Bölüm : 21

1.5K 150 150
                                    

Yasyamuk


Kaburgasından avucuna taşınan bir sızıyla arabaya bindi. Parmaklarını teker teker zonklatan bu histen kurtulmak içini elini bileğinden kesip atmak istiyordu. Sağ tarafı vücuduna ait değilmiş gibi gelmeye başlamıştı saniyeler içinde. Yoongi küçülmüş gözleriyle Ha Neul'e bakıyordu. Kıymetli uykusu bile karşındaki manzaranın yanında önemini kolayca yitirmişti. Konuşmadı. Konuşmadılar. Ha Neul, gözyaşlarını sildikten sonra biraz da Yoongi'nin arabasındaki yerini sorguladı. Taehyung yabancıydı da onun sayesinde tanıştığı bu insanlar çok mu tanıdık diye düşündü. Rahat koltuk sırtına batıyordu. İçinde birden fazla düşünce, duygu sivrilmiş, kazananın değil de kaybedenin her ihtimalde kendisi olacağını bildiği bir savaşa girişmişlerdi. Utanıyordu, üzülüyordu, öfkeleniyordu fakat aynı zamanda bir yanı tamamiyle hissizdi de. Etrafında dönen her şeyi susturmak, sonlandırmak istedi. Zaman tam şu anda akmayı, kaderi işleten büyük bir dişli olmayı bıraksa olamaz mıydı? Yoongi yanında ses etmeden arabayı ilerletiyordu. Açıklama yapma zorunluluğu hissetse de konuşmadı. Donuk gözleri tam karşıya odaklanmışken doyurulmamıs muhtaçlığına çareyi aynalarda aramamaya, kısacası hâlâ orada dikilip dikilmediğine bakmamaya çalışmakla meşguldü. Uykusu ziyan olmasın, üşümesin diye çok uğraşmıştı, ancak yine olsun diye uğraştığı şeyleri yok sayacaksa artık kendisi bilirdi.

Arkasında sadece Taehyung'u değil; kırılan şeylerin düzeltilebileceğine, bozulan şeylerin tamir edilebileceğine inanan o genç kızı da bırakmıştı. Her şeye rağmen tazecik tutabildiği gelecek umutlarını. Gözlerini parlatan ufak kıvılcımları, heveslerini. Kaybetti o parıltıyı, bazen tamir olmadığını ya da düzeltilemeyeceğini kabul etti artık. Her şeyi öylece bırakmak istedi. Olduğu şekilde, olduğu yerde, arkada. Bir yerlerde işte, ama muhakkak bırakmak gerekiyormuş. Tutmaya çalışmak derinizi kesmeye başladığında acıyı normalleştirmek yerine bırakmak gerekiyormuş. Radyoyu ya da camı açmadı. Olabildiğince sessiz bir ortam oluşturmaya çalışıyor gibiydi.

Aslında Ha Neul, Kai'yi aramıştı. Ancak o, şu an hiç müsait olmadığını ama kesinlikle bir şeyler ayarlayacağına söz vermişti çabucak. Söylememişti de ne olduğunu, pek telaşlıydı. Yoongi meşguliyetinin sebebini biliyor olmalıydı ki açıklama yapmaya başladı. "Kai aradı beni yarım saat kadar önce. Seni almamı istedi." Tepki vermedi, ifadesiz yüzü önlerindeki yolda takılı kalmaya devam etti. "Taehyung ne zaman döndü?" diye sordu bu sefer merakla. Tabii ya, diğerlerinin burada olduğundan haberi yoktu. Taehyung ve sürprizleri işte. "Bu gece." Uzun zamandır kapalı tuttuğu ağzı dakikalar içinde tembelleşmişti sanki. Birbirine kaynayan dudak etleri çıtırtılarla parçalanıp konuşmasına zar zor izin vermişti. Belki bu da iyileşmeye çalışmanın ilk aşamasıydı. Dudakların birbirine kaynayana kadar susmak.

Sorunun Taehyung kaynaklı olduğunu anlamak için Ha Neul'ün teyidine ihtiyacı yoktu. Hele yüzüne attığı tokattan sonra... Özellerine karışmamak için araçtan inmemişti. Eğer inseydi şüphesiz olay daha çok büyürdü. Taehyung muhtemelen gitmesini ve kimseyi götürmesine izin vermeyeceğini söyler, Yoongi de kadın yanında durmak istemiyor yüzsüz gibi eve mi kapatacaksın deyip işleri yokuşa sürerdi. Hem müdahalesine kalmadan Ha Neul'ün attığı tokat her şeyi çözmüştü. Belki aralarındaki bağı bile. Oturduğu yerden kopmaya başladıklarını ve bu yeni durumun çaresizliğiyle çırpındıklarını anlamıştı. Ha Neul'ü ikinci kez birine tokat atarken görmenin şaşkınlığı da vardı tabii üzerinde. İlki Namjoon'du. Babasının şüpheli ölümü için davayı yeniden açmayacağını, bunun babasını geri getirmeyeceğini, en azından onların yanmaması gerektiğini söyledikten hemen sonra olmuştu. Hepsini yaka paça evden kovduğunu ve sırayla her gün kapısına gitmelerine rağmen hiçbirinin yüzüne bakmadığını da hatırlıyordu.

Good and Bad² [ V ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin