Bölüm : 11

1.9K 166 138
                                    

♧ Azad Et ♧

Vücudunda herhangi bir kıpırtı olmazken gözlerini araladı. Birkaç saniye gözleri odağını ayarlamakta zorlanmıştı. Etraf karanlık ve puslu görünüyordu. Ancak sadece perdelerini çekmekle oluşamayacak kadar derin bir karanlık olduğundan güneşin çoktan battığını anlamıştı. Göğsünü daraltan derin nefeslerini düzene sokmaya çalıştı. Ağzı kupkuruydu. Üst üste iki kez yutkundu, yine de boğazında oluşan yumrudan kurtulamamıştı. Bedenini ve ruhunu bulunduğu yere ait hissedemedi bir an. Zihni uykusunda gördüklerinin doğruluğunu tartışırken omzunun üstünde duran bacağa dokundu. Tam da ait olduğu yerdeydi aslında. Sadece yatış pozisyonları biraz bozulmuş gibi görünüyordu. Terlemişti, saç diplerindeki nemi kolaylıkla hissediyor, alnı ve boynu üzerindeki ter damları karanlıkta da olsa tenini inci gibi patlatıyordu.

Kafasını sağına çevirdi. Televizyonları çalışmıyordu, saçlarında oynamasına alışık olduğu parmaklar yoktu. Ha Neul de derin bir uykuya atılmış olmalıydı. Onu uyandırmamaya dikkat ederek omzunu geri çekti, bacağını irkilerek uykusundan uyanmayacağı şekilde koltuğa bıraktı. Yavaşça ayaklandı, Ha Neul mırıldanmıştı. Sersemlemiş hissediyordu Taehyung. Ayakta kalamadı, koltukla önüne koyulan ahşap masa arasında bıraktı kendisini. Sırtını koltuğa vermiş, elleriyle önce yüzünü sonra saçlarını ovuşturmuştu. Dişlerini sıktı. Güçsüz düşmüştü.

Gördükleri şüphesiz gerçekti. Öylesine büyük bir korku boş zihninin yaratabileceği bir rüya olamazdı. Tüm o sıcaklık, simasını tanımadığı kişiler, kulaklarında çınlayan çığlıklar... Kendisini sıkmaktan gözleri yaşarmıştı. Gördükleri yarım saat önce olmuş kadar taze geliyordu. Ufak bir yanılgıya düşse ceketinin ceplerinde sardığı sigaraları arayacak, seslense Geom veya Ken küfürler savurarak, birbirlerine el kol şakaları yaparak yanına gelecekti. Ya saçları... Onları kontrol edesi geldi. Kahkülleri hâlâ yeşil tutamlarla süsleniyor muydu? Güç bulup ayağa kalksa ve bir adım atsa, küçüçük bir kız çocuğunu zevklerine kurban eden aşağılık herifin kanı bulaşacak mıydı ayaklarının altına? Kulağına yarım yamalak Korece birkaç yalvarış ve Japonca küfürler dolacak mıydı? Hayır. Taze hissetirse de oldukça uzak anılardı bunlar. Öğrenme hevesiyle tutuştuğu geçmişinin en karanlık yanlarından biriydi yalnızca. Yaralı bir çocuktan acımasız bir gence sandığından daha çabuk evrilmişti.

Boğazındaki yumru bir türlü geçmek bilmeyince mecburen ayaklandı. Su içmesi gerekiyordu. Masaya uzanıp telefonunu aldı kalkmadan. Bir sonraki adım için ayaklarını yerden kaldıracak gücü yoktu. Beli giderek bükülürken yürüdü birazcık. Dayanamadı sonra. Kafasını çevirip adımladığı parkeye baktı. Kan yoktu, ağlayan bir kız, sırtlan gibi emrini bekleyen adamlar ve silahlar yoktu. Yalnızca iz bırakmayan yorgun adımlar ve uyuyan masum bir kadın vardı. Dudaklarını aralayıp titrek bir nefesi ağırladı. Bu ikilemler bana kafayı sıyırtacak diye geçirdi içinden. Mutfağa vardığında tezgahta duran cam sürahiden uyuşan elleriyle su doldurdu. İki bardak suyu nefes almadan bitirmişti. Bardağı tezgaha bıraktı, hâlâ avuçlarında tutuyordu. Parmakları arasında biraz çevirdi, gücünün tükendiğini hissedince elini geri çekti. Her seferinde böyle mi hissedecekti? Daha güçsüz, daha fazla utanç içinde.

Telefonundan gelen bildirim sesiyle boş bardakta oyalanan bakışlarını çekti, yavaşça öten cihazı eline aldı. Bir sürü cevapsız çağrı ve mesaj vardı. Jimin, dün geceki hali yüzünden endişelenmiş olmalıydı. Geri dönüş yapmadı. Nasıl olduğunu anlatacak vaziyette değildi. Açıkçası Taehyung da Nana'nın nasıl olduğunu merak ediyordu. Ne olduğunu anlayamadığı bir günde onu, babasının ölümüne şahit eden, bedenine sahip olmakla ve oldurmakla tehdit eden birini yıllar sonra tekrar gördüğünde ne hale gelmiştir? Titreyen bedenini anımsadı. Korkusunda haklıydı.

Good and Bad² [ V ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin