Kısım 2 Bölüm 5: İyi arkadaş rolü

164 28 15
                                    

Evimizin dış kapısının üzerindeki büyük, pirinç halka kapıya birkaç kez çarparak tok sesinin evin içinde yankılanmasına neden olduğundan sanırım saat 8'e geliyordu. Yaklaşık 10-15 dakika kaldığını düşünüyordum. Akşam yemeği saatiydi. Kapının sesini duyduğum anda anlamıştım kim olduğunu. Çünkü gelen kişi, kapıyı asla 2 kereden fazla çalmazdı.

Yattığım yerden bir hışımla kalktım ve merdivenleri koşarak indim. Kapıya doğru giden annem beni gördüğünde güldü ve bir şey demeden mutfağın kapısında durarak benim geçmemi bekledi. Ne kadar heyecanlı olduğumu anlamıştı sanırım. Gerçi, neden heyecanlı olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Kapıyı açtığımda tam da beklediğim gibi Jaemin karşımda dikiliyordu. Saçları ondan beklenmeyecek şekilde sağa doğru taranmıştı ve hatta saçlarının düzgün kalması için jöle bile sürmüştü. Ona fazlasıyla yakışan şortlarından birinin aksine uzun, kumaş bir pantolon giymişti ve üzerinde de kısa kollu bir gömlek vardı. Başkalarının deyimiyle tam bir centilmen gibi görünüyordu yani. Tam da babamın, bizim gibi çocukların olması gerektiğini düşündüğü gibiydi. Beni gördüğünde yüzüne görüntüsü ile uyuşmayan bir sırıtış yerleşti. "Naber prenses?"

Bana böyle demesinden kesinlikle nefret etmiyordum. Ama yine de kaşlarımı çattım ve ona kızmışım gibi bir bakış attım. Ellerini ben masumum dercesine kaldırıp masum bir gülümseme yaydı yüzüne. Annem yanımıza ulaştığında ise ellerini önünde birleştirdi ve eğilerek onu selamladı. "İyi akşamlar Bayan Lee."

"Hoşgeldin Jaemin, içeri gel lütfen. Bugün çok yakışıklı görünüyorsun." Jaemin ayakkabılarını çıkartırken kibar bir kıkırtı sergiledi. Annemse daha çok mutlu gibi görünüyordu. "Böyle giyinmeyi Jeno'ya da öğretmelisin."

Ben derin bir iç çekerken Jaemin içeri girdi, elini omzuma koydu ve bana dramatik bir bakış atıp anneme döndü."Büyüdükçe o da anlayacaktır efendim, endişelenmeyin."

Bu sözleri söyleyen arkadaşım benden yaklaşık 4 ay küçüktü.

Başımı sallayıp onu onayladım ve o da elini uzatıp yanağımı hafifçe sıktı. Eğer annem karşımızda durmuş bize gülüyor olmasaydı kesinlikle onun elini ısırırdım. Ama bulunduğumuz durum bunun için uygun değildi.

Ellerini önlüğüne silen annem o her zamanki sevecen tonuyla Jaemin'e içeri geçmesini, yemeğin bir süre sonra hazır olacağını söylediğinde arkadaşımın elini tuttum ve onu kurtarıp odama götürmek için ne kadar hızlı olmam gerektiğini düşündüm. Jaemin planımı anlamış olacak ki hızlıca ilerlememe rağmen peşimden yavaş yavaş geldi ve beni gittiği yöne çekerek neredeyse düşecek olmama neden oldu. Oturma odasına doğru gidiyordu ve en büyük düşmanı oradaydı.

"İyi akşamlar Bay Lee." Yeniden eğilerek selam verdiğinde kendimi toparlayıp elimi çektim ve üzerimi bir kez daha düzelttim. Sadece göz göze gelmeleri bile gerilmeme neden olmuştu. Daha önce de dediğim gibi babam Jaemin'den hiç hazzetmezdi. Hatta mümkün olsa onu bir daha görmemek için başka bir yere taşınabilirdi bile. Ondan nefret ediyor falan değildi, sadece.. sevmiyordu işte.

Babam başını sallamakla yetinerek yeniden kitabını okumaya döndüğünde Jaemin kıkırdayarak dürttü beni. Ona yapmamasını belli etmeye çalıştığım bir bakış atsam da beni umursamadan babama doğru ilerledi ve en yakınındaki koltuğa oturdu. Bu sayede ona ters bir şekilde bakan tek kişi olmaktan çıkmıştım.

"İşiniz nasıl gidiyor efendim? Çok yorgun görünüyorsunuz."

"İyi gidiyor Jaemin, teşekkür ederim." Ona soyadıyla seslenmemişti ki bu büyük bir gelişme sayılırdı. Ona kızdığı ama o kadar da çok kızmadığı anlamına geliyordu. Babam ve Jaemin araları asla iyileşmeyecek iki kişiydi ve ikisi de bunu biliyordu. Sanırım bir çeşit içgüdüydü babamın ona karşı beslediği duygular. Jaemin'i ailemle tanıştırdığım ilk günden soğuk davranmaya başlamıştı ona. Gerçi bunda tanışmadan önce babamın onu bir okul kavgası sonu karakolda görmesinin de etkisi vardı. Bu yüzden onu eve getirdiğimde kaşları çatılmıştı ve Jaemin gittiği gibi azar işitmiştim. Halbuki, Jaemin o kavgaya karışmamıştı bile. Sadece oradan geçiyordu.

Bunu öğrenen babam içten içe ona karşı bir suçluluk hissetse de haksızlığını kabul etmek istemeyerek ona karşı bir savaş açmıştı. Savunduğu görüşe göre Jaemin'de suç işleyebilecekmiş gibi bir potansiyel vardı ve babam bunu bir bakışta anlayabilirdi. Jaemin de bunu bildiği için onu her gördüğünde kocaman gülümsüyor ve ona yakın oturup duruyordu işte.

İkisinin bakışması annemin yemeğin hazır olduğunu belirten sesi ile bölündüğünde bu gergin ortamdan kurtulduğuma şükrederek Jaemin'in kolunu tuttum ve onu da peşimden sürükleyerek üst kattaki lavaboya gittim. Arkadaşım gittiğimiz gibi gülmeye başladı. "Yüzünü gördün mü?"

"Evet, gördüm aptal." Onun karnına öylesine vurduğumda sırf benimle uğraşmak için acı dolu bir ses çıkartıp yere çöktü. Gözlerimi devirip ellerimi yıkadım. "Onunla uğraşma. Zaten seni sevmiyor. Eğer ilişkimiz engellenirse kitapların bir tanesini bile sana vermem."

"Bak bu ağırdı işte. Yarı yarıya bölüşmeliyiz en azından."

"Çoğunu ben aldım ve senin aldıkların da ilişkimizi bozduğun için benim olacak."

"Gerçekten çok kötüsün.." Hala ıslak olan elimi onun yüzüne doğru silkeledim ve gülerek ona sarılıp ellerimi sırtına sildim. "Ellerini yıka ve aşağıya gel. Ne kadar erken yersek o kadar erken odama kaçarız."

"Gerçekten, annen sana hiç ne kadar iğrenç olduğunu söylüyor mu?"

"Çabuk ol dedim." Onu bırakıp lavabodan çıktım ve merdivenlerden olabilecek en yavaş şekilde indim. Aşağıya vardığımda Jaemin çoktan yanıma gelmiş, sevimli arkadaş rolünü takınmıştı bile.

Doğrusunu söylemek gerekirse Jaemin sevimli en yakın arkadaş rolünde bir numaraydı. Bunu gerçekten becerebiliyordu ve yeteneklerinin yanısıra bu rol ona çok yakışıyordu. Jöle ile düzelttiği saçları, giysileri, kibarca eğilerek selam vermesi, ellerinin durduğu yerler ve özenle seçtiği kelimeleri onun benim gözümde oyunculukta tartışmasız bir numara olmasını sağlıyordu. Doğrusu, bunu ondan duymuştum. Oyuncu olmak, onun aklını kurcalayan şeylerden biriydi. Onun yapmak ve olmak istediği bir çok şey vardı. O hayatını yaşıyordu gerçekten de. Öte yandan ben, sadece yaşadığım günü atlatmayı planlıyordum.

Mutfağa geçtik yan yana ve masaya ulaştığımızda Jaemin sandalyesine ilerledi. Yerine ulaştığında benim onun karşısına geçmemi beklediğini gördüm. Karşısına geçtiğimde bakışları ile karşılaştım. Hafifçe başımı sallayarak sorduğu soruyu onayladım ve aynı anda sandalyelerimize oturduk. Babamın misafir ağırlama kurallarından biriydi bu; misafirin seninle yaşıt veya senden büyükse masaya ondan önce geçmemelisin. Mümkünse onunla aynı zamanda oturmalısın. Bize göre saçma sapan bir şeydi ama bizi kağıtlarının ardından gizlice izleyen babamın gözlerindeki memnuniyeti görebiliyordum.

Arkadaşımla tekrar göz göze geldiğimde gözlerini benden kaçırıp babamı kontrol etti ve hemen ardından tekrar bana dönüp dilini hafifçe dudaklarının arasından çıkardı. Aklından ne geçtiğini biliyordum. Rahattı. Yaklaşık bir saat sonra odama geçtiğimizde ya da dışarı çıktığımızda yapacağı şakaları düşünmeye başlamıştı bile.

Onun hınzır gülümsemesini ve cesaretinin parıltılarıyla parlayan gözlerini izlerken annemin elini sırtımda hissettim. "Bana yemekleri taşımamda yardım eder misin tatlım?"

Doğrusu, sesini duyduğumda Jaemin'i izlemeye öyle dalmıştım ki bir an için afalladım ve ağzımdan 'hı?' gibi bir ses çıktı. Annem şefkat dolu gülümsemesi ile fısıldadı. "Yardım."

Başımı sallayarak kalktım ve tezgaha kadar takip ettim annemi. Misafirlerin varlığına bayılan annem yine birçok yemek hazırlamıştı ve büyük ihtimalle gecenin sonunda az yediğimiz için Jaemin'le bana kızacaktı. Koyulduğu tabağı bile sıcaktan kavrulan rulo köfteyi masadaki küçük, sevimli bezin üstüne yerleştirirken bu tarz günleri ne kadar sevdiğimi düşünüyordum.

Secret Between Us [norenmin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin