Final

61 12 10
                                    

Aaron Cornelius

Yukarı çıkmaya çalışan devler, karnında koskocaman bir kale taşıyan bir yaratık, kandan bir deniz ve binlerce, hatta on binlerce kanatlı yaratık bundan iki hafta önce en iyi ihtimalle televizyonda izleyebileceği bir görüntüydü.

Şimdiyse, aksi için çabalamazsa büyünün hem onun hem de Camille'in hayatını söküp almasına yirmi dört saatten az zaman kala, bu kâbusun tamamen içindeydi. Hayatının sıfırdan yüz seksene bu kadar hızlı çıkmasına şaşırmadan edemedi Aaron. Fakat durup düşünecek zaman yoktu. Şu anda, kendi hayatı için savaşmak zorundaydı.

Buraya gelene kadar döktüğü onlarca kanın bir amacı olmasını istiyorsa tanrıyı yenmeli, imkânsızı başarmalıydı.

Dev onlara doğru bir adım daha attığında yer tekrar sallandı. Arkadaşlarının hepsi durumun bu noktaya geleceğinin farkındalardı bir süredir ama Aaron onların Tyafis'le karşı karşıya gelmesini kesinlikle istemiyordu. Bu kendi başına sırtlaması gereken bir yüktü, Camille'in başına gelenleri düşününce bir arkadaşının daha başına aynı şeyin gelecek olma fikri bile diken diken ediyordu tüylerini.

Bir adım daha attı dev, kollarıyla ulaşabileceği durumdaydı artık.

"Siz Direniş'e yardım edin," dedi Aaron derin bir nefes alıp. "Kıyı tarafını ben hallederim."

"Aklını kaçırmış olmalısın tarikat çocuk. Buraya gelmemin asıl sebebi ordunun kendi başının çaresine bakamıyor oluşu. Fakat şimdi, sayemde, neredeyse her biri birer iblis doğrama makinesine dönüştüğünden-"

"Kızıl kısaca, eğlenceyi sadece kendine saklamak olmaz diyor kardeşim," diye Grace'in lafını kesti Johan. "Bu yola birlikte çıktık."

Camille hançerlerini çıkarttı. "İkisi de haklı Aaron. Hem benden o kadar kolay kurtulamazsın, daha yaşayacak çok ömrüm var ve sen yolun ortasında öleceksin diye bundan vazgeçecek değilim."

"Ama..."

"Ama ne? Bizi tehlikeye atmak istemiyor musun? Tamamen klişe," dedi Grace gülerek. "O dalyarakla tek başına yüzleşmeyeceksin, yanında olacağız."

"Javius'un başına gelenleri gördünüz, ya siz de..."

"Ölürsek mi," diye sordu Johan. "Bana hava hoş, savaşarak ölmüş olurum."

Onlarla didişmenin bir anlam ifade etmediğini anladı o anda Aaron. O devin içindeki kaleye dört kişi gideceklerdi, arkadaşları aksinin düşünülmesine bile izin vermiyordu.

Johan kıyı şeridinden çıkmaya çalışan devlerin ilkinin kafasını metal koluyla ezdi. Yaratık kan denizini geri boyladı anında. Asıl savaş şimdi başlıyordu.

Direniş ordusu kıyı şeridine hapsolmaktan kurtulmuştu neyse ki. İblislerin gücü ordunun yenilenmiş hali karşısında eziliyordu.

Başka bir dev daha tepeye çıkmaya çalıştı, alının orta yerine Camille'den gelen bir oku yiyene kadar da gayet başarılı bir iş çıkartıyordu. Tepeden düşen canavar birkaç yanlısını da aşağı çekmişti ama tek tek ilgilenilmeyecek kadar fazlalardı.

Üç tanesi daha tepeye çıktı. Ardından iki tane, sonra dört tane daha. Hızlı hızlı kalabalıklaşmaları yetmiyormuş gibi, sırtlarında açılan bir keseden ikişer üçer dört ayaklılar çıkıyor, yeni yeni rahatlamaya başlayan savaş alanı tekrar hınca hınç doluyordu.

Ona atılan bir dört ayaklıyı ortadan ikiye bölünce içindeki güç dişine kan değmiş bir kurda döndü ve kılıcı ısınmaya başladı. Başka bir tanesi daha saldırmayı denedi, ustaca bir yay çizdi kılıcı. Yaratık yere temas ettiğinde gövdesinden kusursuz bir şekilde ayrılmış kafası yere düştü, cansız bedeni çok geçmeden takip etti onu.

Direniş Serisi: PiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin