Aaron Cornelius

77 20 85
                                    

Kırk güncük bir aranın ardından hepinize selamlar arkadaşlar. Uzunca bir süredir düzenleme ile uğraşacak kafa yapısında değildim maalesef ki. Gerek sınavlar, gerek bazı yeni yaşam tarzı denemeleri ve aradaki geçişler çok fazla vakit aldı. Ama geç olsun güç olmasın değil mi? Tamam, bundan sonra geç de olmasın. Yani olmayacak, umarım... Keyifli okumalar!

Araba yamuk yolda bir kere daha sallandığında ortamdaki sessizlik can sıkıcıdan, mide bulandırıcıya dönmüştü. İnsanlarla yeniden kaynaşmaya başlamasını ufak bir partide ya da cemiyetin içinde ona akıl hocalığı edecek biriyle olmasını beklemişti Aaron. Fakat hayatın espri anlayışı oldukça garipti ve olan biteni anlayamadan kendini, kapısı kardeşi tarafından delinmiş bir arabanın içinde, arkadaşı tarafından alıkoyulmuş bir halde Polonya ve Fransa arasındaki ücra bir yolda bulmuştu.

Bu sessiz işkenceye isyan bayrağını, sürücü koltuğunda oturan ve Aaron'a nedensiz bir şekilde çok tanıdık gelen kız çekti. "Radyosu falan yok mu şunun?"

Camille'in gözlerinden sinir, bıkkınlık ve keder okunuyordu. "Yok. Sadece sürmeye devam et. Birazdan direksiyona ben geçerim."

"O kadar sert davranmak zorunda değilsin Camille," diye çıkıştı Aaron. "Unuttuysan hatırlatayım; kız sayesinde hayattayız."

"Korumana ihtiyacım yok, Aaron." dedi kız dikiz aynasından Aaron'a bakarken. O yeşil gözler ve turuncu saçlar çok tanıdıktı.

"Birbirimizi tanıyor muyuz?"

"Muhtemelen evet. Ama geçirdiğin aptal süreci düşünürsek..." kız kafasının üzerindeki bir bulutu kovar gibi elini salladı. "Aman ya, adım Grace işte. Seninle birkaç sene önce tanışmıştık."

"Grace... Tabi ya, Grace. Hatırlıyorum, biz iyi arkadaştık. Yani, birkaç ay için. Sonra ortadan kayboldun."

Grace gözlerini devirdi. "Evet, ölmüş bir anne ve delirip intihar eden bir babanın travmalarını atlatmakla meşguldüm. Ha bir de ufakken anlattığın şu Tyafis Cemiyeti mevzuları kafama gereğinden fazla yer etti ve kaçırıldım. Biliyorsun, tatlım bunlar insanı meşgul tutuyor."

Kızın dediklerine kıkırdayana kadar, bulaştığı bu pislikten temizlenmeden hayatının herhangi bir anında mutlu olabileceğini düşünmemişti çocuk. Kafasını meşgul eden onlarca soru vardı ve her ne kadar trajik anılara gülmek atlatmak için kolay bir yol olsa da Aaron bu günlerin anılaşmasına daha çok olduğunun farkındaydı. İkisinin kıkırdamaları bittikten sonra sessizlik tekrar üstlerini bir battaniye gibi örttü.

Ufukta bir benzin istasyonu görününce konuştu ancak Camille. "İstasyona sür. En az bir gün daha yoldayız, benzinimiz yetmeyecek."

Grace, başını sallayıp istasyona doğru sürmeye başladığında öğlen güneşi, yağmur bulutlarının arkasında kalmaya başlamıştı.

Birkaç dakika volta atmak iyi gelmişti. Aaron'un bacakları hâlâ daha tam olarak işlevsel değildi ama ufak tefek karıncalanmalar çok da büyük bir sorun yaratmıyordu. Hem istasyonun altında yağmurdan güvendelerdi. Kısacık bir sürede bardaktan boşalırcasına yağmaya başlamıştı.

Gün, gittikçe daha da kararırken Grace elinde üç bardak çayla geldi. Aaron ne kadar susadığını çayı görünce anladı. En son dün bir şeyler içmişti. Elleri de üşüyordu üstelik, soğuktan hissiz kalan parmaklarını karton bardağa sarınca yandılar.

Çayından bir yudum daha aldıktan sonra, parayı ödemek için market kısmına geçtiklerinde yağmur şiddetini arttırmış, bir fırtınaya dönüşmüştü. Elini cebine sokup kapıdan söktüğü bıçağın soğuk demirinde gezdirdi. Son iki günde ne çok şey yaşamıştı öyle. Eski hayatına dönüp dönemeyeceğini merak ediyordu Aaron. Muhtemelen dönemeyecekti. Ani yaşadığı farkındalık üzerinde ağır bir yük olmuştu.

Direniş Serisi: PiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin