17

2.2K 259 286
                                    

Bölüm şarkısı:

Olivia Rodrigo - Brutal

*

"Hepiniz böyle ailenizle mi yaşıyorsunuz?" dedim, salondaki mavi koltuklarda otururken. Aşırı rahatsız edici bir ortam vardı. Hiçkimse kendi değil gibi hissediyordum.

"Ben tek yaşıyorum," dedi Dolunay. Hazal "Babamlayım," dedi. Rüzgar'ınsa cevap vermesine gerek yoktu.

"Sen?" diye sordu Hazal.

"Tek sayılır."

"Derin bir mevzu sanırım."

Hiçbir bok bilmeden nasıl dokunabiliyordu bana bilmiyordum. Rüzgar'a döndüm. "Pek bahsetmek istemiyorum."

Hazal söze girdi. "Bazen dışarıdan bir göze ihtiyaç duyarsın. Tartıştınız mı ailenle?"

Üzgün ve canı sıkkın durursam kurcalamayı bırakırlar diye düşünmüştüm. Çok kötü yanılmıştım.

"Evet," dedim hangi ailemden söz ettiğimin hiçbir önemi olmadığını düşünerek. Nasılsa ikisinin de bir boka yaradığı olmamıştı. "Hassas bir konu benim için."

Rüzgar "Anlatmak zorunda değilsin tabii ki ama dilediğinde konuşabilirsin benimle," dedi.

Oturduğu koltukta öne doğru eğilmiş, gözlerimin içine bakıyordu.

O kadar samimiydi ki vurgusu, gerçekten bir anlığına bile olsa onun kim olduğunu unutmuştum. Sanki yeni tanıştığım ama güvenebileceğim, kendi duygu ve düşüncelerimi paylaşabileceğim biri gibi gelmişti. Ne garipti. İnsanın en büyük düşmanının karşısında ona gerçek anlamda hal hatır sorması ve arkadaşlık kurmaya çalışması yalanların üstüne yeni yalanlar inşaa etmekti sanki. Olmayacak bir şeyi fazla zorlamaması gerektiğini ona kimse söylemeyecekti. Ne Dolunay ne de Hazal bunu tembihlerdi.

"Aklımda bulunduracağım," dedim bir maskeden diğerine geçiş yaparken. Hüznün yanında gerçekten konuşmayı istediğimde ona gelebileceğime inandığım izlenimi vermeye çalışıyordum. Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı olumlu anlamda salladım. Yanımda olduğuna teşekkür eder gibi müteşekkir bakıyordum.

"Hazal'ın da pek çok sıkıntısı vardı vakti zamanında annesiyle ilgili. Epey zorlamıştı bizi o dönemler."

Bunlar onların bana bahsetmeleri için fazla özel konular değil miydi?

Hazal evet der gibi başını salladı. "Ayrılar benimkiler. Boşanalı iki sene oluyor."

Dolunay "Hadi canım, o kadar olmuş mu?" dedi sehpaya Rüzgar'ın annesinin koyduğu su bardağını almak için uzanırken.

"Zaman hızlı geçiyor," Hazal'ın vurgusu son kelimeye doğru değişmişti. Durgunlaştı. Dolunay'a baktı.

"Öyle demek istemedim," dedi.

Dolunay suyu içtikten sonra bardağı geri bıraktı. "Sorun değil."

Sessizlik oldu. Kimse konuşmadı. Hazal'ın annesiyle babasının boşanmış olmasının Dolunay üzerindeki bu etkisi saçmaydı. Neyine özür diliyordu anlamamıştım.

Dürüst olmak gerekirse umrumda da değildi.

"Evet, matematik diyorduk." Oturduğum yerden kalktım ve çantama yöneldim. İçindeki defterlerden hangisinin derse ait olduğunu seçmeye çalışırken nerede olduğumu bir kez daha anımsadım.

Babam yan odadaydı.

Defterler arasında gezinen parmaklarım yavaşladı. Olabildiğince normal davranmaya devam etmek istiyordum ama bazı anlar, bazı yaşanmamış anılar buna engel oluyordu. Kafamı kaldırıp yemek masasını, etrafındaki sandalyelere asılı montları hırkaları gördükçe onların kime ait olduğunu bulmaya çalışıyordum. Benim değildi. Ne Hazal'ın ne de Dolunay'ındı aynı zamanda. Burada yaşayan insanlarındı. Kiminki babamın diye bakmak istiyordum. Çocukça, saçma bir duyguydu biliyordum. Okuldan çıkarken çantama tıktığım kazağı çıkardım. "Of ya, buruşmuş. Asayım mı şu tarafa?"

Arkada KalanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin