10

2.8K 307 248
                                    

Dünyanın en değişik ekibiyle birlikte, 

Dünyanın buna en ters düşecek okulunda,

          bir ÜNİVERSİTE TANITIM FUARI organize etmiştik.

Yalnızca bunun için bile madalya alabilirdim diye düşünüyordum. 

İşin ilginç yanı, ben en yeni girişli olarak okula geleli daha 2 dakika bile olmamışken, hiçkimse "Bu kız kim de ne hakla böyle bir şey yapıyor" dememişti. Ya üniversite kazanmak hiçkimsenin umrunda değildi ya da ben değildim.

En azından şimdilik.

"Geldiler."

Kapıda karşılama ekibi olarak Ceyda ile birlikte sorumluyduk. Herkes listede bölüştüğü dört okulu takip edecekti. Onların karşılanmaları, standlarına yerleştirilmeleri, gün boyunca ihtiyaçlarının giderilmesi, herhangi bir sorun olursa çözülmesi konularında o dört okulu almış kişi sorumlu olacaktı. 

Benim payıma düşen iki okul vardı, bir de müdür Çağatay'ın herkesi orada topladığından emin olma görevim. Hepimizin çok sevdiği müdürümüzün izinleri sayesinde çoktan güvenlikle konuşulmuş, teneffüsler bittiğinde herkesi fuara yönlendirecekleri şekilde koridorlarda ve bahçede bir hat kurulmuştu. 

Bu da benim fikrimdi.

Güvenlik görevlilerinin başka tarafta meşgul olmaları, onları otoparkı denetlemekten bir on dakika da olsa uzak tutardı.

Dürüst olmak gerekirse ekipte en çok sorun çıkaracak kişinin Serkan olduğunu düşünmüştüm ama söz konusu şey onun bursu olunca, akan sular durmuştu. O kadar ilgiliydi ki benden bile daha çok iş yapmıştı. 

Fuar fikriyle çıkageldiğimde her şeyin benim başıma kalacağından emindim. Nedense hayat yüzüme gülmüş ve insanoğlunun içindeki o çıkar duygusunu yaratmıştı.

"Yukarısı tamam," dedi Serkan yanımıza geldiğinde. İyi insan lafın üstüne gelir denirdi ama bu okul öğrencisiyken "iyi" kelimesi fazla masum kalıyordu.

"Rüzgar'la Hazal?"

"Sınıfları dolaşıyorlar."

Çeteden oldukları için sözleri geçiyordu. Sınıfları onların dolaşması, insanların onları dinleyip gerçekten fuara katılım göstermeleri için en mantıklı olandı. Fikir Hazal'dan çıkmıştı.

Evet, gerçekten de bir iş bölümü vardı.

Geriye tek bir kişi kalıyordu.

"Dolunay?"

Sessizlik oldu. Ceyda ile Serkan birbirine baktı. Aynı anda bana dönüp "Bilmiyoruz," dediler. 

Ben de nerelerde olduğunu bilmiyordum. Kafedeki olayın ardından birkaç mesaja dönüş yapmış olsa da gruptan, ona özelden attığıma asla geri dönmemişti. Gördüğünü biliyordum. Hoş, cevap vermesi için de atmamıştım zaten. Buna takılmadım ama en azından bize yardım etseydi iyi olurdu diye düşünüyordum. Sonuçta ekibin içinde o da vardı. Hiçkimse hiçkimseyi zorla katmamıştı.

"Ben onu daha sonra bulurum," dedim güleryüzle gelenleri karşılarken. "... Ya da Rüzgar'a sorarım. O arar."

Serkan "Bulaşmasan daha iyi," dedi. Ona baktım. Anlamadığımı belirten bir ifade takındım.

"... Arada halleri değişir onun. Boşver. Bu kadar katkı sağlamış olması bile beklenmedikti."

Umursamaz bir yanı olduğunu iddia ediyor olsalar da, Dolunay'ın benim algımda bıraktığı imaj bambaşkaydı. Bu tavırlarından çok daha fazlasıydı ama öte yandan sanki bir sıkıntısı, bir derdi var gibiydi. Sürekli olarak kafamı bir şey kurcalarken gerçek hayatta hiçbir şeye odaklanamadığım dönemleri ben çok iyi bilirdim, yaşamıştım. Bazen hala yaşıyordum. O yüzden onu suçlayamazdım.

Arkada KalanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin