22

1.9K 234 246
                                    

bölüm şarkısı:

demi lovato - everytime you lie

*

gerçekten sabahtan beri bu şarkıyı dinliyorum. Arkada Kalanlar'ı yazmaya başladığımdan beri içinde "yalan" kelimesi geçen her şarkı daha anlamlı geliyor. 

Bu arada minik bir sorum var size bölüme geçmeden önce. Yeni bölümlerin gününü değiştirecek olsaydık hangi gün/günler olmasını isterdiniz? Ya da mesela tek bölüm ama daha uzun bölüm mü yoksa çift bölüm ama haftada iki bölüm mü daha iyi? Bu iki konudaki görüşlerinizi bırakabilir misiniz buraya yorum olarak? :)

*

Söylenebilecek çok şey vardı.

Hazal avuçlarımın arasındaydı. Onu incitmek veya kullanmak için Rüzgar'ın babasıyla olan ilişkisini çözmek veya Rüzgar'ı aldatıyor olduğunu bilmem şantaj için yeterliydi. Gösterdiğinin arkasında, çok basit bir kızdı Hazal. Yokluktan geldiği belliydi. Modaya olan düşkünlüğünün yalnızca bir hobi değil, görmemişlikten geldiğini çözmek kimsenin çok vaktini almazdı. İnsan bilmediği şeyden korkar, çekinirdi. Onun yakın çevresine girdiğim andan itibaren basitliğine şahittim artık. Benden çekiniyordu bile. Üst üste mahçup kaldığı "iyilik"lerimin arkasına sığındığımı görebilecek kadar zeki değildi. Tabii ki bir insanı tanımak için yıllar bile geçse yeterli gelmeyebilirdi ama az çok belli eder karakteri kendini. En azından benim dışındaki insanlarda bu kural geçerliydi.

Rüzgar'ın bağımlılığı olduğunu ve bununla savaştığını artık öğrenmiştim. Çelimsizliği, yavaşlığı ve daha pek çok hareketi şimdi daha netti. Ona zarar vermek için yalnızca uygun bir anı ve ortamı kollayıp harekete geçebilirdim. Elimde Gökalp ve çetesi olduğu müddetçe bunu yapmak zor olmayacaktı. Gökalp her koşulda yardıma hazırdı ama aklımdaki planların tehlike derecesini bilmediği müddetçe benim için orada olacaktı. Bunu başından söylemişti. Bana olan sevgisi, insanlığından üstün gelmeyecekti. Ben de onu hiçbir şeye zorlamayacaktım. Manipülasyonlarımı hak eden bir ton kuklayla biraradaydım son aylarda. Gökalp onlardan biri değildi, olmayacaktı.

Serkan benim için çocuk oyuncağıydı. Bir kere sarhoş etsem her şeyi dökülür gibi geliyordu. Tabii, çete içinde birbirlerini kolladıkları gibi sarhoşken de renk vermeyebilirdi ama en azından denemeye değerdi. Resim sınıfına dahil olup onunla daha çok vakit geçirmeye başlayabilirdim. Bunu yapacaktım aslında, çünkü çetenin keşfedemediğim parçaları hala etrafta, karmakarışık şekilde dolanıyordu. Bazen Atagül koridordunda, bazense park edili tüm motosiklerin arasında... Planın öncesi olduğu gibi esnası ve sonrası da vardı. Kaçışı da çözmeliydim. Kaçış planı olmadığı müddetçe yapacağım hiçbir şeyin önemi olmayacaktı. Hapse girerdim, babam beni öğrenirdi ve bir kez daha beni reddederdi. Amacım intikam almaktı, hayatımı bitirmek değildi. Bitirmek istediğim hayatların isimleri şu an hastane kayıtlarında gizliydi. 

Yavuz Miran kadar Rüzgar'ın annesini de düşünmemin gerekeceği bir noktaya ulaşacaktım elbet. Rüzgar'ın etrafında onu koruyup kollayan bir kalkan vardı. Bu kalkanı Hazal ve Dolunay başta olmak üzere birkaç kişi daha oluşturuyordu. Köpeği bile belki. Her ihtimali, her yolu, her yokuşu hesaplayacaktım. Yavuz Miran'ın sadece pişmanlıklarını bilemeyecek kadar değil, hiçbir şeyini bilemeyecek kadar uzaktım hayatına. Hastane koridorunda gecenin bir vakti bana bahsettiği, göz yaşlarını akıttığı pişmanlığın ne olduğunu ancak tahmin edebilirdim. Sorun şuydu ki, tahminlerim, konu Yavuz Miran olduğunda ne yazık ki objektif kalmıyordu. Birilerine danışmam gerekiyordu. Objektif kalmadığım noktalar planımı sekteye uğratabilir veya çok daha kötüsü, suya düşürebilirdi. Buraya kadar gelmişken her şeyi berbat etmekse... İşte buna dayanamazdım.

Arkada KalanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin