyı kapatacakken benden pek de farkı olmayan Onur hızlıca içeri girdi. Okul gömleği yağmurda ıslandığından şeffaflaşmış tüm vücudunu ortaya seriyordu. Hemencecik başımı çevirdim.
Hiç konuşmadan ikimiz de merdivenleri çıkıp odamıza girdik. Çantamı kuruması için peteğin üzerine bıraktım. Giyinmek için de kıyafetler çıkardım ve daha fazla vakit kaybetmeden duşa girdim.
Üzerimi giyindikten sonra çantamın içindeki ıslanmış kitapları çıkarıp tek tek peteğin üzerine bıraktım. Küçük adımlarla aşağı indiğimde Onur'un koltukta oturuyor olduğunu görmüştüm. Yüzünde oldukça ciddi bir ifade vardı, pür dikkat telefona bakıyordu. Ses çıkarmamaya çalışıp koltuğun diğer köşesine oturdum.
"Yemek hazır birazdan hazırlarım masayı da." diye mırıldandı. Sesi düşünceli ve hafif de öfkeli çıkmıştı fakat bu sefer bana karşı değildi bu öfke.
"Tamam." dediğim sırada telefonu çalınca ayaklanıp mutfağa giderken konuşmaya başladı. Mete'yle konuşuyordu sanırım, anlamamıştım.
"Oysa eğer sikerim ebesini bu sefer beni tutamazsın Mete... Bakacağız işte... Devam et sen... Aynen mesajlarını kontrol et tekrar... Birisi yaptırmış da olabilir... Benim de aklımda o var... İyi sonra haber verirsin..." Telefonu kapattığında tezgahın üzerine hazırladığı köfteleri masaya götürdü. Hemen ayağa kalkıp peşinden suyu ve bardaklarını götürdüm ben de.
Beraber hazırladığımız masaya oturduğumuzda her zamanki gibi sessiz ve kendi halimizdeydik. Aynı evin içerisindeydik ama çoğu zaman konuşmuyorduk birbirmizle.
————
Yemeğimizi yiyip topladığımızda ben bulaşıkları yıkamıştım sonra da koltuğa oturmuştuk. Ben Onur'un verdiği filmlerden birini takmış onu izlerken Onur hala telefona bakıyordu. Arada bir gözlerimiz kesişiyor hızlıca önümüze dönüyorduk.
Elimdeki sütün kutusuyla uğraşıp dönen olayları izlerken bir anda ışıklarla beraber televizyon kapandı. Etraf tamamiyle karanlığa bürünürken sadece çok çok az bir şekilde pencereden süzülen ay ışığı düştüğü kısmı aydınlatıyordu.
"Hasiktir ya elektrikler gitti." dediğinde bunun uzun sürecek bir şey olduğunu anlamıştım.
Tek sorun; küçüklüğümden beri karanlıktan ölümüne korkar oluşumdu...
Şimdi bile ellerimi dahi görememek soluğumun hızlanmasına sebep oluyordu.
"Neredesin Bulut? Olduğun yerde kal." Otoriter sesiyle başımı iki yana salladım.
"Kalamam."
"Kalamam mı?"
"Korkuyorum neredesin?" Koltuğun kenarlarından ve göremesem de yerini ezbere bildiğim gözlüğümün çerçevesinden tutunmuştum.
"Neyden korkuyorsun?" diye sorduğunda sesi şaşkın çıkmıştı.
"Karanlıktan çok korkuyorum."
————
"Yeter artık rahat bırakın beni!" Yediğim yumruk yüzünden yanağım çok acımıştı. Dudaklarımdan çeneme doğru ince bir çizgi halinde kan akıyordu. Ağlayarak orayı tuttum ve olduğum yere daha çok sindim. Birisi gelsin de beni kurtarsın istiyordum.
"Kalk lan ibne!" Kolumdan sürükleyerek bir yere götürmeye başladıklarında koridorda bizi gören 1-2 kişi bile yardıma gelmemişti. Direnmeye çalışıyordum ancak yapamıyordum, güçsüzdüm.
Okulun bodrum katına kadar indikten sonra sertçe beni içeri ittirip geriye düşmeme sebep olmuşlardı. Dizlerim soyulmuştu, sızlıyordu.
"Ne oluyor lan?" Onur'un sesini duyduğumda başımı kapıya doğru çevirdim.
"Ne olsun kardeşim ceza kesiyoruz." dedi içlerinden biri sırıtarak. Onur anlamaz bakışlarını bana doğru çevirdiğinde gözgöze gelmiştik. Gözleri yanaklarımdan süzülen yaşları takip etti bir süre. Sonra başını çevirdi.
"İyi." dedi onlara hitaben.
Kapıyı kapatıp gittiklerinde içerisi zifiri karanlık olmuştu. Kendi elimin yerini bile göremiyordum.
Ağlamam şiddetlenirken artık omuzlarım sarsıla sarsıla ağlıyordum. Canım yanıyordu, çok korkuyordum...
————
Ürpererek eski tatsız anılarımdan sıyrıldım. Gözlerim dolmuştu hatırlarken bile.
"Karanlıktan korkuyorsun..." Onur'un çok derinden gelen sesine baş salladım. Sanki o da bir şeyleri hatırlamış gibiydi.
Aynı saniye ayağa kalktığını koltuktan çıkan sesle anlamıştım. Belime dolanan ellerle sesli ve ürkek bir nefes aldım.
"Korkma ben buradayım." Onur'un sesini kulağımın hemen ardında işittiğimde telaştan ne yapacağımı bilememiştim. Şaşkınlıkla kapkaranlık olan yerde gözlerini aradım, bulamadım.
Koltuğun başına sırtını verip gövdesine çekmişti beni de. Bir eli belimde diğeri neredeydi bilmiyordum.
Bilmediğim bir şey de kalbimin neden bu kadar hızlı attığıydı.
Göz kapaklarım artık ağırlaşmaya başladığında göğsüne daha çok sinip anlamsız bir şekilde sakinleştiren kokusuyla kendimi uykuya bıraktım.
————
bu bölümde içime sinmeyen bir şeyler var ama ne bilmiyorum ;-;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elma Ağacı (bxb)
Fiksi RemajaBir homofobikle aynı evdeyken hayatta kalma sürem ne kadar olabilirdi? Not: Yazdığım ilk kurgu olduğu için cringe öğeler fazlasıyla mevcuttur.