Bölüm 23: Boğuluyorum.

71 14 26
                                    

Hayatın üzerinde düşünülecek bir şey olduğuna inanmıyordum. Yaşıyordum sadece. Ne ne zaman öleceğim belliydi ne de ne zaman yaşamaktan bıkacağım. Yalnızca yaşıyor, günlerimi geçiriyordum. Geleceğe karşı tam olarak ümitsiz değildim ama pek bir beklentim olduğu da söylenemezdi.

Bütün bu düşüncelerim belli bir zamandan sonra değişti. Sanırım biraz da olsa olgunlaştım. Kötü olaylar yaşamanın böyle bir etkisi de var. Geceleri uyuyamamaya başladım öncelikle. Düşüncelerim yoğunlaştı. Bazı geceler delirecek gibi oluyorum. Düşünceler ardı ardına doluşuyor beynime. Net bir şey yok hiçbir zaman. Birçok farklı düşünce orada, aklımda yankılanıyor. Kavanoza kapatılmış yüzlerce sinek gibi vızıldayarak uçuşuyor, duvarlara ve kapağa çarparak çıkmayı ümit ediyorlar. Düşüncelerim öyle çok ki bu durum beni deli ediyor.

Durdurmaya çalıştım. 

Düşüncelerimin üzerine düşündüm ve bunu yapmam ortaya daha fazla düşünce çıkmasına neden oldu. Aklımdan şarkılar söylemeyi denedim. Şarkının her bir kelimesi başka şeyler çağrıştırdı. Yatağımdan kalkıp camdan dışarıyı izledim. Pek de başarılı olduğu söylenemez bu yöntemin ama en azından güzel bir manzara izlememe neden oldu. Ve şimdi de kendime bir bitki çayı demlemeyi deniyorum. Su büyük bir hızla çaydanlığın içerisine doluyor, yarısını bile dolduramadan önce suyu kapatıyorum. Bir su birikintisi oluşuyor. Kaldırıma dökülmüş olan kana ulaşıyor, birbirlerine değdiklerinde kırmızı sıvıyı yavaşça kendine doğru çekiyor. Kırmızılık, suyun içinde dağılarak açık pembemsi bir renk veriyor. Su da çoğalmaya devam ediyor, kan da. Birikinti doluyor, artmaya çalışıyor. Kan akıyor.

Düşünme.

Üzerindeki düğmeyi yana çevirerek ocağı yakıyorum ve çaydanlığı üzerine koyuyorum. Başta hiçbir şey olmuyor. Bir süre öylece suyu izliyorum. İçerisinde bulunduğu metal yüzünden koyu bir renge bürünmüş. Yere eğilip  dizlerimi kırıyor ve usulca yanarak benim için suyu ısıtmaya çalışan ateşi izliyorum. Güneş için de kısaca bir ateş topu olduğunu söyleyebiliriz. Ateşten oluşan bir gezegen. Ateş gezegeni. Havalar güneşli, çok güneşli. Yerde biriken sular sonraki gün saat öğlene varmadan önce buharlaşmış ya da toprak tarafından emilmiş olmalı. Toprak yumuşak ve ıslaktı. Ağaçların bizi örten yapraklarının her biri ıslanmıştı. Her bir yaprak bizi ayıplarcasına bakıyor, üzerlerine düşen su damlalarını biriktiriyor ve ardından eğilerek biriktirdiklerini bize atıyordu. O gün ağaçlar yaptığımız şeyin tek şahidiydi. Tek değil.. Toprak farkında. Ben burada ateşi izlerken toprak onu kendi parçası haline getirmeye çalışıyor. Solucanlar kıvrılıyor, göz kapaklarından birinin arasından geçmeye çalışıyor. Sonunda başardığındaysa göz küresinin altına doğru yol alıyor ve o ıslak kürenin tadına varmak için kendi ağzına göre büyük bir parçayı koparıyor.

Düşünme. Derhal kes sesini. Başka şeyler düşün.

Ateşe dokunmak istiyorum. Hoş görünüyor. 

Başka şeyler, suyun fokurdadığını duyuyorum. Yüzeye çıkan yüzlerce baloncuk, agresifler, birbirlerine çarpıyor ve patlıyorlar. Ateş. Elimi uzatıyorum. Saniyeler çok daha uzun hissettiriyor. Ateş bir yükseliyor, bir alçalıyor. Sağa sola devriliyor ama her şekilde güzel görünüyor. Elim uzanıyor. Belki de acı düşünmeye son vermeme yardımcı olur. O zaman da acıyı düşünmeye başlarım. Ama en azından Jaemin'in korku dolu yüzü gözümün önüne gelmez. Bu güzel bir fikir gibi duruyor.

Sol elimi uzatıp sağ elimi kavrıyorum ve öyle hızlı çekiyorum ki geriye devrilerek yere oturuyorum. Nefesimi tuttuğumu fark etmemişim, büyük bir iç çekiş dökülüyor dudaklarımdan. Bileğimi bırakmadan geriye, mutfağın ortasında duran tezgaha yaslıyorum sırtımı ve bu sefer de ne kadar aptal olduğumu düşünmeye başlıyorum. Durmuyor, ne yaparsam yapayım durmuyor. Nefes alışlarım da düşüncelerimle birlikte hızlanıyor. Mutfağın sarı ışığı loş bir hava veriyor, camdan içeriye süzülen ay ışığı sarı ışığa karışıp boğuluyor ve yok oluyor. Ben boğuluyorum. 

Ne ara bu hale geldim, diye düşünüyorum. Hiçbir amacı, hiçbir isteği olmayan bir insan olmayı nasıl başardım? Ne zaman işe yaramaz biri olduğumu düşünsem 'Daha 15 yaşındayım.' derdim. 'Bir yolunu bulurum.' 

Ama bir yolunu bulamıyorum. 

İsteyerek yapmadığım birçok olay hayatımı benim arzum dışında yönlendiriyor. Nereye doğru ilerlediğimi bilmiyorum. Okumayı düşünmeyen bir erkek için 15 yaş büyük bir sorumluluk demek. Bazı çocuklar okulu bırakıyor ve çalışmaya başlıyor. Bazılarıysa liseyi bitirdikten sonra yapıyor bunu. Benim durumumda bu pek de gerekli değil. Ben okumaya devam edeceğim. Öyle olması gerekiyor. Ne işte çalışacağım ve ne eğitimi göreceğim de önemli değil, herhangi bir şeyler olacak işte. Birileri beni  tutup bir yola doğru götürecek ve ben de o yolda ilerleyeceğim. Çünkü benim.. 

Hiçbir isteğim yok. 

Yeterli gücü bulduğumda elimi yere koyuyor ve tutunarak yerden kalkıyorum. Nefes almak zor geliyor, aldığım her nefes göğsümde sıkışıyor. Ocağa yaklaşıp ateşi kapatıyor ve kaynayan suyu içinde bitki yaprakları olan bardağın içerisine dökmeye başlıyorum. Yağmur yağıyor. Yağmurun sesini duyabiliyorum. Gözlerimi kapatana kadar duymaya devam ediyorum. Yağmur yağmıyor.

Bardağımı alıp merdivenlere doğru ilerliyorum. Birinci basamağa ardından ikinciye, üçüncüye, dördüncüye ve beşinciye basıyorum. Bardağımdan hoş bir koku dağılıyor etrafa, sanırım ıhlamur çayı yapmışım. Merdivenler hem kısa hem de uzun geliyor. Ne ara odama girdim bilmiyorum. Yatağımın kenarına oturuyorum, boştaki elimi geriye atıp oturduğum yerde katlanmış olan örtüyü tutup altımdan çekiyorum. Yaptığım ani hareketle bardağım sarsılıyor, içerisindeki çay neredeyse dökülecekmiş gibi bardağın ağzına kadar geliyor ve geri düşüyor. İç çekiyorum.

Yatağımın kenarında oturuyor ve camdan dışarıyı izliyorum. Yan evi ve gökyüzünün görünen kısımlarını. Hava karanlık, çayımsa sıcak. Sapını tutmama rağmen, yaydığı ısıdan dolayı elim ısınıyor, dokunsam elimin yanacağını hissediyorum. İçimden bir ses bardağı diğer elime almamı ve gövdesinden tutmamı söylüyor. 

Yarın Renjun, Jaemin ile görüşmeye gidecek. Yalnız. Jaemin'in benim yanımda kendisini bastırdığını söyledi. Renjun'e göre bunu beni incitmemek için yapıyor. Onu konuşmaya zorlayacak. Normal şartlarda buna kızardım ve asla izin vermezdim ama şimdi.. bilmiyorum. Belki de konuşmak iyi bir şeydir. 

Arkadaşıma iyi gelmiyor muyum?

Dudaklarımı bardağın kenarına dayayıp bardağı hafifçe kaldırıyor, bir yudum çayın dilimin üzerinden yuvarlanıp gitmesine izin veriyorum. Damla önce dilimi, ardından boğazımı yakıyor. Göğsüme yakın bir yerde aşağıya inmekte olduğunu hissediyorum. İçimi yakarak ilerliyor. Ancak acı geçmeye başladığında bıraktığı hoş tadı hissediyorum. Bizim çektiğimiz acı ne zaman geçecek? Bir an önce o hoş tadı tatmak istiyorum. 

Daha başarısız olmadım. Öyle değil mi? Bu adil değil. Kendime bu kadar yüklenmemeliyim. Daha sadece 15 yaşındayım, neyi doğru neyi yanlış yaptığım neden önemli olsun? Yanlış yaptıysam bile düzeltmek için önümde upuzun bir ömrüm var. Bir ara sorumluluk alırım. Bugün değil.

Yine aynı bahane.

İşe yaramazım.

Birini öldürdüm.

Hoş bir tadı var.

Çok ağır. Her şey..

Yağmur yağıyor.

Yağmur yalnızca bana yağıyor.

 Ve boğuluyorum.

Ağzımı çayla dolduruyorum, yanaklarım şişiyor. Yutkunmaya çalışıyorum. Boğuluyorum. Yuttuğumda göğsüm acıyor, bir şey batmış gibi. Elimde ağzımı kapatıp öksürüyorum. Ne yaptık biz?

Soğuk.. Ellerim aynı o günkü gibi üşüyor. Kaldırıp boş sol elimi yanağıma sürtüyorum. Sandığımdan daha da soğuk. Bir ölünün elleri gibi. Bu deyimin yerinde olduğunu artık biliyorum. Deneyimledim. Ölüler soğumaya başlar. Bir buzdan da soğuk olurlar. Soğuk. 

Ağır hissediyorum. 

Oturduğum yerde eğiliyor, bardağımı yere bırakıyorum, doğruluyorum, yatağa tutunarak kendimi geriye çekip yatağıma uzanıyorum. Örtüyü üzerime alamayacak kadar yorgunum. Başım çok ağrıyor. Ağlamak istiyorum. 

Ağlayamayacak kadar yorgunum.

Gözlerim kapanıyor ve uyuyakalıyorum. 

Yarın Renjun, arkadaşımın evine gidecek. 

Secret Between Us [norenmin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin