Keyifli okumalar💜
BİRCE
Ben hep yukarıya, sürekli yukarıya bakmaktaydım: ışık vardı orada, evin vardı, sen vardın, orada benim dünyam vardı.*
Stefan Zweig en sevdiğim yazarlardan biriydi. Nihayet Paris'teki hayatım belli bir düzene oturduğundan çok sevdiğim kitaplarıma yeniden gönül rahatlığı ile geri dönme şansı bulmuşken okumaya onun bir kitabıyla başlamıştım: Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu. Zweig psikolojik tahlilleri ve başarılı duygu betimlemeleriyle kitaplarını heyecanla okumamı sağlıyordu. Bu kitabı da iki saat içerisinde hızla ve keyifle bitirmiş ve zihnimdeki soru işaretleriyle öylece kalakalmıştım.
O andan başlayarak seni sevdim. Biliyorum, kadınlar bu kelimeyi sana, senin gibi hep şımartılan bir erkeğe çok sık söylemişlerdir. Fakat inan bana, seni kimse o kız kadar, yani benim kadar, olduğum ve senin için hep öyle kalan ben kadar köle gibi ve bir köpeğin sadakatiyle kendini adayarak sevmedi.*
Kitap R. adlı bir adamın imzasız bir mektup bulmasıyla başlıyordu. Onu çok iyi tanıyan ve onu tüm dünyası haline getirmiş bir kadındı bu mektubu yazan. R ise hovarda ve sadakatsiz bir adam olduğundan kadınla bir gece geçirmesine rağmen bunu hatırlamazken, kadın ömrü boyunca yalnızca onu sevmişti. Adamın tüm pervasızlığına ve umursamazlığına rağmen sorgusuz sualsiz kesif bir aşktı kadınınki. Empati düzeyim yüksek olmasına karşın bu gizemli kadını hiç anlayamamıştım. Bu aşk mıydı sahiden yoksa takıntı derecesinde patolojik bir rahatsızlık mı? Gerçek hayatta böyle aşık insanlar var mıydı? Ya da belki bu yalnızca başarılı bir kurguydu.
Ah, ne delilikler yaptım bir bilsen! Elinin değdiği kapı tokmağını öptüm, dairene girmeden önce fırlatıp attığın izmaritini çaldım ve onu, dudakların değmiş olduğu için kutsal bir nesne saydım...*
Ve sanırım beni ölüm döşeğimden çağırsan, birden ayağa kalkıp sana gelecek gücü bulurdum.*
İçindeki bu cümlelerle kitap beni düşüncelere boğmayı başarmış olsa da aşkın hala insanların kanmaya hevesli olduğu bir illüzyon olduğunu düşünmeye daha yatkındım. Kendi hayatından vazgeçecek derecede birini sevmenin çok akıllıca olmayacağını düşünüyordum. Ve hayatımda ilk kez düzenli bir ilişkim varken bile hala bundan emindim.
Evet, tam dört aydır Lucas'la bir ilişkimiz vardı. Birlikte randevuya çıktığımız o günden beri birlikteydik. Aşktan aklım başımdan gitmemişti ya da dengem bozulmamıştı. Mutlu ve huzurlu hissediyordum. Okulda ve restoranda işler yoğundu ve her şey yolundaydı. Lucas'la ilişkimize bende dahil etrafımızdaki herkes alışmıştı.
"Biriciğim," derken sesi tereddütlü çıkan anneannem haricinde herkesten bahsediyorum elbette. "Şimdi ben damatla nasıl anlaşacağım? Senin gibi İngilizce de bilmiyorum. Güzel kızım ülkemizdeki erkeklerin suyu mu çıktı da Fransız damat buldun?" Belki bir yaşın üzerindeki insanların değişmeyen bazı fikirleri vardı.
"Nermin'im," dedim tatlı bir ses tonuyla. "Lucas çok kibar ve düzgün bir adam. Tanışınca çok seveceğine eminim ben. Hem beni hiç üzmüyor."
"Sen öyle diyorsan. Bari bana bir İngilizce sözlük alalım. Hoş geldin, nasılsın demeyi de öğret bari hal hatır sorabilelim en azından."
Annemse bu olaylara pozitif taraftan bakıyordu. "Ben burada turistlerle konuşa konuşa biraz İngilizce öğrendim." dedi neşeyle. Sonra anneanneme seslendi. "Ben sana öğretirim anne, endişe etme sen. Hem Türk damattan hayır mı gördün sanki. Bakalım belki Fransız hayırlı olur." Babama ve bizi terk edişine her zaman laf dokundururdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Sen İnandır (Tamamlandı)
RomanceMor bir şemsiye hayatınızın gidişatını değiştirebilir mi? Birce, aklı başında olmanın güvenli bir liman olduğuna inanırdı. Hayat dediğiniz dalgalı denizde bir fırtına sizi bulduğunda sakin bir limanda demir atmış olmaktan daha güzel ne olabilirdi k...