Grace Radiant

33 16 4
                                    

Ormanlık bir alandaydı Grace. Rüzgâr yaprakları hışırdatıyor, güneş ağaçların arasından ormanın içine girmeye çalışırken çoğunlukla başarısız oluyordu. Üzerindeki kıyafete baktı, ne zamandan beri beyaz bir elbise giyiyordu ki? Bir arabada değil miydi? İki tane arkadaşıyla birlikte yolculuk ettiğini anımsadı. Fakat isimlerini hatırlamıyordu.

Uzaklarda bir tilkiyle göz göze geldiler. Hayvan ona doğru gelip yanına oturduğunda boynuzlarını fark etti. Tüyleri ışık hüzmeleri altında parlıyor ve yumuşacık gözüküyordu. Elini hayvanın kürküne daldırdı. Hayatının sonuna kadar burada kalabilir ve tilkiyle oynayabilirdi. Fakat dakikalar sonra ormanı saran bir uğultu içini büyük bir korkuyla doldurdu.

"Kim var orada?"

Cevap olarak derin bir sessizlik aldı sadece.

Tilki ayağa kalkıp kulaklarını dikti, havayı kokladı ve ormanın içine daldı. Grace, hayvanın peşinden ilkel bir içgüdüyle koşarken ayağında batan çerçöpü umursamamaya çalıştı. Her bir adımında daha da sıkılaşan orman takibi çok fazla zorlaştırıyor, kızcağız tilkiyi gözünün önünde tutmak için var gücüyle koşuyordu. Birkaç adımın ardından kafası inanılmaz bir şekilde karıştı kızın; yolunu aydınlatan güneş ışığı gitmiş, kasvetli bir hava örtü misali ormanın üstünü örtmeye başlamıştı. Geriye dönüp baktı bir an için, geldiği yöndeki hava gayet normal görünüyordu. Ormanın bitimine kadar, kafasında binlerce soru işaretiyle tilkiyi takip etti.

Sona ulaştıklarında bir siluetin yanında durdu tilki. Fakat Grace'in dikkatini en çok çeken şey, etraftaki ağaçların talan edilmiş gibi duran haliydi. Yanına gelen tilkiyi okşadı kadın figürü. Grace kesinlikle karşısındakinin ona bu kadar tanıdık gelmesinden hoşlanmamıştı. Daha yüzünü bile göremiyordu ama kadını, orada öylece dururken bile yıllardır tanıdığına yemin edebilirdi.

"Uzun zaman oldu." dedi turuncu saçlı kadın.

Ses Grace'e çok tanıdık geldi. Hafızasını zorladıysa da sahibine dair bir anı bulamadı. Ses onu yalnız, hüzünlü ve aciz hissettirmişti.

"Bana mı dediniz?"

"Evet tatlım, sana dedim." kadın kıkırdadı.

Bu kıkırdama da tanıdıktı. Kadın her konuştuğunda yitip gitmiş bir şeyleri hissediyordu Grace. Yaşanabilecek onca güzel şey bir talihsizlik yüzünden bitmiş, geriye buruk anılardan başka bir şey kalmamış gibiydi.

Kadın yüzünü döndü. "Çok güzel bir orman, değil mi Grace?"

İmkansızdı bu. Geri gitmeye çalıştı ama ayakları hareket etmedi. Yerine mıhlanmış sanki. Kadına doğru mu, kadından uzağa mı kaçacağını bilemiyordu.

"Anne," dedi vücudu el verdiğince. "Sen... Nasıl?"

Kadın ona doğru ilerledi. "Biliyorum bir tanem, kafanda bir sürü soru var. Sana yemin ederim hepsini cevaplayacağım. Fakat şimdi değil."

Grace kadına sarıldı. Annesini son kez gördüğü hastane odasını hatırladı. Bir deri bir kemik kalışı yanındaki nabız sayan makinenin durmaksızın ötüşü, içeri girip çıkan hemşireler, hepsi kafasına hücum etti. Gözyaşlarını tutamadı.

"Sen, ölüyordun." kekeliyordu. "Sen öldün seni hayatta tutmak için onlarca şeye bağladılar. Sonra doktorun biri odaya girdi ve sikik bir surat ifadesiyle çıktı dışarı. Becky Radiant'ın öldüğünü söyledi bize."

Annesi gözlerini harap edilmiş ağaçların kalıntılarında gezdirdi bir süre için. Bakışlarındaki keder Grace'in içine büyük bir korku salmıştı.

Direniş Serisi: PiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin