Grace Radiant

87 23 246
                                    

"Kahve ister misin?" diye sormuştu yaşlı adam, elinde fazladan bir fincanla.

Grace kahveyi alana kadar ellerinin üşüdüğünü fark etmemişti. Birkaç ufak yudum alıp adama baktı. "Bakalım doğru anlamış mıyım; siz, bir avuç kaçık-"

"Aslında o kadar da az değiliz."

Grace gözlerini devirdi, ihtiyarın sözünü kesmesinden pek de hoşlanmamıştı. "Pekâlâ. Siz, büyük bir avuç dolusu kaçık, hayatınızın tamamını bu insanlardan kaçanları korumaya adadınız. Ben ne için lazımdım?"

"Grace, bunu söylemenin kolay bir yolu olup olmadığından emin değilim. Fakat bu savaşta masumların ölmesini engelleyebilecek tek insan sen olabilirsin. Sen, iki tarafın da anlayamadığı şekilde farklısın."

"Hah evet," Grace gülüyordu ama eğlenmediği kesindi. "İki tarafın da anlayamadığı şekilde farklı, biz ona normal hayatı olan insanlar diyoruz."

Bunu söylerken kendi hayatının da pek normal olmadığını anımsadı ama bu adamın karşısında susmayacaktı. Ayağa kalkıp kendisini yatıştırmak için volta atmaya başladı. "Tüm bu olanların benimle ne ilgisi var bilmiyorum. Tamam yaşadığınız ciddi anlamda zor ama dürüst olmak gerekirse, zerre umurumda değil. Tek istediğim şey rahat bırakılmak."

Adam arkasına yaslandı, eski koltuk gıcırdadı. "Anlamıyorsun değil mi? Cemiyet er ya da geç seni bulacak. Seni onlardan önce bulduğumuz için şanslısın," Tyafis Cemiyeti önce davransa, onlar da muhtemelen aynı şeyleri söylerdi. "Bu bizim olduğu kadar senin de savaşın, eğer hayatta kalmak istiyorsan savaşmak zorundasın."

"Tamam ihtiyar. Konuşmayı biliyorsun orası kesin. Fakat bu kesinlikle kabul ettiğim anlamına gelmiyor. Ayrıca adını bile bilmiyorum."

Yaşlı adam başını salladı, yüzündeki ifade Grace'i hüzünlendirmişti. "Kahveni bitirseydin bari. Adım Jacob bu arada. Kaba tavrımız için özür dilerim."

Üzgün ve yaşlı bir adamı kırmayacaktı. Tamam, o üzgün ve yaşlı adam onu kaçırmıştı ama sadece bir kahve göz çıkartmazdı. "Tamam, fincan bitene kadar buradayım, sonrasında bu olay hiç yaşanmamış gibi buradan çıkıp gideceğim."

Kahvesinden bir yudum daha almak için fincanı suratına yaklaştırdığında kapı o kadar sert çarptı ki, koltuğu sallandı kızın. Bu insanların kapılarla alıp veremedikleri neydi acaba?

Jacob kapıyı açtığında, görüntü Grace'in beklediği gibi bir şey değildi, hem de hiç. Polis olabilirdi, FBI belki, CIA hatta bir SWAT timi bile olabilirdi. Herifler adam kaçırıyordu sonuçta, şaşırtıcı olmazdı. Fakat bunların hiçbiri değildi kapıdaki; gözleri kan çanağına dönmüş hafif koyu tenli bir kız, göğsünde bir ok olan uzun saçlı bir çocuğu tutuyordu sadece.

"Çabuk," diye bağırdı kız nefes nefese, sesi hırıltılı çıkıyordu. "Reviri hazırlayın!"

Jacob çocuğu kızın üstünden aldığında, kız yeri boylamak üzereydi, Grace son anda yetişmese boylardı da. Rüzgâr, kapıyı arkalarından kapattığında Jacob'un peşinden kızı sürüklemeye başladı Grace.

Odanın arka tarafındaki, birkaç su yeşili perdeyle geri kalanından ayrılmış sözde revire gidip kızı bir sedyeye attı. Otto, yüzüne kaynar su attığı, hızlı davranıp kıza damar yolu açmaya çalıştı ama üst üste iki başarısız denemenin ardından kol morarmaya başlamıştı bile.

"Üzgünüm Camille." Diye mırıldandı Otto. Kendi başarısızlığından utanıyordu.

Grace kendini suçladı biraz, sonuçta onun yüzünden iyi göremiyordu. Belki gözünü yakmasa çok daha kolay olurdu işler. "Sen Jacob ve Diego'ya yardım et. Damar yolunu ben hallederim."

Direniş Serisi: PiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin