Camille Gauthier

37 15 0
                                    

Arabaları A40'dan ayrılıp A39'a çıktığında grubun neşesinin, tüm olanlara rağmen hâlâ büyük oranda yerinde olduğunu görmek Camille için mutluluk verici bir şeydi. Fakat gevşemeye vakti yoktu, düşmanlarının nerede saklanacağını bilmiyordu ve grupta daha önceden silah kullanmış tek insandı. Bu yolculuğu sağ salim tamamlamak istiyorsa zinde olmalıydı.

Kırılan eski yayının yerine yeni bir tane daha almış olmak biraz da olsa güvende hissettiriyordu. Hatta Direniş ufak bir kıyak yapmış ve biri efsunlu olmak üzere kırk tane ok daha vermişti. Dolu bir cephanelik her zaman için iyiydi ama Camille efsunlu olanı kullanmaktan korkuyordu kesinlikle. Son çare olmadıkça eline dahi almayı planlamıyordu.

Bütün bu baskı yetmez gibi kehanetin ortaya çıkan kısımlarıyla birlikte kafasında dönen tilkilere de engel olamıyordu kızcağız. Delphine'in onu ne diye Aaron'u öldürmeye yolladığı devasa bir muammaydı ve şimdilik çözülebilecek gibi durmuyordu. Gerçi, Aaron bile anlatılanları duyduktan sonra, sorun olmadığını söylemişti, öyleyse Camille neden kendini hala affedemiyordu ki?

Bir asker gibi düşünemediğini fark edip kendini toparlamaya çalıştı. Duygusallığa yer yoktu, bir savaşın ortasındalardı ve yediği haltı düzeltmesi gerekiyordu.

Calais'e ulaştıklarında saat öğleden sonra dördü gösteriyordu, saatler boyunca araba kullanmaktan ayakları ağrımıştı Camille'in artık. Bir an önce terminale girip trene binmek istiyordu. Grace birkaç kere sürmeyi teklif etmişti ama geçen sefer olanlardan sonra kızın omuzlarına tekrardan bir şeyler yüklemek pek hoş bir fikir gibi gelmiyordu.

Teminale girdiler. "Evet millet," dedi Camille, yorgun bedeninin izin verdiği kadar canlı çıkarmaya çalışıyordu sesini. "Bundan sonrasında sadece bir saatlik tren yolculuğu var. Bir saat sonra burada olduğunuz sürece istediğinizi yapabilirsiniz."

Aaron ters ters baktı. "Ne yani, ayrılacak mıyız?"

Camille başını salladı. "Evet, hem trenin kafeteryası olduğunu da duymuştum bir bakmak istersiniz diye düşündüm. Sence de iyi bir fikir değil mi Grace?"

Grace'in gözleri parladı. "Bu derece zeki olmak insanı fena acıktırıyor," Ceplerini yokladığında gözlerindeki parıltı yerini somurtmaya bıraktı. "İyi ama yanımda para yok ki malum, hazırlanacak vaktim pek olmadı."

Camille arabanın torpidosundan bir cüzdan çıkardı. "Al bakalım kızıl. Bana bir iyilik yapıp çörek falan da alırsanız çok güzel olur."

"Tamamdır, hadisene Aaron!" dedi Grace çocuğu kolundan vagon boyunca çekiştirirken.

İkisinin her geçen saniye daha da belirsizleşen figürü vagonu terk edenlerin arasında kaybolduğunda arabanın kapısına yaslandı Camille. Vagonda onun haricinde sadece üç kişi vardı, daha da yalnız olmak hoşuna giderdi elbette ama elindekilerle yetinmek zorundaydı şu anlık. Derin bir nefes almaya çalıştığında boğazına cam kırıkları batar gibi oldu. Bu tanıdık duyguyu yeniden hissetmek hoşuna gitmemişti. Tabii, ölümlerine doğru ilerliyor olmalarının oldukça büyük bir payı vardı bu hissin peyda olmasında.

Gordon denen itle ilk karşılaşmalarını hatırladı. Ölümle bu derece burun buruna gelmemişti hayatı boyunca. Adamın yapabileceklerinin farkındaydı ve bunu bilmek durumu daha da vahim hale getiriyordu. Karşısında hiç şansları yoktu. Aynı adamın büyükbabasını, koskoca Jacob Gauthier'i, tek hamlede öldürdüğü sahne de zihnine hücum ettiğinde, midesine yumruk yemişe döndü Camille.

Yere oturdu. Bir çıkış yolu olmalıydı, her zaman olurdu. Efsunlu oku düşündü, bir Baş Rahip'i o okla öldürebilir miydi ki? Müritleri için ölümcüldü ama Gordon Simmons'ı alt edip edemeyeceğini bilmiyordu.

Direniş Serisi: PiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin