Renjun saat 12'de yatağından kalktı. Kısa bir kahvaltı yaptı, hiçbir sabah tam olarak aç olmazdı zaten. Yalnızca bir şeyler atıştırırdı ailesi ısrar ettiği için. Pek oyalanmadan tekrar odasına gitti ve hızlıca değiştirdi üzerini. Normalde kullanmadığı pantolon askılarını taktı ve banyodaki lekeli aynada saçlarını düzeltti. Annesinin ne kadar silerse silsin temizleyemediği, evdeki herkesin değiştirilmesi gerektiğini düşündüğü ayna Renjun için sevimli sayılabilecek kadar değişikti. Saçlarını elleriyle iyice taradıktan sonra önüne gelen tutamların altından elini geçirdi ve hepsini geriye attı. Böylece tamamen hazır olmuş oldu.
Ailesine seslenerek dışarı çıktığını söyledi, ikisi de salonda oturmuş, birlikte kitap okuyorlardı. Yaz tatili geldiğinde günlerini hep böyle geçirirlerdi. O ikisi gerçekten birbirini tamamlıyordu. Ellerini aynı anda kaldırdılar, kitap başlarını kaldıramayacakları kadar sürükleyici olmalıydı. "Sonra görüşürüz hayatım, dikkatli ol." Annesi konuştu ve hemen ardından kitabını okumaya devam etti.
Renjun ayakkabılarını giymekte acele etmedi, salondan gelen müziğin hoş sesini dinledi ve bitmesine yakın evden çıktı. Gök yarılmışçasına yağmurun yağdığı o gün bir daha tekrarlanmamış, günler her zamanki güneşli ve rüzgarlı haline dönmüştü. yüzüne bir gülümseme yayıldı, ellerini iki yanından sallarken arada sağ elini bacağını değdiriyor, onu değdirdikten sonra içi rahat etmediği için sol elini de değdiriyordu.
Bisikletli bir çocuk ona çekilmesi için seslendiğinde yerinden kımıldamadı bile, çocuk son anda dengesini toparlayıp Renjun'in tam dibinden geçti, neredeyse ona çarpacaktı. Renjun onun geçerken bir küfür mırıldandığını duydu ama umursamadan yoluna devam etti. Jaemin'in evine ve dolayısıyla ana caddeye yaklaştıkça sesler artıyordu. Gürültülü ve rahatsız ediciydi ama tolare edilebilirdi. En azından Renjun şimdilik bu seslere katlanabiliyordu. Gürültüden hiçbir zaman hoşlanmamıştı. Bebekliğinden beri seslere karşı hassasiyeti vardı, ailesinin neredeyse kasabanın dışında bulunan evi satın almasının da en büyük nedeni bu olmuştu.
Jaemin'in evinin bahçesine geldiğinde durdu ve etrafa bakındı. Kendi evinden pek de farklı değildi ama yine de her ayrıntıyı aklında tutmak istiyordu. Bahçenin sol tarafına iki sıra çiçek dikilmişti. Annesinin, onlarla başa çıkamadığı bir zaman ikizlere yaptırdığı bir etkinlikti bu. Aynısını küçükken Jaemin'e de yaptırmıştı ancak o artık bu etkinlikten muaftı.
Çiçeklerin dışında, evin bahçesi biraz bakımsızdı. Otlar uyumsuz bir şekilde büyümüşlerdi ve garip bir görüntü oluşturuyorlardı. Evin yanında, bahçenin ön tarafına çit yapılması ümidiyle alınmış tahtalar yığılmıştı. Ne zamandır orada duruyorlardı hiçbir fikrim yoktu ama ailesinin o çiti yapmaya niyeti olduğunu da pek sanmıyordum. Bebekleri için bunun doğru olacağına karar vererek almışlardı tahtaları. Ama ortada bir bebek bile kalmamıştı. Belki, eğer olursa torunları için yapabilirlerdi. Tabii vakit bulurlarsa.
Adımlarından birini bahçeye attı ve biçimsiz çimlerin üzerine, tam olarak, rahatça geçilmesi için açılan taş yolun yanına attı adımını. Çimleri ezerek eve doğru ilerledi ve hiçbir şey düşünmeden zili çaldı. İkizler uyuyor olabilirdi, bu Jaemin'in sonunda biraz olsun dinlenecek zaman bulması anlamına gelirdi ve Renjun'in düşüncesizce çaldığı zil, çocukları uyandırıp arkadaşıma zorluk çıkarabilirdi.
Zili bir kez daha çalmak üzere elini uzattığı sırada kapı açıldı, arkadaşım kucağında kız kardeşiyle birlikte belirdi. Yorgun olduğu her halinden, en çok da baygın bir şekilde bakan gözlerinden anlaşılıyordu. Kucağındaki çocuk onun omzuna yaslanmış uyukluyordu, küçük eli arkadaşımın lekeli tişörtünü sıkıca kavramıştı.
Jaemin karşısında onu görmeyi beklemiyordu elbette. Hatta Renjun ziyarete geleceğini düşündüğü son kişi bile değildi. Başını ileriye doğru uzatıp Renjun'in iki yanına baktı ve sonra bakışlarını ona çevirdi. "Jeno gelmedi mi?"
Çünkü Jeno ne zaman Jaemin dışarı çıkamayacak olsa orada olurdu. Çünkü ben her zaman onun en iyi arkadaşıydım. Renjun yerine ben orada, arkadaşımın yanında olmalıydım.
"Bugün ikimiz olalım dedim, girebilir miyim?" Jaemin başını sallayarak kapıdan çekildi ve Renjun içeriye girdi. Düşünüyorum da, orada olmayı her şeyden çok isterdim. Neden Renjun'in fikrini kabul ettim bilmiyorum. Sadece, Jaemin ve ben olanlar hakkında açıkça konuşamıyorduk ve Renjun bunu öne sürmüştü, ben de planını kabul etmiştim. Oraya tek başına gidip onunla konuşacak, iyi hissetmesini sağlayacaktı. Basit bir plan.
Bu yüzden kabul ettim, arkadaşımın iyi hissetmesini istediğim için. Biraz da, Renjun'e güvendim sanırım. Onun iyi biri olduğuna karar verdiğimden beri üzerine düşünmemeye çalışıyordum ve bu kolaydı. Ona güvenmek şimdiye kadar yaptığım en kolay şeydi.
Renjun içeriye girdi ve salona doğru ilerledi. Dışarıda yaptığının aksine evin içerisini incelemiyordu, daha önce buraya birçok kez gelmiş gibi davranıyordu, halbuki daha önce hiç Jaemin'in evinde bulunmamıştı. Arkadaşımın onu buyur etmesini bile beklemeden ikili koltuğa oturdu ve bacaklarını koltuğun üzerine çekerek bağdaş kurdu. Jaemin onun bu rahat tavrına gülümsemeden edemedi. "Kardeşimi odasına bırakıp geleceğim, tamam mı?"
Onun hakkında ne hissettiğinden pek emin değildi Jaemin. Sadece, ne zaman etrafında olsa heyecanlanıyor, bazen ne yapacağını bilemiyordu. Onun için Renjun, hayran olduğu, ulaşılamaz biriydi. Dolayısıyla bir araya geldiklerinde kafası karışıyordu ama kesinlikle alışmaya başlamıştı. Onunla olmak heyecan vericiydi, alışılmadıktı ve kesinlikle büyüleyiciydi. Renjun, hayal ettiğinden çok daha güzeldi. Onu tanımak zordu ama birlikte geçen her anlarında ona dair yeni bir şey öğrenmek daha güzeldi. Bu nedenle bugün Jaemin, Jeno ve Renjun değil sadece Jaemin ve Renjun oldukları için mutluydu. İkisi birlikte geçirdikleri diğer günlerde olduğu gibi. Bir de tek başına evine gelmişti!! İnanılır gibi değil. Bu sadece bir rüyada gerçek olabilirdi.
Bir süre sonra aşağı indi ve boş koltuğa doğru ilerledi ama Renjun o oturmadan önce yanındaki boşluğa vurup gülümsedi. "Yanıma gelsene."
Yanına oturduğunda, oturuşunu bozmadan ona doğru döndü. "Dün Jeno'yla buluştuk, sensiz çok gariptik ama konuştukça açıldı, biliyor musun? Sanırım bana alışmaya başladı."
"Jeno öyle biri." Jaemin kıkırdadı. "Karşısındakini iyice tanıyana kadar sessiz durur, her zaman sessizdir aslında ama seni arkadaşı olarak görmeye başladığında biraz daha rahatlıyor. Sana kolayca alışması hoşuma gidiyor aslında, iyi anlaşmanızı istiyorum."
"Ben de bunu istiyorum." Renjun başını aşağı yukarı salladı ve sonra koltuğun sırtına sol kolunu dayadı. "Baya konuştuk, senin hakkında bile konuştuk! Hatta biliyor musun, birlikte bir plan yaptık. İkimiz de istediğimize göre senin oyunun bir önemi yok gerçi, kabul etmesen de katılmak zorundasın."
"Öyle mi? Neymiş bu plan? Bensiz karar aldığınıza inanamıyorum."
"Seni buradan götürmeyi planlıyoruz."
Jaemin şaşırdı, gözleri merakla açıldı. İlgisini çektiği kesindi ama neyden bahsettiğini pek de anlayamamıştı.
"Üçümüz birlikte buradan gitsek, biraz uzaklaşıp gezsek sence de güzel olmaz mı Jaemin?"
"Yani güzel olur elbette ama ailem buna asla izin vermez."
"Jeno da böyle söyledi!" Renjun gülmeye başladı ve kahkahaları Jaemin'in kalbini ısıttı. Nispeten küçük olan elini kaldırıp Jaemin'in bacağına, dizinin birkaç santim yukarısına yerleştirdi. Jaemin yutkundu. Onu gülerken izlemek en sevdiği aktivitelerden biri olmuştu. "Ama ona kaçabileceğimizi söyledim. Zaten izin alarak gidersek ne eğlencesi kalır ki? Birer not bırakır ve bir otobüse atlayıp gideriz."
"Bilmiyorum Jun.."
"Hadi ama!" Bacağındaki elini hafifçe sıktı. Heyecanla öne eğilmişti. "Biraz yalnız kalmalıyız bence." Tok bir sesle üzerine bastırarak cümlesini tamamladı. "Üçümüz."
Ama o günden hiç bahsetmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Secret Between Us [norenmin]
Teen Fiction1956 yazının Temmuz ayında üçümüz de gençtik. Sonra birden bire büyümemiz gerekti. Nasıl oldu da bu noktaya geldik hala emin değilim. Hangimiz suçluyduk? Büyük ihtimalle hepimiz. Ama bunun artık bir önemi yok. Ani gelişimimizin ardından bizler tekra...