Bölüm : 22

1.5K 141 301
                                    

Tom Odell-Another Love


♧ İyi İnsanlar Gideli Çok Oldu ♧


Sırtında kışın soğuğu, başkasının mezarından çaldığı çiçeklerin parmak uçlarında bıraktığı taze koku ve göğüs kafesinden yayılan dumanın genzini yakan kokusu, hiçbir zaman doğru parçayı bulamadığı boşlukları, yollarda kalan gözleri, hırsla boşaltılmış bir dolap ve çaresizlikle terk edilmiş bir ev gibi geride bırakılan eksiklerle dolu varlığı... Tüm bunlarla beraber o da Ha Neul'ün yaptığını yapmış, bir arabaya binip uzaklaşmıştı Kim Taehyung denilen adamın kendisinden. Uyurken yatağında, canlıyken mezarında. Bırakmıştı V de arkasında. Kalbi yanıyordu bir kağıt parçası misali. Önlenemez bir hızla, ufacık kıvılcımlarla tutuşuyor, kül oluyordu. Savruldu, tüm dünyayı rahatsız edecek kadar toprağa yayıldı, düştüğü yerde lekeler bıraktı.

Olan biten şeylerin arasında Ha Neul gibi durduğu, durması gereken yeri sorguladı. Yine de sonuca varamadı, saatler içinde verdiği kararlar değişiklik göstermişti. Mesela bundan 9-10 saat kadar önce kendisine muhtaç düşmüş insanları soygun yoluyla zengin etmenin gururunu yaşıyor, öz güvenini kamçıladıkça kamçılıyor, kutlanması en mühim gece ilan ediyordu. O saat aralığında durması gereken yer; soygun arkadaşlarının yanıydı. Zenginliğin, baş döndüren ego tatminliğinin, yeniden can bulan arzularının yanı. 6-7 saat önce ise övündüğü altın dolu çantadan çekiniyor, mutsuz bir kadına yaptığı acımasız sürprizinden utanıyordu. Yalnızca üzerinden geçen kırk beş dakikanın sonunda ise güzelliğine benzetmeler bulmakta yetersiz kaldığı o kadının bedenine sahip olma şerefinin sadece kendisine ait olduğunu bilmenin aç gözlüğü ve bencilliği içinde kıvranıyordu. Ve o saat aralığında durması gereken yer beyaz bir ten oluvermişti. Ne olursa olsun atan nabzını her canı istediğinde hissedebileceği kadar yakın, ancak pişmanlık dolu gözlerini saklayabileceği kadar uzak. Yaklaşık 4-5 saat kadardır da fark etmeseydi uykusunda terk edileceğini biliyor olmanın kırgınlığını yaşıyordu. Tıpkı yetimhaneye bırakıldığını büyüyüne kadar anlamaması gibi... Artık sadece duramayacağı yerin neresi olduğunu biliyordu.

Şimdi ise öfke kalmıştı geriye. Yanında biraz kırgınlıkla tabii. En olmayacak zamanda aklına düşen ölü bir kadının yaptırdığı hataya, çoktan toprak altında çürüyüp gitmiş, yok olmuş hislerin hortlamayı seçtiği geceye öfkeliydi. Birini kaybetmenin, diğerine ise asla sahip olamamanın öfkesi. Anlam veremiyordu olan ve olmuş şeylere. Özellikle aklında dönen sorulara. Mesela her şeyin köküne iner gibi yıllar sonrasında bulmak istiyordu Rosé'yi. Karşısına oturtmak, sanki cevabı şimdi bile bir şeyleri değiştirecekmiş inancıyla 'Beni neden sevmedin?' diye sormak istiyordu ona. Neydi sorun? Neyi eksikti, ya da neyi fazla geliyordu da bedeni, güzel yüzü dışında hiçbir parçasına kendisine katmak istemiyordu? Zaten hislerine sahip olduğunu bilmek miydi hoşuna gitmeyen? Kabul görürse kıvranmaları mutluluğa dönüşür, eğlencesi biter diye mi? Yoksa en zayıf hallerine, ilk şaşkınlıklarına, çaresizliklerine şahit olmak -V de derin bağlılıklar oluştursa da- Rosé'ye basit hatta komik mi gelmişti? Duyguları onun üstüne giydirilmekten yıpranmıştı. Her defasında yakasını parçasını çekiştimiş, üzerinde istememiş, dikişlerini sökmüştü. Neden böyle davrandığını anlayabiliyordu sanırsa. Rosé; kasırga gibiydi, kendisinden başka bir şey bırakmıyordu geriye. Savurup atıyordu önünde durmaya kalkışanı. Yahut rüzgarlarında dans ettiremeyecekse yok ediyordu.

Geom, onu mezarlıktan alıp evine getirmişti. Arabada diğerlerinin gece boyunca deli gibi eğlendiğini, fazlasıyla memnun olduklarını, minnet duyduklarını anlatıp dursa da V ağzını bir kez bile açmamıştı. O da durgunluğun fark edince konuşmayı kesmişti zaten. 38 dakika süren sessiz yolculuğun sonunda Geom'un prototip evine gelmişlerdi. V, yanında yürüyen cenaze gibi dolaşırken içeriye girdiler. Zor ayakta tuttuğu bedenini hemen koltuğun üzerine atmıştı. Geom tepesinde dikilip ruhsuz hareketlerini izliyordu. "Kutlaman pek istediğin gibi gitmesi galiba?" Yanlarından ayrılırken söylediği şeye gönderme yapıyordu, cevap vermedi. Konuşmak canının yapmak istediği son eylemdi. "Onu geçtim de sabahın köründe mezarlıkta ne arıyordun anasını satayım?" Koyu gözlerini Geom'a dikti. Susmayı ne zaman akıl edebilirdi acaba? Öfkeyle parlayan gözleri sorularına anlık olarak set örmüş olsa da kendisinin keyfi fazlaca yerinde olduğundan konuşmaya devam etti. "Bakma lan öyle. Yoksa hanımın kutlamanı hoş karşılamayıp evden mi kovdu seni?" Espri zannettiği laflarına güldü tek başına. Aklınca hanımcı şakası yapmaya devam ediyordu. "Neyse kanepe kanepedir sonuçta. Bu gece de benimkinde yat." Tekrar güldü. Yatağından kovulan eş dramı şakası mıydı şimdi de yaptığı? Koltuğun yastığını kavradığı gibi -fermuarlı kısımın yüzüne gelecek olmasını umursamadan- vurdu ona.

Good and Bad² [ V ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin