Böyle Başlar

637 54 1K
                                    

Geçtiğimiz yılın sonlarına doğru bir arkadaşımla gecenin köründe gelen ilham sonucunda ortaya çıkan, aslında başlarda pek de bir şey beklemediğim, hikayeme hoş geldiniz! Elli beş bin kelimeyi aşkın bu hikayenin şu anda düzenleme aşamasındayım ve yaptığım kadarını buraya atmak gibi bir amacım var. Geniş çaplı ilk denemem olduğu için tonla kusur barındıracaktır elbet, bu yüzden her bir değerli okuyucudan tek dileğim fikirlerinizi dile getirmeniz.

Unutmadan, ilk üç bölüm oldukça kısa olduğu için birlikte atmaya karar verdim. Sonraki bölümler daha doyurucu olduğundan, her yeni bölüm tek bir bölüm içerecek. Fakat endişeniz olmasın düzenleme işini oldukça hızlı tutmak niyetindeyim. İyi okumalar dilerim.

Aaron Cornelius

"Sadece ufak bir gezinti," dedi babası çocuğun ayakkabılarını giydirirken. "Her şey yolunda."

Fakat annesi pek de öyle düşünmüyordu. Kadının yüzündeki gerginlik dokuz yaşındaki Aaron'ın bile kafasında kırmızı ışıklar yanmasına yeterliydi. "Tanrı aşkına Hamilton, hızlan biraz."

Babası kadının omuzlarını tuttu. "Sakinleş bebeğim, güvende olacağız."

Kapının altındaki mermere oturup ikisinin de didişmesini izlerken daha fazla bilinmezliğe dayanamadı küçük Aaron. "Baba nereye gidiyoruz?"

"Ufak bir gezintiye ortak, biraz eğlenmek güzel olur ha?"

"Ama ayakkabım, ayağımı acıtıyor."

Gözleri dolmuş bir şekilde yanına geldi. Jane Cornelius böyle bir kadın değildi ki, hiç ağlamazdı. "Yenisini alırız tatlım."

Sonrasında, kendilerini alelacele Inowrocław sokaklarına attılar. Yüzünü yalayan rüzgâr, güneşin kavurduğu tenlerkni serinletirken hep birlikte koşuşturmaya başladılar. Tüm bunlardan şikâyeti yoktu ama bariz bir şekilde bir şeyden kaçıyorlardı. Ne olduğunu merak etti Aaron.

Bir ara sokağın önünde durdular. "Bizim peşimizdeler, onun değil. Hiç değilse şimdilik." dedi annesi.

Babası "Ne demek istiyorsun Jane," diye çıkıştı. "Biz olmadan yaşayamaz, onu bulurlarsa başına gelecekleri tanrı bilir. Bizi koruyacağını söylemişti unuttun mu? Dayanmalısın."

"Hamilton, seni seviyorum ama şimdi bencil olmanın sırası değil. Bizimle birlikte yakalamadıkları sürece ona zarar vermeyeceklerdir, bir şey bilmediğinin farkındalar. Ona zaman kazandırmamız gerekiyor, ileride her şeyin farkına kendi varabilir."

Babasının gözünden akan birkaç damla yaş çenesine süzülüp kaldırıma düştü. Ardından başıyla onayladı kadını. "Hey, ortak," diye bağırdı sesinin titrememesi için uğraşırken. "Haydi saklambaç oynayalım. Şu duvara yum ve yirmiye kadar saymaya başla."

Babasının dediğini yaptı Aaron, saklambaç oynamaya bayılırdı zaten. Bir, iki... Nereye saklanacaklardı acaba? Beş, altı... Her şey tamam da annesi neden bu kadar gergindi ki? On, on bir... Babası kesin çöp konteynerinin arkasına saklanırdı. On beş, on altı... Fakat annesinin elbisesi kirlenirdi oraya saklanırlarsa, başka bir yer olmalıydı. On dokuz, yirmi... Gözlerini açtı. Ailesi tamamen ortadan kaybolmuştu...

Perdesinden içeriye giren ışık hüzmeleri odasındaki toz tanelerini görünür kılarken, Aaron terden sırılsıklam olmuş vücudunu yatakta doğrulttu. On yıldır her sonbahar bitiminde gecesini çekilmez kılan kâbus bu sonbaharda da yapacağını yapmıştı.

Yorganı sıkmaktan acıyan elleriyle gözlerini ovuşturdu, yılın bu zamanlarında dinlendirici bir uyku uyumak imkansızdı onun için ve bu gece de bir mucize olmamıştı. Sırtını duvara yaslayıp derin nefesler alırken, kalp atışlarının normale dönmesini usulca bekledi.

Direniş Serisi: PiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin