Küçük bir kasabada yaşıyorduk. Buradaki çoğu insan birbirini tanırdı. Tam olarak modernleşmiş de sayılmazdık. Mesela daha önce hiç sinemaya gitmemiş, sadece varlığını duymuştum. Yanlış hatırlamıyorsam 1905 yılında dünyanın bir yerinde bir sinema salonu kurulmuştu ancak benim yaşadığım kasaba bunun için yeterince gelişmemişti. Aynı şekilde, şehrimizde hiç tiyatro gösterisi de yapılmamıştı. Televizyonda oynayan birkaç dizi vardı gerçi. Babam televizyon dizilerini izlememizi desteklerdi doğrusu. Okumak istediğim birçok kitabı bana yasaklamış olmasına rağmen sanatın farklı dalları hakkında bilgi sahibi olmamı istedi. Bazen de güzel bir film çıkacağını duyarsak Jaemin'in evine kalmaya giderdim ve birlikte izlerdik. Jaemin'in ailesi böyle şeylere karışamayacak kadar yorgun oluyor genelde.
Aile dizileri öğlenleri yayınlanıyordu. Akşam üstü haberler ve ardından bir komedi dizisi olurdu. Gece saat 12'ye geldiğinde ise asıl eğlence başlardı. Posterinde bir kadın ve bir canavarın olduğu korku filmlerini ve karmaşık gizem filmlerini ikimiz de seviyoruz. Jaemin genelde oyuncuları ve nasıl davrandıklarını inceliyor. Ben de olayları çözmeye çalışıyorum. Canavarların olduğu korku filmlerinde ikimiz de gülüyoruz. Birkaç yıl önce, 1953 ya da 1954'te olması lazım, Rear Window adında bir film çekildi. 1920'lerde ilk filmini çekmiş ve yakın zamanlarda adını duyurmaya başlamış olan Alfred Hitchcock adında bir adamın filmiydi. Jaemin ve ben onun filmleri yayınlandığı zaman kaçırmazdık. Ayrıca en son izlediğimiz film de buydu. Komşularını izleyen ve orada bir cinayet işlendiğini gördüğünü iddia eden bir adamla ilgiliydi. Genel olarak güzel bir filmdi. Neler olduğunu tahmin etmem zor olmadı. Pek sorun etmediğimiz birkaç öpüşme sahnesi vardı. Bu sahnelerden birinde Jaemin'in kardeşi salona girdi ancak ekranı göremeyecek kadar uykuluydu, gözleri kapanıyordu. Jaemin ona su verdikten sonra yeniden yatağına döndü. Bir de bir kadının çıplak sırtının göründüğü bir sahne vardı. Müstehcen bir şey değildi ancak ikimiz de utandık ve başlarımızı çevirdik. Bu komik bir durumdu aslında. Sonrasında ikimiz de birbirimizin tepkisine güldük. Jaemin böyle sahnelerden utanan biri değildi. Bir keresinde sanatın kaynağının gerçek yaşam olduğunu düşündüğünü söylemişti. Bu yüzden iyi, kötü, özel ya da gizli olan her olay sanatın içinde gösterilebilirdi. Böyle düşünüyordu. Sanırım bu düşünceye katılıyorum.
Ancak kasabamızda orta yaşlı ve yaşlı insan sayısı daha fazla. Küçük bir kasaba olduğu için yenilikler buraya pek çabuk ulaşmıyor. Huzurlu ve güzel bir yer olduğunu düşünüyorum ancak bazen beni bile boğuyor. Jaemin buraya nasıl dayanıyor anlayamıyorum.
Galiba bu yüzden Renjun'in gelişi bu kadar çekmişti ilgimizi. O büyük şehirden gelmiş, asil bir çocuktu. Dik yürür, eksiksiz ve güzel konuşurdu. Büyüleyici bir sesi vardı. Her zaman bakımlı görünürdü. Onun gibi biri böyle bir yerde ne arıyor anlamazdık. Hepimiz emindik uyum sağlayamayacağına ama bizden bile daha kolay alıştı. Ben 15 senedir burada yaşamama rağmen hala bazı şeyleri yadırgıyorum.
Uzun lafın kısası, 1905'te bir sinema salonunun açıldığını duyduğumuzda bu bize büyüleyici bir şey gibi gelmişti. İmkansızdı. Görkemliydi. İlgi çekiciydi ve kasabamızda asla böyle bir şey olmayacaktı.
Ancak şimdi bir sinema salonunun karşısında duruyordum.
Birkaç ay önce satılan, uzun zamandır boş olan eski bir binaydı burası. Kasabaya yeni taşınmış bir adam, okulumuz yaz tatiline girmeden birkaç ay önce bu binayı satın almış ve içinde tadilat yapmaya başlamıştı. Kimse burada ne işi olduğunu bilmiyordu. Bir sinemanın açılacağını duysaydık eminim buna karşı çıkacak birkaç kişi olurdu. Bu yüzden işlerini sessizce halletti ve bu modernlikten uzak, sessiz kasabaya bir sinema kazandırdı.
Dışarıdan baktığımda içeriyi görebiliyordum artık. Yaklaşık bir haftadır işçiler ve kamyonlar gelmiyordu. Tahminimce çoktan bitmişti yapılması gereken işler. Bugün, sonunda, büyük bir tabela getirilmiş ve binanın üzerine yerleştirilmişti. Tam olarak hayal ettiğim ve gazetelerde gördüğüm gibi görünüyordu. İki yanında büyük afişler vardı. Sinema yazıyordu sadece. Sanırım açıldığı zaman film afişleri yer alacaktı burada. Binanın üstünü boylu boyunca kaplayan ışıklı bir pano vardı. Bunun ne olduğunu biliyorum. Gazetede gördüğüm sinemada da vardı, üzerine içeride gösterilen filmlerin isimleri yazılıyor. Işıklı olduğuna bir şüphem yok ancak ışığın nasıl yanacağını bilemiyorum. Görmek için ölebilirim bile. Eminim bütün sokağı tek başına aydınlatabilecek kadar parlak olacak. Çok heyecanlıyım.
Jaemin ve Renjun ile bir kafede buluşmaya sözleşmiştik. Evleri benimkinin tam tersindeydi. Renjun'in evi Jaemin'in evine yakın olduğu için birlikte geleceklerdi. Beni almaya gelmelerine gerek olmadığını söylemiştim. Ama onları beklediğimden daha erken bulmuştum. Eski binanın karşısında, yolun ortasında dikiliyorlardı. Jaemin'in elinde bir kağıt vardı. Ona yaklaştığımda kağıdın, karşısında durduğumuz sinemanın tanıtım broşürü olduğunu gördüm. Jaemin'in adeta nefesi kesilmişti. Öylece karşısına bakıyordu, gözleri daha büyük bir alanı bir bütün olarak görmek istermişçesine açılmıştı. Sanki o anı kaydetmeye çalışıyormuş gibiydi, uzun bir süre gözlerini hiç kırpmadı.
1897'de açılan ilk sinemanın haberini birlikte okumuştuk. Haberin yanında binayı gösteren bir fotoğraf vardı. Daha önce de söylediğim gibi, o zamanlarda böyle şeylerin gerçek olabileceğini bilmiyorduk, bu yüzden adı sinema olan bu oluşumun nasıl olacağını anlayamamıştık. Küçüktük ve bir film bile izlememiştik daha. Ama şimdi daha iyi anlıyorum. Sanırım tahminlerimiz doğru, içeride odalar var ve orada televizyonda belli bir saati bekleme derdi olmadan filmleri izleyebiliyoruz. Yine de tamamen açılana kadar emin olamayacağım.
Jaemin'in doğum gününden sonra Renjun yanımızdan hiç ayrılmadı. Doğrusu, daha çok bir şey yapmadık ama ara sıra buluşup dışarıya çıkıyoruz. Eskiden yaptığımız gibi her gün buluşmasak da aramızdaki bağlar eskisinden daha sıkı hissettiriyor. Ne zaman çağırsak Renjun de bize katılıyor. Jaemin'de evinin numarası var, o çağırıyor genellikle. Ben de sorun etmiyorum. Hala biraz kıskanıyor olsam da Renjun pek de kötü birine benzemiyor, arkadaşımın bu şekilde mutlu ettiği sürece etrafımızda olmasını sorun etmemeye karar verdim.
Eskiden onun çok soğuk ve farklı biri olduğunu düşünürdüm. Yaşadığım bu eski, küçük kasabada bulunmayacak bir maden gibi görünüyordu. Asla yüzümüze bakmayacak biriydi aslında. Ama şimdi onu Jaemin'in yanında durmuş açılmakta olan sinemaya bakarak gülümserken gördüğümde onun da bizim gibi biri olduğunu düşündüm. Kişiliği, yetişme tarzı, gördüğü şeyler, alışkanlıkları ve görünüşü farklı olsa da o da bir insan, bir çocuktu. Sonuçta üçümüz de birer çocuktuk.
Bazen bir çocuk olduğumu unutuyorum. Mesela bir kitap okurken daha olgun hissediyorum. Babamın okumak ve iyi bir meslek edinerek topluma ve ekonomiye fayda sağlayacak bir birey olmamla ilgili monologlarını dinlerken. Ya da bir ceset gömerken. Bana genç olduğumu en iyi hatırlatan şey güneşin batışının turuncuya boyadığı yollardan bisikletimle hızlıca geçmek oluyor. Günün yorgunluğu yüzünden pedalları çevirirken afalladığım, arkadaşımın gülen yüzüne bakarak kahkahalarına eşlik ettiğim, bisikletimi bir dalga çizer gibi sağa sola sürdüğüm zamanlarda şöyle düşünüyorum; Ah. Hala birçok şey yapmak için vaktim var. Yarın yeni bir güne uyanacağım ve hiçbir şeyden endişe etmeden eğleneceğim.
Bunu yapmayı planlıyorum. O günden sonra aldığım karar buydu. Hiçbir şeyden endişe etmeden eğlenmek. Ne yazık ki bunu her geçen saniyede kendime hatırlatmam gerekiyor.
Sinema açıldığı zaman Jaemin'in oradan çıkmak istemeyeceğine eminim ve bunun için bir itirazım yok. Küçük, renkleri sürekli bozulan, ikide bir yayının kesildiği bir televizyonda izlediğimiz filmleri daha özel bir yerde izlemek nasıl olacak merak ediyorum.
Sanırım yanımızda Renjun'in olmasını da pek sorun etmeyeceğim. Buna alışabilirim.
Yavaş adımlarla arkalarına geçtim ve aralarından başımı uzatıp arkadaşlarıma gülümsedim. Her geçen gün, zor da olsa toparlanıyoruz. Bazen Jaemin'in gözlerinde o gecenin yorgunluğunu görüyorum. Ama o da zamanla iyileşecektir. Broşürün üzerinde yazdığına göre sinemanın açılışına 6 gün var. Pazar günü akşam üstünde açılıyor. O güne kadar zaman veriyorum kendime. Bu son 6 günde üzülecek ve endişeleneceğim, ardından hepsini, bu sefer sonsuza kadar, geride bırakacağım.
Bir kez daha kendimi bu şekilde kandırıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Secret Between Us [norenmin]
Teen Fiction1956 yazının Temmuz ayında üçümüz de gençtik. Sonra birden bire büyümemiz gerekti. Nasıl oldu da bu noktaya geldik hala emin değilim. Hangimiz suçluyduk? Büyük ihtimalle hepimiz. Ama bunun artık bir önemi yok. Ani gelişimimizin ardından bizler tekra...