"Sanırım kimin içecekleri alacağı belli oldu." Jaemin salıncakta yavaş bir ritimde sallanırken güldü. "Jeno, Büyük Kaybeden."
Büyük Kaybeden. Buna bir itirazım yok sanırım. Kaybeden olmak o kadar da kötü değil, öyle ki geride kaldığımda manzaranın keyfini çıkarabiliyorum. Bunun karşılığında bir şeyleri kaybetmek pek de sorun olmaz diye düşünüyorum. Mesela basit bir iddiayı. Ve salıncağı.
Salıncakların altındaki çimler iyice seyrelmiş hatta altındaki kuru toprak ortaya çıkmıştı ancak biraz önlerinde üzerine oturabileceğim gür çimler vardı. Yere eğilip hiç düşünmeden kalçamı yere yerleştirdim, yer ıslak değildi şansıma. Son zamanlarda sık sık yağmur yağmıştı halbuki.
Renjun'e baktığımda onun da bana bakıyor olduğunu gördüm. Hafif bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. Şimdiye kadar dişlerini gösterecek kadar gülümsediğini hiç görmemiştim. Yalnızca dudakları iki yana doğru kıvrılır, yanakları gözlerine doğru küçük birer tepecik oluştururdu. Dürüst olmak gerekirse bu görüntünün ona yakıştığını düşünüyorum. Tatlı görünüyor. Gözlerinin tam altında oluşan ve gözlerinin birer hilal şeklini arasını sağlayan tepecikler onu sevimli gösteriyor bence.
Gülümsemesine karşılık verdim ancak neden bana bakarak gülümsediğini bilmediğim için biraz gerilmiştim. Gülümsememin garip göründüğüne eminim. Bu yüzden en kısa sürede başımı eğip parmaklarımı yerdeki otların arasında dolaştırdım, birkaç taneyi çektim ancak kolayca kopmayacak kadar bağlıydılar büyüdükleri toprağa. Aynı benim buraya bağlı olmam gibi. Büyük ihtimalle kaç yaşına gelirsem geleyim buradan dışarı çıkıp başka bir yerde, belki de büyük bir şehirde yaşayamayacağım.
"Ne o, evde beslemen gereken 5 çocuğun varmış gibi düşünceli görünüyorsun." Başımı yana çevirip Jaemin'e baktım ve hafifçe güldüm. "Kes sesini aptal." Yerden kopardığım birkaç otu ona doğru attım ancak birkaç santim bile gidemeden yere düştüler. Eh, doğrusu ona ulaşmalarını beklemiyordum zaten. "Neden gecenin bir yarısı gelip rahatımı bozdun? Ne güzel bir günlüğüne senden kurtuldum diye seviniyordum."
Jaemin yüzünü buruşturdu. Bunu nasıl yaptığından tam olarak emin değilim ama çok fazla yapıyor. Bu hareketin birbirinden farklı birçok anlamı var, yine de her seferinde ne anlama geldiğini anlayabiliyorum. Burnunu biraz yukarı kaldırıp gözlerini kısıyor. Bunu yaparken burun kemerinin üzerinde ve burnuyla gözlerinin birleştiği kısımlarda küçük çizgiler oluşuyor. Bu ifadesini seviyorum. "Sen bensiz 24 saat geçiremezsin, hepimiz bana bağımlı olduğunu biliyoruz. Seni Jaemin'sizlik krizi geçirmekten kurtarmak için geldim, rica ederim."
Gözlerimi devirip Renjun'e döndüm. Onu dışlıyor gibi görünmek istemiyorum. "Ailen sana güveniyor olmalı. Bu saatte bizimle çıkmana izin vermişler."
Renjun iki kez başını önce aşağı sonra yukarı salladı. "Normalde de tek başıma çıkıp gezerdim. Geceleri dışarı çıkmayı seviyorum, huzurlu oluyor."
"Ah, anlıyorum." Tekrar gülümseyip önüme döndüm. Onunla konuşmakta zorlandığım belli oluyor olmalı. Yanlış anlaşılmak istemiyorum ama bunu engellemek için bir şey yapamıyorum da.
Bırakmam gereken bir alışkanlığım var, kendimle konuşmam. Bazen sadece öylece oturuyor ve kendi kendime konuşuyorum. Belirli bir noktaya odaklanıp etraftaki sesleri susturuyorum ve içinde bulunduğum durumu değerlendirmeye başlıyorum. Jaemin ve Renjun'in muhabbeti ilerken yaptığım şey tam olarak buydu. Öyle kendimden geçmiştim ki parmaklarımı toprağa batırdığımın farkında bile değildim. Kendime gelip ellerimi çektiğimde tırnaklarımın toprakla dolmuş olduğunu fark ettim ve ellerimi pantolonuma sildim. Acilen yıkanacak bir giysi daha çıktı böylelikle.
Başımı yerden kaldırıp hala sallanmakta olan arkadaşlarımı izledim. Arkadaşlığın dünyadaki en karmaşık ilişkilerden biri olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir sınırı yok. Her yöne evrilebilir. Arkadaşınla sanki kardeşinmiş gibi olabilirsin, birer yabancı olabilirsin ya da onunla çıkabilirsin. Bunlar gibi bir sürü seçenek var.
Seçecek olsaydım ileride Renjun ile birer yabancı olmayı, Jaemin ile ise çıkmayı seçerdim. Üzerine pek düşünmediğim bir seçimdi bu. Gerçi, böyle şeyleri kontrol edemiyoruz. İlişkiler bütün davranışlarımız ve düşüncelerimiz sayesinde kendi kendine evriliyor.
"Neden bizimle konuşmuyorsun?" Renjun'in içimi serinleten hoş sesini duyduğumda başımı ona çevirdim. "Seni rahatsız mı ediyorum yoksa?"
"Ah hayır." Bu tam olarak doğru değildi. "Daldım sadece, beni rahatsız etmiyorsun."
"Jeno hep böyle, bazen beni de sevmediğini düşünüyorum. Benim yanımdayken de böyle susup kalıyor. Bir keresinde aklına takılan bir şey olduğu için 3 gün benimle konuşmadı."
"Hiç mi?"
"Hiç." Tam itiraz edecektim ki arkadaşımın yüzünde bir gülümseme belirdi. "Onun bu özelliğini seviyorum. Bazen beni görmezden geliyor olabilir ama düşünceli biri olduğu için yapıyor. Kimsenin insanlara onun kadar değer verdiğini görmedim daha önce. Herkes çıkarlarını düşünüyor ama Jeno'm öyle değil. Değil mi Jeno-ah?"
Kalp atışlarım durdu. Tek yapabildiğim arkadaşıma bakmaktı. Beni fark etmediğini sanıyordum. Renjun geldikten sonra beni bırakacaktı, zamanla aramız açılacaktı ve o, Renjun ile mutlu olacaktı. Bir daha beni düşünmeyecekti bile. Böyle olacağını sanıyordum.
"Bunu ben de fark ettim." Renjun tekrar bana döndü ve gözlerime bakarak gülümsedi. "O gün sadakatini görmemek imkansızdı bence."
O gün.. O gün hakkında o günden sonra hiç konuşmamıştık.
Jaemin başını salladı. "Jeno-ah, beni sallar mısın? Kendi kendime yaparken yeterince hızlanamıyorum."
Ona cevap vermeden yerimden kalktım ve ellerimi hızlıca pantolonuma sürterek üzerimi silkeledikten sonra yanına ilerledim. Onun arkasına geçene kadar Jaemin gözlerini benden ayırmadı. Salıncağın arka tarafına geçtim ve ellerimi arkadaşımın sırtına yerleştirip onu yavaşça ittirdim.
Salıncak yavaş yavaş hızlanmaya başladığında Jaemin başını geriye attı ve gökyüzünü izlemeye başladı. Yüzünde geniş bir gülümseme yer edinmişti. O anda gökyüzündeki yıldızları görmek için gökyüzüne bakmam gerekmediğini fark ettim. Arkadaşımın gözleri bütün gökyüzünü içine sığdırmıştı ve doğrusu yıldızlar onun gözlerindeyken daha güzel görünüyordu.
Bir süre sonra gözlerini kapattı ancak başını kaldırmadı. Salıncağın da katkı sağladığı serin rüzgarın içinden geçerken kahverengi saçları usulca sallanıyordu. Alnına düşen kahküllerinin bir kısmı başının iki yanından aşağıya, bir kısmı da tamamen geriye bükülerek başından arkaya sarkmıştı. Gülümseyen dudakları aralandı. "Çok huzurlu hissediyorum."
Bence huzurun ne olduğunu bana sormalıydı çünkü onu izlerken tattığım huzurun bir benzeri daha yoktu.
"Uykum geliyor." Renjun'in bir süredir açılmamış olan dudaklarından bir kıkırtı döküldü. "Uykumu getirdiniz! Eve dönelim."
O salıncaktan indiğinde Jaemin'in işaretliyle salıncağın demirlerini tuttum ve hala şiddetle sallanmakta olan salıncağı durdurdum. Jaemin salıncaktan inip bana döndü ve bana doğru uzanıp dudaklarını yanağıma bastırdı. Dudakları soğuktu. Üzerimdeki hırkayı çıkartıp ona uzandım ve omuzlarına bıraktım.
Park evime yakın olduğu için her şeyi yavaştan aldık. Renjun başını eğip kaldırım taşlarına bakarak yürüdü. Sanırım her adımının bir taşa denk gelmesi için çalışıyordu.
Jaemin ise yanımda durup koluma sarıldı, başını omzuma yasladı ve sinema günü akşam üstü buluşmak üzere sözleştik. Bunun dışında önemli bir konuşma geçmedi aramızda. Havadan, okulların açılacak olmasından, çarşıdaki kafenin yeni limonatalarını denemekten bahsettik. Bu kadar önemsiz şeyleri konuşurken zamanın çabucak geçmesi öyle garipti ki. Eve ne zaman geldiğimi fark edemedim bile. Daha birkaç dakika önce parktaydık sanki.
Kapının önünde durup onlara döndüm ve gülümseyerek el salladım. Böylece üzerimdeki gerginlik arkadaşlarımın varlığının verdiği huzurla birlikte bir süreliğine uçup gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Secret Between Us [norenmin]
Novela Juvenil1956 yazının Temmuz ayında üçümüz de gençtik. Sonra birden bire büyümemiz gerekti. Nasıl oldu da bu noktaya geldik hala emin değilim. Hangimiz suçluyduk? Büyük ihtimalle hepimiz. Ama bunun artık bir önemi yok. Ani gelişimimizin ardından bizler tekra...